Güzellik uğruna her türlü yolu mübah sayan bu medeniyet, bu uğurda kullandığı ham maddelerle bakımlı olmanın onlar için adeta ne kadar önemli olduğunu gösterir nitelikte.
Sözü daha fazla uzatmadan Antik Romalıların güzellik uğruna neler yaptıklarına ve akla hayale gelmeyecek hangi ürünleri kullandıklarına bakalım.
Antik Romalıların olmazsa olmazlarından olan cilt bakımıyla başlayalım.
Antik Roma’da kadın erkek ayrımı olmaksınızın herkesin cildine gösterdiği özen, bir lüksten ziyade ihtiyaç niteliğindeydi. Aslında şimdilerde de olduğu gibi ideal cilt; sivilcesiz, lekesiz, çilsiz ve pürüzsüz olmalıydı. Bilhassa kadınların cazibeli gözükmeleri için, sağlıklı bir cilt görünümüne sahip olmaları oldukça önemliydi.
Cilt bakımı rutinlerinin en öne çıkan ham maddeleri eşek sütü ve baldı. Antik Romalılar, balı ilk etapta yapıştırıcı özelliği için kullanmış olsalar da kısa bir zaman içinde cildi rahatlama ve nemlendirme özelliğini keşfettiler. Yine eşek sütüyle banyo yapmak ve bu sayede kusursuz bir tene sahip olabilecekleri düşüncesi bir hayli yaygındı.
Ayrıca koyun yünü ve kaz yağından elde edilen bir yağ olan lanolin, en çok tercih edilen cilt bakım ürünüydü. Bu yağ kokusunun oldukça ağır olması sebebiyle bir hayli mide bulandırsa da iyi bir cilt için her yol mübahtı.
Cilt bakımı tamamsa, sıra makyajda.
Antik Romalıların çoğu, koyu cilt tonlarına sahipti ve doğal olarak ciltlerini beyazlatmak, onların en büyük arzularındandı. Bu sebeple boya içeren beyaz tozlar, tebeşir ve duvarları boyamak için kullanılan çeşitli maddeler cilde uygulanmaya başladı.
Ayrıca bunların yanı sıra kurşun içerikli beyaz renkli bir krem de kullanılabiliyordu. Fakat bu yöntem bir hayli riskliydi çünkü suyla temas ettiğinde yüzden kayıp gidiyor ve güneş ışığında soluyordu. Bu sebeplerden dolayı pek kullanışlı olmayan bu kremi genellikle soylular tercih ederdi ve hizmetliler, kremi aktıkça yeniden sürmek için çırpınırdı.
Bu medeniyette gözler, her daim ön planda olmalıydı.
Kirpiklerin uzun ve siyah olması makbuldü ve bu görünümü elde etmenin sırrı, yanmış mantardan geçiyordu. Ayrıca is, tehlikeli olmasına rağmen dumanlı bir göz efekti yaratmak için göz kalemi amacıyla kullanılırdı.
O zamanlardan başlayan göz farı modası, çeşitli minerallerin karışımıyla elde edilirdi ve dudakları pembe ve kırmızılaştırmanın sırrı da pancar suyu ve kınadan geçerdi. Yanaklara renk vermenin yolu ise kırmızı aşı boyaları, kahverengi deniz yosunu, dut ve şarap kalıntılarını kullanmaktı.
Cilt bakımında tercih edilen ürünlerin rahatsız edici kokuları, parfüm kullanımındaki artışı da beraberinde getirdi.
Antik Roma’da parfüm kullanımı, şimdikinden çok farklıydı. Hoş bir aromaya bulanmak, onlar için sağlıklı bir insan olmakla eş değerdi. Katı, sıvı ve yapışkan olmak üzere birbirinden farklı formüllere sahip olan parfümlerin içeriği, genellikle süsen ve gül yapraklarının yanında üzüm ve zeytin suyundan oluşurdu.
Bu güzellik yöntemleri sadece kadınların gözdesi değildi.
Antik Roma’da erkekler için tıraş olmak bir tercihten ziyade zorunluluktu çünkü tamamen tüysüz olmak aşırı kadınsılık, tıraş olmamak ise bakımsızlık anlamına gelirdi. Ayrıca kadın erkek fark etmeksizin herkesin koltuk altı pürüzsüz olmalıydı ve hatta soylular, koltuk altı temizleyicileri bile çalıştırırdı.
Saç bakımının da bir hayli önemli olduğu bu medeniyette erkekler, saçlarını altın rengine boyamaya başlamıştı. Sarının yanı sıra kadınlar için kızıl renk de bir hayli revaçtaydı ve bu saç boyaları, bazen bitkilerden bazense hayvanlar yağlarından elde edilirdi.
O dönemde kellik büyük bir kusur sayılırdı. Bu nedenle peruklar oldukça ilgi görürdü. Peruk üretimi o kadar fazlaydı ki halka açık alanlarda her türden insanın kendine uygun olan peruk şeklini bulması mümkündü. Kıvırıcık, düz, tam peruk, yarım peruk gibi oldukça çeşitli bir skala vardı.
Peki siz o dönemlerde yaşasaydınız, bu güzellik yöntemlerinden hangilerini uygulamayı tercih ederdiniz?