Sis kuşakları, gün ışığının içerisinden geçerek, kırılabileceği kadar ince bir sis tabakasından meydana gelirler. Bu nedenle rengi atmış, bilindik gökkuşaklarına benzerler. Çoğunlukla orta bölümü beyaz ağırlıklı olurken, kenarlarında hafif kızılımsı veya mavimsi çizgiler gözlemlenir.
Tıpkı gökkuşakları gibi sis kuşakları da gün ışığı arkadan vurduğunda gözükür ve benzer biçimde havada asılı kalan damlacıkların ışığı kırmasıyla oluşurlar. Amerikan Ulusal Meteoroloji Dairesi’nden Brian Jackson, aralarında sadece, sis damlalarının yağmur damlalarına kıyasla çok daha küçük olmasından kaynaklı bir fark bulunduğunu belirtiyor.
Güneş ışığı, atmosferdeki su damlacıklarına temas edince kırılıp veya bükülüp değişik renklere ayrılır. Işık ya asılı duran damlacıklardan biraz bükülerek yoluna devam eder ya da geldiği yöne geri yansır ki, bu da bize 'gökkuşağı' olarak gözükmesine neden olur.
En çok mor renk kırılırken, en az kırmızı renk kırılır. Dolayısıyla, kırmızı öbür renklere oranla daha fazla dikkatimizi çeker. Kırmızı renk, daha yukarıda asılı kalan damlacıklardan bize yansır ve kırmızının, gökkuşaklarının en dışında bulunmasının nedeni de budur.
Gökkuşaklarındaki kavis ise, izleyebildiğiniz konumdan ışığın en çok kırıldığı ve yansıtıldığı alandır.
Gökkuşakları çember şeklindedir aslında, fakat yeryüzü sebebiyle kısmen görünmektedir. Ancak bazen, uçaklarda, çember biçimini görebilirsiniz.
Gökkuşakları gibi sis kuşaklarının da kavisli biçimi, güneş ışığının gözlemcinin gözüne en iyi açıyla yansıyacağı biçimde su damlacıklarına vurmasıyla ilgili. Renkler, sadece sis kuşaklarında bulunmuyor. Sis kuşakları, yağmur damlacıklarından 100 kat daha ufak damlacıklardan meydana geliyor. Işığın büyük bir bölümü bu küçük damlalara çarpıp saçılırken, bir bölümü da kırılıyor.
Jackson bunu, “Damlacıklar çok ufak olduğundan, ışık dalgaları yeterince kırılıp renk yansıtmaya yetecek kadar temas etmeden geçip gidiyorlar” şeklinde açıklıyor.