“Markalardan Hiç mi Kaçışımız Yok?” Diyeceksiniz: Antik Roma’dan Günümüze Gelen İlginç Pazarlama Taktiği

8
0
0
0
0
Markalar hayatımızın o kadar büyük bir parçası ki sloganları ve logoları gibi unsurları bir şekilde beynimize işlenmiş durumda. Peki bu “bir şekilde” olan bir durum mu yoksa altında şeytani bir taktik olabilir mi?

Markaların isimleri, logoları, logoların renkleri, sloganları, müzikleri ve daha saymakla bitmeyecek birçok unsur üzerine haftalarca hatta belki aylarca düşünülerek belirleniyor.

Dahası, markalar bunları sahibinin en sevdiği renge vb. bir unsura göre değil, detaylı araştırmaların sonuçlarına göre belirliyorlar. Yani pazarlamanın algı yönetimi sanatı daha buradan başlıyor!

Bu dev markaların logo ve sloganlarında fark ettiğiniz bir detay var mı? Bir ipucu verelim: üç (3)!

sloganlar

Örneğin Nike ve McDonald’s markalarının sloganlarına bir bakalım.

“Just Do It.” (Sadece Yap) ve “I’m Lovin’ It” (İşte Bunu Seviyorum) sloganları bilinçli olarak üç kelimeden oluşacak şekilde seçiliyor.

Burada markaların amacı tüketicilerin dikkatini çekmek ve mesajlarını daha etkili bir şekilde iletmek.

Üç bölümden oluşan bir yapıyla hem okuması ve anlaması basit hem de akılda kalıcı bir mesaj sunarak tüketicilerin bu sloganları daha kolay benimsemesi amaçlanıyor.

Ek olarak 3 kelimeden oluşan bu sloganlar kısa oldukları için tek bir bakışta bile tüketicinin bilinç altında yer etmeyi başarabiliyor.

Bu taktiğe “üç kuralı” deniliyor.

Üç kuralı, üçlü olarak sunulan bilgilerin daha tatmin edici, etkili ve akılda kalıcı olacağını savunur.

Bilişsel psikologlar, insan beyninin doğal olarak bilgiyi üçlü desenler halinde işlemeye meyilli olduğunu öne sürer. Bu sebeple, üç kuralını kullanarak verilen mesajların daha kolay hatırlanacağı ve anlaşılacağını düşünen markalar da bu kurala başvuruyor.

Bu sebeple üç kuralı dediğimiz bu kurala, halka hitap etme, reklamcılık ve diğer iletişim formlarında sıklıkla başvurulduğunu söyleyebiliriz.

Farklı şekillerde de “üç kuralı” kullanılıyor!

steve jobs

Örneğin Steve Jobs da "üç" sayısının etkili olduğuna inanmış ve bu sayıyı sunumlarında stratejik olarak kullanmıştır. İnsanların genellikle üç ana noktayı daha iyi hatırladığını, iki noktanın eksik hissettirdiğini ve dört noktanın fazla geldiğini düşünmüştür.

Örnek vermek gerekirse, Jobs iPhone modellerini genellikle üç farklı depolama kapasitesi seçeneği (128 GB, 256 GB ve 512 GB) ile sunmuştur.

iPad'i akıllı telefon ve dizüstü bilgisayar arasında "üçüncü bir cihaz" olarak tanıtmıştır ve sunumlarının neredeyse hepsinde üç adımlı bir sistemde ilerlemiş ya da üç önemli noktaya odaklanmıştır.

Üç kuralı aslında pek de yeni değil. Temelleri Antik Roma’ya dayanıyor desek?

Üç kuralı, "omne trium perfectum" (her şey üçlü olarak mükemmeldir) ilkesiyle ifade edilmiş ve temelleri antik Roma'ya dayanan eski bir iletişim kuralıdır.

Bu kuralın ilk dönemlerdeki kullanımı, özellikle Latin söz biliminde ve kamu konuşmalarında yaygun olarak görülüyor.

O dönemlerde de üçlü yapılar, konuşmaları ve yazıları daha akılda kalıcı ve ikna edici hale getirmek için stratejik olarak kullanılıyordu.

Örneğin, Julius Caesar'ın "Veni, vidi, vici" (Geldim, gördüm, yendim) ya da Abraham Lincoln’ün “Of the people, by the people, for the people” (halkın, halk tarafından, halk için) ifadeleri, basit ve akılda kalıcı yapılarıyla tarihi bir etki yaratmıştır.

Son bir örnek daha vermek gerekirse, Hristiyanlıkta çoklukla söylenen “Baba, oğul, kutsal ruh.” sözü de bahsetmiş olduğumuz üç kuralını yansıtır.

İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz:

8
0
0
0
0
Emoji İle Tepki Ver
8
0
0
0
0