Beyaz oda işkencesi olarak da anılan beyaz işkence, aslında tamamen duyusal yoksunluğu ve izolasyonu amaçlayan bir tür psikolojik işkence tekniği. Gelişmiş bir sorgulama tekniği olarak da kullanılıyor.
Deneyimleyenlerin de anlattığına göre, birçok fiziksel işkenceden bile daha kötü bir işkence türü. Duyulardan, kimlikten, dış dünyadan yoksun; sadece beyazlık…
Beyazlık, karanlığa atılmış gibi hissettirecek cinsten.
Beyaz oda işkencesine maruz kalan mahkûmlar, görsel olarak beyaz dışında her türlü renkten yoksun. Hücrelerinin duvarları, zemini, tavanı, kıyafetleri… Her yer beyaz. Hatta yemekleri bile beyaz tabakta baharatsız pirinç. Yani neredeyse hiç kokusu yok. Tuvalete gitmek istediklerini ise kapının altından beyaz bir kâğıt parçası uzatarak söyleyebiliyorlar. Tabii banyoları da tamamen beyaz.
Odadaki beyaz neon ledler, hiçbir gölge oluşturmayacak şekilde hücrenin üstüne konumlandırılmış durumda ve işitsel olarak da hücre ses geçirmiyor. Yani herhangi bir sesten ya da sosyal iletişimden de tamamen yoksunlar. Gardiyanlar, herhangi bir ses çıkarmamak için yastıklı ayakkabılar giyerek sessizce duruyor.
Neredeyse tüm duyu organları, işlevini yitiriyor.
Kendinden başka hiçbir şeyi duyamayan veya beyazdan başka hiçbir şeyi göremeyen mahkûmlar, kaldıkları hücrelerin tüm yüzeyleri pürüzsüz olduğu için dokunma duyusunun değişkenliği de zamanla ortadan kalkıyor.
Böyle bir ortamı hayal etmesi bile insanı rahatsız ediyor değil mi? Ama anlatacaklarımız burada da sınırlı kalmıyor, mahkûmların hissettikleri gerçekten korkunç.
Kafanızın saatlerce buzlu bir suya sokulmasını tercih ederdiniz.
Tüm ailesinin, arkadaşlarının, çevresinin, dış dünyanın neye benzediğini unutup sadece kendi kafalarındaki sesleri dinliyorlar ve saatin hiçbir zaman farkında olmuyorlar. Sadece beyaz bir odada yaşıyorlar ve kişisel kimliklerini kaybederek kişiliksizleşiyorlar. Halüsinasyonlara ve psikotik krizlere değinmiyoruz bile.
Daha önce bu işkenceye maruz kalan insanlar şu şekilde tanımlıyor: “Sana vurmalarına gerek kalmıyor, zaten bir süre sonra kırılmaya başlıyorsun. Genelde her mahkûmun o kırılma anı farklılık gösteriyor. Bazen birkaç saat, bazen birkaç gün, bazen ise haftalar sonra; aklını kaybetmeye başlıyorsun.”
Siyasi rejimi eleştirenler de bu işkenceye maruz kalıyordu.
İran’da eski bir mahkûm olan Amir Fakhravar, 2004 yılında bu işkenceye maruz kalmıştı ve kayıtlara, İran’da beyaz işkenceye maruz kalan ilk kişi olarak geçmişti. Suçu ise İran rejimini yalnızca eleştirmekti. Zaten daha önce de aktivist olduğu için birçok kez sorguya çekilmişti ve hapse atılmıştı.
Söylediğine göre, kemikleri kırılacak kadar dövülmüştü ancak hiçbir şey, beyaz oda işkencesi kadar acı çektirmemişti. 8 ay boyunca bu işkenceye maruz kaldıktan sonra İran’dan kaçıp ABD’ye kaçmıştı.
Beyaz işkence, genellikle İran’da kullanılıyor ancak Venezuela ve ABD istihbarat servisleri tarafından kullanıldığına dair kanıtlar da var.
Beyaz oda işkencesi çoğunlukla İran’daki Evin Hapishanesi’nde, siyasi tutuklulara uygulanıyor. Oradaki tek işkence şekli bu da değil, bazılarını uykusuz bırakmak için sürekli aydınlatma tutuluyor ve uyku yoksunluğu işkencesi çekiyorlar.
İşte tüm bu işkence türleri, psikolojik işkencelerin fiziksel olanlardan çok daha korkunç olabileceğini kanıtlar nitelikte.
Beyaz oda işkencesinin konu olduğu bu filmlere ve dizilere göz atabilirsiniz: