Hayvanların garip davranışlarından tutun da, Dünya atmosferinde meydana gelen ilginç olaylara kadar gezegenimizin bize sunduğu şeyleri çoğu zaman şaşkınlık ve hayranlıkla izliyoruz. Dünyadaki en parlak beyinleri dahi büyüleyen bu olayları anlamlandırmak için sırtımızı bilime yaslıyoruz; ancak her zaman cevap almamız ne yazık ki mümkün olmuyor.
Hadi gelin, yüzlerce yıllık ilerlemelere rağmen bilimin hala cevap veremediği en gizemli 10 olaya hep birlikte bakalım.
Kambur balinalar neden şarkı söyler?
15 metre uzunluğa ve 41 ton ağırlığa kadar ulaşabilen kambur balinalar, çıkardıkları melodik seslerle bilinir. Bilim insanları, bu seslerin bir tür çiftleşme ritüeli olabileceğini söylüyor; ancak ortaya atılan yeni bir teori, bizleri bambaşka bir şeyi düşünmeye çağırıyor.
New York Üniversitesi'nden sinir bilimci Eduardo Mercado, erkek kambur balinaların, yeni balinaların okyanusta yollarını bulmalarına yardımcı olmak için şarkı söylediğini iddia ediyor.
Mercado'nun teorisi, erkek kambur balinaların yeni bir alana girdiklerinde, aynı bölgedeki diğer balinalarla tanışmak için şarkı söylediğine ve bu sayede dişi kambur balinalara bir rota çizdikleri düşüncesine dayanıyor. Kulağa mantıklı geliyor; ancak bunun hala sadece bir teoriden ibaret olduğunu hatırlatma fayda var.
Deprem uyarı ışıkları
İnsanoğlu, teknoloji alanındaki müthiş ilerlemelere rağmen hala depremlerin tam olarak nerede ve ne zaman olacağını gösteren bir sisteme sahip değil. Fakat 'deprem ışıkları' olgusuna inanlara göre, doğada bir erken uyarı sistemi olabilir. Deprem ışıkları gökyüzünde renkli bir tabaka şeklinde görünür. Bu doğa olayı ABD’de yüzyıllardır yaşansa da, bilimin radarına ilk kez 1960 yılında Caracas, San Fernando ve çok sayıda tekrarlanan Matsushiro depremleri sırasında girdi.
Bilim, tam olarak ortaya çıkmalarına neyin sebep olduğu konusunu henüz aydınlatabilmiş değil; ancak bu ışıkların hızlı bir şekilde yanıp sönmesi ve parlak renkte olmasının, sürtünme sıcaklığını ve elektrik yükünü gösterdiği tahmin ediliyor.
Avustralya deniz canavarı
1964 yılında Avustralya’daki Queensland eyaletinin kıyılarında tatil yapan bir çiftin gördüğü iddia edilen yaratık, o tarihten beri 'Hook Island deniz canavarı' olarak anılıyor. Çifte göre, devasa deniz yaratığı kendilerine doğru geldi ve metrelerce büyüklükteki ağzını açtı.
Hook Island canavarının gerçek kökenleri veya geçerliliği, İskoçya’daki Loch Nessie ve diğer deniz canavarı efsaneleri gibi, her zaman muğlak kalmaya mahkum. Sözde deniz canavarı ile ilgili birçok farklı fotoğraf bulunuyor; ancak hiçbiri yaratığın varlığını kanıtlamıyor. En azından şimdilik.
Gaz çıkaran kara delikler
Kara delikler, hiç şüphesiz insanoğlunun evrene dair en büyük merakları arasında yer alıyor. Bilim insanları, 2016 yılının başlarında, Dünya'ya nispeten yakın olan ve dışarı büyük miktarda gaz salınımı yapan bir kara delik keşfettiler. Teksas Üniversitesi'nden araştırmacılara göre, bu olay gökadaların boyutlarını eşitlemenin bir yolu olabilir ya da yıldızların nasıl oluştuğuna dair önemli ipuçları sağlayabilir.
Tayland’daki ‘Naga Ateş Topları’
Tayland'daki Mekong Nehri, her yıl oldukça gizemli bir doğa olayına sahne oluyor. Yılın belli dönemlerinde ortaya çıkan ateş topları, nehrin tabanından yüzeye doğru patlıyor. Kimsenin nedenini tam olarak çözemediği bu olay, ismini Mekong Nehri’nde yaşadığına inanılan efsanevi bir yılandan alıyor.
Bazı araştırmacılar, ‘Naga Ateş Topları’nın yalnızca yüzeye yükselen metan kabarcıkları olduğunu iddia ediyor. Bu doğa olayına gerçekte neyin sebep olduğu ise hala büyük bir muamma.
Uzaydan gelen radyo sinyalleri
Kanadalı bilim insanlarından oluşan bir araştırma ekibi, 2016 yılında Porto Riko'daki dünyanın en büyük radyo teleskobu Arecibo vasıtasıyla uzaydan yayılan ve kendini tekrar eden radyo sinyalleri tespit etti. Bu da, oldukça güçlü bir galaktik olayın yaşandığı anlamına geliyordu.
Uzaydan gelen radyo sinyallerinin, patlayan yıldızlarla ya da kara delikler tarafından yutulan güneşlerle bağlantılı olduğu söyleniyor; ancak 305 metrelik dev radyo teleskobunun yakaladığı sinyallerin kendini tekrarlayan yapıda olması, “Acaba uzaydaki dostlarımız bize bir mesaj mı gönderiyor” düşüncesini doğurmuştu. Belki de gerçek budur. Kim bilir?
Avustralya’daki gizemli taşlar
İngiltere’nin Wiltshire bölgesinde bulunan Stonehenge anıtının kökeni hakkında pek çok bilgi bulunuyor; ancak Stonehenge’in Avustralya’daki versiyonu için de aynı şeyi söylemek ne yazık ki mümkün değil.
İngiltere’deki Stonehenge, Neolitik dönemde (MÖ 2500) yapıldığı halde, Avustralya'daki gizemli taşların yaklaşık 2,5 milyon yıl önceye kadar dayandığı tahmin ediliyor. Taşların, insan dilinin en eski biçimlerinin yazılarına sahip olduğuna inanılıyor. Ne yazık ki bölgede oluşan hasar, bilimsel araştırmaları imkansız hale getirmiş durumda.
Dünya dışı yaşam
92 milyar ışık yılı büyüklüğünde olan evrenimiz, milyonlarca gezegene ev sahipliği yapan ve milyarlarca galaksiyi içeren devasa bir uzay okyanusu olarak biliniyor. Peki, hal böyleyken neden kimse bizi ziyaret etmedi?
Bazıları, diğer yaşam formlarının bizim hakkımızda bilgi sahibi olduğunu; ancak bilişsel düzeyimiz sebebiyle bizimle iletişime geçmediklerini söylüyor. Ya bilim? Görünüşe göre bilim insanları da dünya dışı yaşam konusunda kesin bir kanıya varmış değil. Belki de Dünyamız oluştuğundan beri sayısız uygarlık bizi ziyaret etti ve biz bunu henüz bilmiyoruz. Kesin olan bir şey var ki oda, evrenin bunu keşfetmemiz için çok ama çok büyük olduğu.
Neden uyuruz?
Hemen hemen herkes, vücudumuzu onarmak ve şarj etmek için uykunun gerekli olduğu konusunda hemfikir. Peki, uyumak bu kadar önemli bir süreçse, neden uyuması gerekmeyen başka yaşam formları var? Bazı bilim insanları, uykuya ihtiyacı olmayan canlıların avcılara yakalanmamak için uyumadıkları teorisini ortaya atıyor. Uyuyabilen canlılar ise avcılardan gizlenme yetenekleri sayesinde bunu başarmış.
Söz konusu teori, uykunun hayatta kalmamız için kritik bir süreç olduğunu açıklamaya yardımcı olmakla birlikte, neden uyuduğumuzu hala tam olarak ifade etmiyor.
Beynin çalışma prensibi
Beyin, bilim insanları için tüm zamanların en büyük insan bilmecelerinden biridir. Bizi biz yapan bu organ hakkında hala bilmediğimiz pek çok şey bulunuyor. Teknolojik gelişmeler, beynin nasıl çalıştığı ile ilgili birçok ipucuna ulaşmamızı sağladı; ancak bu, beynimizdeki her sürece sağlam ve tutarlı bir açıklama getirebildiğimiz anlamına gelmiyor.
Beynin, hareket etmemizi, düşünmemizi ve konuşmamızı sağlamak için nörotransmiterler yoluyla vücudun farklı bölgelerine sinyaller gönderdiğini biliyoruz. Fakat bu sürecin neden bu kadar hızlı çalıştığını bilmiyoruz. Her şey nasıl iyi koordine ediliyor? Neden dünyadaki bazı hayvanlardan daha küçük beyinlerimiz var? Ve konuşabilen, akıl yürüten ve hayal edebilen sadece biziz? İnsanoğlu, bu sorulara cevap bulmayı bekliyor.