Çoğu kişi, human papilloma virüsü olan HPV'yi cinsel yolla bulaşan bir hastalık olarak bilse de Epidermodisplazi verruciformis (EV) adı verilen ve insanları adeta ağaca çeviren HPV türü oldukça farklı. Bu rahatsızlık, HPV'nin 5 ya da 8 olarak adlandırılan türüyle ilişkilidir. Ortaya çıkışı ise gen mutasyonundan kaynaklanıyor. Bu nedenle kişi, her iki ebeveyninden de bu mutasyonu kalıtsal olarak alabiliyor. Hatta akraba evliliği, bu durumun görülme riskini artırıyor.
Bu nadir görülen duruma halk tabiriyle 'ağaç insan sendromu' adı veriliyor. Hatta dünya çapında, sadece 200 kişide bu rahatsızlığın görüldüğü biliniyor. Biz de bu içerikte, bu sendroma yakalanmış kişilerin, hastalık sebebiyle yaşadıkları zorlu hayat mücadelelerini sizlerle paylaşmak istedik.
Bu hastalığı geçirenlerin vücutlarında, önce HPV'nin meşhur siğillerinden çıkmaya başlıyor. Ardından bedenin her tarafı, ağaç dallarına benzeyen ilginç kahverengimsi çıkıntılarla kaplanıyor.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) HPV'nin dünyada çok yaygın olduğunu ve 100'den fazla türü olduğunu söylüyor. Özellikle EV gibi, insanların bağışıklık sistemlerini direkt olarak mağlup eden bir türün vücuttan atılması pek de kolay olmuyor.
Rahatsızlığın semptomları ilk olarak çocukluk döneminde ortaya çıkıyor. Boyun, yüz, eller ve ayaklarda siğil gibi şişlikler, kabarık lezyonlar oluşuyor ve giderek tüm vücuda yayılıyor. Fakat bu çıkan siğilimsi şeyler, çok ilginç oldukları için göreni hayretler içinde bırakıyorlar.
Keza uzmanlara göre bu hastalık kadınlarda ve erkeklerde eşit olarak görülebiliyor. Mesela bunu deneyimleyen ilk kadın Bangladeş'te yaşayan, 10 yaşındaki Sahana Khatun oluyor.
Bu hastalık ilk olarak Bangladeş'te yaşayan, 28 yaşındaki Abul Bajandar'ın haberlerinin medyaya yayılmasıyla gündeme geliyor. Bajandar, hayatı boyunca bu hastalıkla mücadele ettiğini, ellerinin öbek öbek ayrılmış ağaç dallarına benzediğini ve bu yüzden hiçbir iş yapamadığını söylüyor. Hatta doktorlara, ''ellerimi kesin alın, artık yeter'' gibisinden bir serzenişte de bulunuyor.
Bajandar, 2016 yılında 25'ten fazla ameliyat geçiriyor. Ancak tekrar tekrar vücudunda ağaç köklerine benzeyen şeyler çıkmaya devam ediyor. Yani ameliyatlar sürekli tekrarlansalar da bu virüs, insanların bedenlerini anormal bir hale getirmeyi bırakmıyor.
Aynı şekilde Endonezya'da yaşayan Dede Koswara ve Gazze'de yaşayan Mahmoud Taluli'de bu hastalıkla mücadele eden insanlar. Bu kişiler de aynı Bajandar gibi birçok ameliyat geçiriyor ve sonuç onlar için de tekrardan hüsran oluyor.
Peki hastalara uygulanan ameliyatlar neden işe yaramıyor? Bu hastalığın tedavisi nasıl mümkün olabilir?
Bunun maalesef ki kesin çözüm sağlayan bir tedavisi şu anlık yok. Genelde siğilleri, kriyoterapi denen dondurma veya koterizasyon denen yakma yöntemi ile ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.
Ayrıca çeşitli kremler ve retinoidler (hücre yenilenmesini sağlayan ilaç / serum) de reçete edilebiliyor. Yani bunlar, hasarlı bölgelerin büyümelerini önleseler de tam olarak onları yok etmiyorlar.
Bu içerikte bahsettiğimiz, bu hastalığa yakalanan kişilere yapılan ameliyatlarla ise ellerde, kollarda ve vücudun çeşitli bölgelerinde bulunan ağaç köklerine benzeyen şeyleri kesip vücuttan ayırıyorlar. Bir de zaten sorunlu olan bölgelerin %100'ünü vücuttan çıkaramıyorlar.
Bedenden uzaklaştırabildikleri yerlerin üzerlerine de normal bir görünüm sağlansın diye deri nakli yapıyorlar. Yeniden tekrarlamak gerekirse bu, o kadar ciddi bir durum ki ameliyatlar ne yazık ki nafile kalıyor.
Hatta yapılan bir çalışma, bahse konu bu ciltte çıkan sorunlu kabarcıkların %30'unun veya %50'sinin kansere yol açtığı ifade ediliyor. Özellikle bu bölgelerin, uzun süre vücuttan alınmamaları ve güneş ışınlarına maruz bırakılmaları kanser riskini artıran faktörler oluyor. Yani HPV'nin yol açtığı siğillerin muhakkak vücuttan atılmaları gerekiyor.
Mahmoud Taluli'nin 2017 yılındaki beşinci ameliyatını yapan doktor Michael Chernofsky, yaptıkları ameliyatlarda virüslü bölgeleri deri yüzeyinden kesip çıkarmalarının bir anlamı olmadığını söylüyor. Doktor, bu ağaca benzeyen yapıların, tekrardan büyüyüp vücuda yayılmamaları için vücudun en derininde kök salmış siğilleri çıkarmaları gerektiğini ifade ediyor.
Ayrıca uzman, her hastanın bağışıklık sistemi bu virüse çok farklı tepki geliştirdiği için herkese tek bir tedavi biçiminin uygulanamayacağını dile getiriyor. Bu nedenle bu sorunu yaşayanların, genetik haritalarının çıkarılması, üzerlerinde çeşitli tıbbi testler yapılması ve uygun bir tedavi yöntemi keşfedilmesinin önemli olduğu görülüyor.
Keza içerik boyunca verdiğimiz örnekler, size bir şeyler çağrıştırdı mı bilemiyorum ancak bu hastalığı deneyimleyenlerin yaşadıkları ülkelerin, 3. dünya ülkeleri olduğunu görüyoruz. Bu ülkelerin yoksullukla mücadele etmeleri bir yana, buralarda yaşayan insanların sağlık hizmetlerine ulaşma konusunda da sıkıntıları var.
Bir de zaten sağlık sektörü de bu yerlerde gelişmemiş olduğu için insanlar, buralarda tedavi imkanı bulsalar bile bu imkanlar, oldukça kısıtlı olabiliyor.
Bir diğer mesele, bu ülkelerde hijyen konusunda da ciddi sorunların mevcut olması. Yani böyle bir hastalık var evet ancak bu hastalığın coğrafyayla bağlantısına da dikkat çekmek istiyoruz. Velhasıl buralarda yaşayan vatandaşların tedavilerinin, sağlık alanında daha gelişmiş olan ülkeler tarafından takip edilmeleri son derece elzem diyebiliriz.