Deniz canlılarının tamamı ortak bir yaşam alanını paylaşsa da yaratılışları gereği birbirinden çok farklı özelliklere sahiptir. Örneğin bazılarının hayatına devam edebilmesi için küçük bir su birikintisi bile yeterlidir ancak beyaz köpek balıkları için yaşadıkları alanın büyüklüğü hayati bir önem taşır.
Peki beyaz köpek balıklarını diğer canlılardan ayırt edici kılan nedir ve akvaryumlarda neden bu canlıları hiç görmüyoruz?
Beyaz köpek balıkları, benzersiz özellikler ve adaptasyonlarla donatılmış canlılardır.
Yırtıcılık konusunda zirveyi elinde tutan tutan bu köpek balığı türü, besin zincirinin en üstünde yer alır ve çok fazla doğal avcıya sahip değildir. Ayrıca uzman avcılardır ve avlarının göç yollarını büyük bir dikkatle takip ederler.
Yılda ortalama 9.66 km yol katettikleri bilinen beyaz köpek balıkları, muazzam bir koku alma duyusuna sahiptir. Bu yeteneklerini, avlarını yaklaşık 3 km uzaktan tespit etmek için kullanırlar ve diğer hayvanların ürettiği elektromanyetik alanları algılamalarını sağlayan bir elektroalgılama sistemine de sahiptirler.
Ancak akvaryumu oluşturan cam duvarlardan çeşitli elektromanyetik ekipmanlara kadar onları çevreleyen alan, bu duyusal algılarının karışmasına sebep olur ve avlarını yakalamakta büyük bir zorluk çekerler.
Köpek balıklarının bu türü, hayatlarının büyük bölümünü genellikle yalnız dolaşarak geçirir.
Bu canlılar, büyük oranda yalnızlığı sevseler de üreme mevsimi sırasında farklı köpek balıklarıyla sosyalleşir ve çiftleşirler. Ancak onların bu birliktelikten aldıkları keyif, oldukça kısa bir zaman dilimini kapsar. Bu sebeple eğer bir akvaryuma alınırlarsa diğer köpek balıklarına ve hayvanlara yakınlıkları onları tedirgin eder ve strese girmeleri kaçınılmaz olur.
Ayrıca akvaryum ve benzeri küçük kapalı alanlarda daimi bir şekilde bulunmaları, çeşitli hastalıklara karşı duyarlılıklarını arttırır ve cilt ve yüzgeçleri, hassaslaşma eğilimi gösterir.
Tahmin edebileceğimiz üzere oldukça iri olmaları da onları doğası gereği tehlikeli canlılar yapar. Beklenmedik bir ani hareketleri, kısıtlı bir alana sahip olan akvaryumda hem kendilerinin hem de müdahale eden görevlilerin zarar görmesine sebep olabilir.
Bu devasa köpek balıklarının beslenme şekli de akvaryumda yaşamalarına büyük bir engeldir.
Çünkü vahşi doğadaki canlı avlar, onların en çok tercih ettiği besinlerdendir ve bunun dışında herhangi bir şey yemeleri için açlıktan ölecek kadar çaresiz kalmaları gerekir. Hâl böyle olunca, akvaryum ortamında bu durum oldukça zor ve külfetli olur.
Bunun yanı sıra oksijen elde etmek ve suyun, solungaçlarının üzerinden geçebilmesini sağlamak için sürekli olarak ileri doğru yüzmek zorunda kalırlar. Beyaz köpek balıklarının ortalama uzunluğunun 6 metre olduğu göz önüne alındığında, onlara ihtiyaç duydukları alanı sağlamak oldukça meşakkatli olur.
Elbette bu canlıları esaret altına almayı deneyenler yok değil.
Bilinen ilk girişim, Kaliforniya’da 1950’lerin ortalarında Marineland of the Pacific isimli bir akvaryum tarafından gerçekleştirilir fakat özgürlüğü kısıtlanan bu beyaz köpek balığı, bir günden az bir süre hayatta kalır.
Ayrıca SeaWorld 1970’li, 80’li ve 90’lu yıllarda düzenli olarak beyaz köpek balıklarını çeşitli akvaryumlarda barındırmaya çalıştı ancak bu çaba da sonuçsuz kaldı. Canlılardan birkaçı ölürken çoğu birkaç hafta içinde vahşi doğaya geri bırakıldı.
Yalnızca Monterey Bay ismiyle bilinen bir akvaryum, 2004 yılında bu köpek balıklarını 16 günden daha fazla akvaryumda tutabilmeyi başardı. Yine bundan iki yıl önce Japonya’daki bir akvaryum, esaret altına aldığı köpek balığının üç gün içinde ölümüne sebep oldu.
Bu akvaryumlarda köpek balıklarının diğer türleriyle karşılaşmanız mümkün ancak beyaz köpek balıklarının adaptasyonu, onların akvaryumda yaşamasına elverişli değil.
Eğer nesillerinin tükenmemesini ve onların daha sağlıklı ve güvenli bir hayat sürmesini istiyorsak, onları ait oldukları habitattan alıkoymamak en doğrusu. Aksi takdirde beyaz köpek balıkları fizyolojik ve psikolojik anlamda zarar görebilir ve hatta bu esaret, ölümle sonuçlanabilir.