6 Şubat 2023'te yaşanan büyük deprem felaketinin ardından en çok konuşulan konulardan biri, ekiplerin ve arama kurtarma ekipmanlarının deprem bölgesine geliş süresiydi.
En kritik saatler olarak değerlendirilen ilk 72 saatte türlü sebeplerden bölgenin büyük bir kısmına yeterli ekip ve ekipmanın ulaşamamış olmasının binlerce insanımızın hayatına mâl olduğu düşünülüyor. Ancak bunu ilk kez yaşamıyoruz. Benzer bir durumu 1999'daki deprem felaketi sonrasında da yaşamıştık. Bölgeye ekiplerin ulaşması günler almış, pek çok vatandaşımız enkaz altından çıkarılamamıştı…
1999 sonrası bu acı duruma önlem olarak bir proje başlatılmıştı; 'Her Mahalleye Afet İstasyonu' (AFİS)
Kısaca projeyi özetleyelim;
- Proje, 2002 yılında İstanbul Valiliği tarafından yürütülmeye başlandı.
- Proje kapsamında Kaymakamlıklarca belirlenen mahallelere turuncu renkli, kilitli büyük konteynerler yerleştirildi.
- Konteynerlerin içerisinde ilk yardım ve arama kurtarma faaliyetleri için gereken pek çok araç gereç vardı.
- Amaç ise ekipler bölgeye varana kadar mahallelilerin ilk müdahaleleri yaparak kurtarabildikleri kadar kişiyi kurtarmalarıydı.
- Ayrıca çadır, ilk yardım malzemeleri ve su gibi acil ihtiyaçlar da karşılanabilecekti.
- Proje kapsamında 2002-2003 yıllarında adımlar atıldı ve yüzlerce mahalleye binlerce konteyner yerleştirildi.
Toplamda 38 farklı malzemeden oluşan konteyner içeriğine de göz atalım;
- Seyyar aydınlatma takımı
- Jeneratör
- Delici ve kırıcı hilti
- Hidrolik kriko (düşük güç kullanarak büyük yükleri kaldırmaya yarayan bir gereç)
- Manivela demiri (Yan keski ve levyeler kapı açma, cam açma, çivi sökme gibi amaçlarla kullanılan bir gereç)
- Balyoz
- Murç
- Çekiç
- Kürek
- El çapası
- Bel baltası
- Büyük kazma
- Ağaç ve demir el testeresi
- Boru anahtarı
- Yangın söndürme tüpü
- Yangın battaniyesi
- Enkaz eldiveni
- Ameliyat eldiveni
- Toz maskesi
- Lambalı baret
- El feneri
- El projektörü
- Kurtarma ipi
- Karabina (kanca)
- Makara
- Emniyet şeridi
- İkaz yeleği
- Katlanabilir sedye
- İlk yardım seti
- Katlanabilir sürgülü merdiven
- Metal benzin bidonu
- Musluklu su bidonu
- Matara
- Çalışma gözlüğü
- Demirci el makası
- Megafon
- Soğuk iklim çadırı
- 250 lt. su deposu
Bu malzemelerin pek çoğundan fazla sayıda bulunuyordu. Su deposu ve çadır gibi bazı materyallerden ise birer adet vardı.
Proje başladıktan sonra farklı açılardan eleştirenler de olmuş;
Proje yürütülmeye başlandıktan sonra gelen ilk eleştirilerden biri, 'kentleri dayanıklı hale getirmek yerine enkazdan kurtarma çalışmalarına ağırlık veriyorlar' merkezindeki söylemler olmuş. Bir noktada doğru bir bakış açısı olsa da nihayetinde çok büyük bir depremde dayanıklı bir kentte bile enkazlar olması olası… Bu türden bir önlem ise malzemeler bölgeye gelene kadar büyük fayda sağlayacaktır şüphesiz.
Yaşadığımız son depremde gönüllüler ulaşmasına rağmen ekipman eksiği olduğu için yaşananları düşünün… Bu konteynerlerden her mahallede birkaç tane bulunsaydı, belki hem mahalleliler hem de yardıma ilk gelen ekipler daha fazla can kurtarabilirdi…
O dönemde gündeme gelen bir diğer konu ise bu konteynerlerin hemen yanı başına konan reklam panoları olmuş. Şu an için bu reklam panolarının varlığına dair ulaşabildiğim tek kaynak, 24 Ekim 2004 tarihinde Sabah gazetesinde Mahmut Övür tarafından kaleme alınan 'Deprem konteynerlerine ne oldu?' ve 26 Ekim 2004 tarihinde yine Övür tarafından kaleme alınan 'Deprem reklam aracı mı?' başlıklı yazılar.
Bu iki yazıda bahsedilen kısaca şu; deprem konteynerlerinin yanına büyük reklam panoları konmuş. Bu reklam panoları, milyonlarca dolarlık bir gelir kaynağı imiş. Projeyi yürüten Valilik, reklam panoları konusunda İBB'den de destek almış.
Üstelik konteynerler deprem riski yüksek olan Zeytinburnu, Avcılar gibi ilçelerde az sayıda bulunurken Kadıköy, Beşiktaş gibi ilçelerde çok daha fazla sayıda varmış… Övüç yazısında, başlatılmasının üzerinden iki yıl geçen konteynerlerin yavaşça ortadan kalkmaya başladığından bahsetmiş.
Bu gelişmeler yaşanırken İstanbul valiliği yapan isimler 1998 - 2003 yılları arasında Erol Çakır ve 2003 yılından itibaren Muammer Güler, belediye başkanlığı yapan isimler ise Ali Müfit Gürtuna ve ardından Kadir Topbaş imiş.
Tartışmalar, eleştiriler derken çok geçmeden 'hırsızlık' vakaları da yaşanmaya başlamış;
Valilik kontrolündeki konteynerlerin içinde bulunan jeneratör, hilti gibi malzemeler çalınmaya başlanmış. Bir süre önlem olarak konteynerlerin yerlerini değiştirmek gibi hamleler yapılmış. Ancak çözümler yeterli olmamış ve hırsızlıklar devam etmiş.
Ayrıca mahalleliler de bu konteynerlerin ne işe yaradığı, deprem anında nasıl açılacakları, içindeki malzemelerin nasıl kullanılacağı gibi hayati konular hakkında yeterince bilgilendirilememiş. Yani iyi yönetildiğinde oldukça fayda sağlayacak bir proje, türlü yetersizlikler sebebiyle bir nevi 'patlamış'...
İstanbul Valiliği 2009 yılında ani bir kararla konteynerleri ilçe belediyelerine devretmiş;
İstanbul Valiliği Afet Yönetim Merkezi, 2009 yılında alınan bir kararla tüm konteynerlerin sorumluluğunu ve denetlemesini ilçe belediyelerine devretmiş. Proje başladıktan kısa süre sonra Valilik, İstanbul'da 762 mahalle ve 173 köye yaklaşık 2 bin konteyner yerleştirildiği bilgisini paylaşmış.
Ancak yıllar içinde konteynerler hırsızlık vakaları sonrası çoğu bölgede toplatılmış. Günümüzde kaç tanesinin halen kullanımda olduğu ise bilinmiyor. Ayrıca bu uygulamanın İstanbul dışında Bursa, Kocaeli gibi farklı illerde de yürürlüğe girdiği biliniyor ancak onların akıbeti hakkında da net bir bilgi ne yazık ki bulunmuyor.
Sancaktepe, Avcılar, Zeytinburnu gibi ilçelerin belediyelerinin resmi internet sitelerinde konteynerlere dair bazı bilgilere ulaşılabiliyor. Ancak İstanbul genelinde konteynerlere dair hiçbir iz bulunmayan çok sayıda ilçe de bulunuyor.
Konu hakkında bilgi talep ettiğimiz ilçe belediyelerinden bu içeriğin yayına girdiği saat itibarıyla henüz bir yanıt almadık. Bilgi gelmesi halinde, içeriği bu bilgiler ile güncelleyeceğiz.
Pek çok ili deprem riski altında olan bir ülke olarak, öncelikle depreme dayanıklı kentler, ardından da afetlere yönelik toplumsal bilinçlendirme ve eğitim projelerine ihtiyacımız var. Bu ihtiyaçların bir parçası olarak, afet istasyonları da hayat kurtarıcı olarak öne çıkıyor. Umudumuz ve talebimiz, tüm bu adımların önem sırasına göre ve sırtını bilime yaslayan bir sistemle uygulanması.