Dünyanın en çok mülteciye ev sahipliği yapan bir ülkede yaşıyoruz. Ekonomi, savaş veya kıtlık gibi nedenlerde dünya genelindeki mülteci sayısı 65 milyonu buluyor. Bu sayı, Haziran 2017 verilerine dayanıyor. Ülkemizdeki mülteci sayısının 5 milyona yaklaştığına yönelik iddialar var.
İnsanların doğdukları, büyüdükleri ve yaşadıkları yerden zorunluluklar sonucunda ayrı kalması çok zor bir durum. Aynı zamanda bu göçmenleri kabul eden ülkeler de kültürel bir tehdit altına girebiliyorlar. Kısaca mültecilik, her yönüyle incelenmesi ve sürekli üzerine çalışılması gereken bir konu.
Günümüzde savaşların artacağı, ekonomik sıkıntıların tavan yapacağı ve ülkelerin birbirlerine gireceğine yönelik asıllı ya da asıllsız pek çok iddia var. Bu iddiaların bir kısmı ne yazık ki oldukça gerçekçi. Son yıllarda, insanların mülteci olarak yaşamasına neden olan etmenlerin artış yaşadığı da rahatça görülüyor.
Mültecilik bir zorunluluk sonucunda oluşuyorsa, bu zorunluluğu ortaya çıkaran insani nedenlerin hepsini listelemek gerekiyor. Bir kısmını zaten yukarıda söyledik. Savaş ve ekonomik sebepler artık hepimizin alıştığı söylemler oldu. Peki size iklim değişikliğinden dolayı mültecilik desek? Yeni yapılan bir çalışmanın sonuçları şok edici sonuçlar ortaya koydu.
Savaş ya da ekonomik güçlük değil, 2050’de 140 milyon insan iklim değişikliği yüzünden mülteci olacak:
Üstelik bu rakam günümüzde yaşayan 65 milyon mülteciyi de içermiyor. 2050 yılına kadar günümüzde yaşayan insanların çoğu farklı ülkelerin kültürlerine ayak uydurmuş, içinde bulundukları ülkenin yapısını biraz değiştirmiş ve vatandaşlık elde etmiş olacaklar. Yani mülteci sayılmayacaklar. Söz konusu 140 milyon kişinin en büyük göç nedeni iklim değişiklikleri olacak.
İklim değişikliğinin doğrudan bu insanları yuvalarından etmeleri de beklenmiyor. Onun da alt sonuçları var: Su kıtlığı, mahsül yetmezliği, yükselen deniz seviyeleri, fırtına ve dalgalara dayanamayan şehirler ve ülkeler… Bahsi geçen etkilerin gözlemlendiği bölgelerde yaşayan insanlar, yani bugünkü nesillerin çocukları, torunları yurtlarından ayrılmak zorunda kalacaklar.
Dünya Bankası tarafından yayınlanan “Groundswell: İklim Göçüne Hazırlanma Raporu”, bu iddiaları ortaya çıkarttı. En çok etkilenecek bölgeler ise Sahra Çölü’nün altında kalan Afrika ülkeleri, Güney Asya ve Latin Amerika olarak açıklandı. Bu bölgelerde yaşayan insanlar, dünya nüfusunun %55’ine karşılık geliyorlar.
Hükumetlerin yuvalarından ayrılacak bu insanlar için kaçınılmaz olarak hazırlıklar yapmaları gerekiyor. 140 milyon kişinin oluşturduğu dev toplulukların hazırlıksız yerlere göç etmeleri toplu ölümlere, ekonomik buhranlara ve iç krizlere neden olabilir. Uzmanlar, hazırlıkların yapılmaması durumunda artan gerilimleri ve çatışmaları da öngörebildiklerini belirttiler. Yani iklim göçü, beklenmedik yan etkilerle insanlığı büyük bir girdabın içine sürükleyebilir.
Etiyopya, Bangladeş ve Meksika, hareketlerin en aktif olacağı bölgeler olarak raporun içinde yer aldılar. Halihazırda Etiyopya, dünyanın en büyük su krizlerinin yaşandığı, insanların içme suyu için kilometrelerce yürüdüğü bir bölge. Burada büyük şehirlerin bir anda boşaltılması bekleniyor.
Bangladeş'in kuzeydoğusu ise insanların sıcaklıklar ve sel baskınları ile mücadele edecekleri bir bölge olarak açıklanıyor. Meksika’nın deniz kenarındaki şehirlerinde yaşayan insanların ise ülkenin başkenti Mexico City ve diğer şehirlerin bulunduğu merkez platoya doğru hareket etmeleri bekleniyor.
Suriye’deki iç savaşla başlayan mülteci krizler hala küresel çapta tartışma konusu. Bazı ülkeler, insanlara kapılarını açma konusunda yeni ve oldukça sert politikalar uygulayarak toplumunu bu tehlike dolu dünyadan izole hale getirmeye çalışıyor. Örneğin Trump’ın duvar örme çalışmaları, tüm bunlar söz konusu raporların sonucu.