Yüz binlerce yıl önce modern insanın ataları, Neanderthallere ve Denisovalılara kadar uzanan antik bir kökenden dallanıp budaklanmaya başlamış. Bu gruplar arasındaki evrimsel ilişki ise hala belirsizliğini koruyor.
Utah Üniversitesi’nden bir araştırma ekibi, antik insan toplumlarının ilk tarihini yeniden yazmak için DNA dizisine dayalı verileri analiz etmek üzere yeni bir yöntem geliştirdi. Ekibin geliştirdiği evrim tarihi, Neanderthaller ve Denisovalılarla ilgili bildiğimiz klasik anlayışla çatışıyor.
Yapılan çalışma, Neanderthallerin ve Denisovalıların modern insandan ayrıldıktan sonra soylarının tükendiğini ortaya koyuyor. Yaklaşık 744.000 yıl önce, 300 nesil sonra Neanderthaller ve Denisovalılar birbirlerinden ayrılıyor. Daha sonra dünya çapındaki Neanderthal popülasyonu parçalanmış ve izole edilmiş şekilde on binlerce bireye ulaşarak, Avrupa-Asya bölgesinde dağılmış şekilde yaşamaya devam ediyor.
Antropoloji departmanında profesör olan Alan Rogers “Bu hipotez, klasik anlayışa karşı fakat, geleneksel anlayıştan daha mantıklı görünüyor” diyor.
Farklı Bir Evrim Hikayesi
Antropologlar kısıtlı fosil parçası örneklerinden yola çıkarak genetik ve istatistiği kullanmak suretiyle insan evriminin tarihini bir araya getirirler. Neanderthal popülasyonunun tahmini sayısı önceki tanımlamalarda yaklaşık bin kişi gibi oldukça düşük bir rakamdı. Bununla birlikte 2015 yılında yapılan bir çalışma, Neanderthal popülasyonu izole edilmiş, bölgesel gruplara ayrılmış olmaları durumunda öne sürülen bu tahmini rakamın, gerçek rakamın çok daha altında olacağını öne sürüyordu.
Utah araştırma ekibi 2015 yılındaki bu araştırmanın, Neanderthal popülasyonuna dair önceki tahminlerle kendi tahminleri arasındaki çelişkiyi açıkladığını belirtiyor.
Doktor Ryan Bohlender “Her şeyin birbiriyle ne denli ilişkili olduğunu gösteren verilere baktığımızda mevcut modelin bizim gördüğümüz gen şablonlarını öngöremediğini anlıyoruz. Daha farklı bir modele ihtiyacımız var. Dolayısı ile daha farklı bir evrim tarihine” diyor.
Ekibin legofit adını verdiği yeni istatistiki yöntem, gen havuzundaki çok sayıda popülasyonu göz önünde bulunduruyor. Birbirlerinden ayrılarak modern Asya-Avrupa nüfuslarına doğru geçiş yapan Neanderthal genlerinin yüzdesi ile ilgili tahminlerde bulunan ekip, aynı zamanda bu grupların büyüklüklerini de öngörüyor.
DNA’da Aile Tarihi
İnsan genomunda, 3.5 milyar nükleotid bölgesi vardır. Belirli bölgelerdeki genler zamanla mutasyona uğrayabilirler. Eğer bir aile bu mutasyonu çocuklarına aktarırsa, ve onlar da kendi çocuklarına aktarmaya devam ederlerse, bu mutasyon, ailenin DNA’si üzerinde bir damga gibi işlev görür.
Bilim insanları bu mutasyonları, insanlığın yüz binlerce yıllık evrimsel tarihini bir araya getirmek için kullanırlar. Farklı insan popülasyonlarının nükleotid bölgeleri ile ilgili paylaşımlı gen mutasyonlarını araştıran bilim insanları, grupların ne zaman birbirlerinden ayrıldıklarını ve gen havuzuna katkıda bulunan popülasyonların büyüklüklerini tahmin edebiliyorlar.
Rogers “Antik çağda yaşamış diğer toplumların parmak izini bulmaya çalışıyoruz. Genomun küçük bir yüzdeliği söz konusu olan ama, küçük de olsa böyle bir şey var” diyor.
Araştırma ekibi dört çeşit insan toplumunun genomlarını karşılaştırmış: Modern Asya-Avrupalılar, modern Afrikalılar, Neanderthaller ve Denisovalılar. Modern örnekler 1000-Genom Phase I projesinden alınırken, antik örnekler ise Max Planck Enstitüsü’nün ‘Evrimsel Antropoloji’ bölümünden geliyor. Utah ekibi iki ya da üç insan grubunun gen mutasyonunu paylaşan birkaç milyon nükleotid bölgesini analiz etmiş ve 10 farklı nükleotid bölgesi şablonu ortaya çıkarmış.
Bilindik Anlayışa Muhalif
Yeni yöntem, modern Avrupa-Asya insanının Neanderthal DNA’sının yüzde ikisini paylaştığına dair daha önce yapılan tahminleri doğruluyor. Fakat ekibin diğer bulguları, mevcut teorileri sorguluyor.
Yaptıkları analiz, nükleotid bölgelerinin yüzde yirmisinin sadece Neanderthaller ve Denisovalılarca paylaşılan bir mutasyonu sergilediğini ortaya çıkarıyor. Yani bu antik grupların birbirlerinden ayrılmadan önceki zaman dilimine isabet ediyor. Bu durumda Neanderthaller ve Denisovalıların birbirlerinden ayrıldıklarına dair yapılan tarihi saptamalardan çok daha öncesinde, 744.000 yıl önce her iki toplumun birbirinden ayrıldığını tespit etmiş oluyor bu çalışma.
Rogers “Eğer Neanderthaller ve Denisovalılar daha sonra ayrılmış olsaydılar, her iki antik örnekte bulunan mutasyon yüzdesi daha yüksek olmalıydı ama, modern örneklerde bu durumu gözleyemiyoruz” diyor.
Yapılan analiz aynı zamanda sanıldığı gibi Neanderthallerin sadece 1.000 kişilik bir toplum olup olmadıklarını da sorguluyor. Bu görüşü destekleyen bazı kanıtlar bulunmuş: Neanderthal DNA’sında genellikle az sayıda genetik çeşitliliğin gözlemlendiği küçük topluluklarda gerçekleşen mutasyonlar söz konusu.
Bununla birlikte farklı bölgelerde bulunan Neanderthal kalıntıları genetik olarak birbirinden farklılık gösteriyor. Bu durum farklı bölgelede yaşayan Neanderthallerin küçük gruplar halinde olduğuna dair bu çalışmanın yaptığı tespiti destekliyor. Tabii bu da dünya çapındaki nüfusun büyüklüğü karşısında yaşanan kitlesel ölümcül mutasyonların neden yayılmadığını açıklıyor.
Bohlender “Örneğin bir ada gibi coğrafi olarak izole edilmiş toplumlarda yaşayan küçük gruplar olduğunu öne süren bu düşünceye göre söz konusu gruplar bazen etkileşimde bulunmuşlar fakat, adadan adaya seyahat etmek zor olduğu için kendi toplulukları içerisinde kalmayı tercih etmişler” diyor.
Ekibin yaptığı analiz, onbinlere ulaşan Neanderthal popülasyonunun parçalanmış, izole edilmiş halde yaşamlarını sürdürdüğünü ortaya koyuyor.
Bu konuda Rogers şöyle diyor: “Oldukça zengin bir Neanderthal fosili kaydına sahibiz. Çok sayıda Neanderthal yerleşim bölgesi var. Eğer dünya çapında sadece 1.000 kadar Neanderthal olmuş olsaydı, bu kadar çok fosil örneği olmazdı elimizde.”
Aynı zamanda yeni yöntemi diğer açılardan da ele alıyor Rogers :
“Bu, bir dereceye kadar, bu yöntemin işe yarayacağını gösterir mahiyette bir delilidir. Böyle bir yöntem keşfetmiş olmak oldukça heyecan verici. Başkalarının farkına bile varamadıkları kadar eski tarihleri kapsayan, yüksek tutarlılıkta tahminlerde bulunabilmek gibi oldukça önemli bir imkana sahibiz.”