Karizmatik lider deyince herkesin kafasında farklı kişiler canlanabilir. Kiminin aklına dini liderler gelirken kiminin aklına devlet başkanları gelebilir. Aslında liderlerin bu şekilde karizmatik sınıfına dahil eden bazı ortak özellikler bulunuyor. En bilineni ise milyonları kendilerine bağlayabilmeleri.
Bunlara geçmeden önce gelin, bir tarih yolculuğu yapalım.
Karizmatik liderlik kavramını ilk kullanan kişilerden biri Max Weber olmuştu.
Sosyolog Max Weber; liderleri geleneksel, karizmatik ve yasal/ussal olmak üzere üçe ayırmıştı. Her birinin kendine has özelliklerini tanımlayan Weber, karizmatik liderlerin genelde toplumdaki kargaşa ve kriz zamanlarında ortaya çıktığını ve halkın onlara müthiş bir beğeniyle bağlandığından bahseder. Diğer özelliklerini ise şöyle tanımlar:
Halk ona sosyal statüsünden veya uzmanlık bilgisinden dolayı değil toplumu söylemleriyle etkilediğinden dolayı bağlanır. Halk, kendisinin lidere bağlı olduğu gibi liderin de halka o şekilde bağlı olduğunu düşünür. Weber ayrıca bu liderlerin halkın inançlarıyla kendi misyonlarını birleştirdiklerini de belirtir.
Karizmatik liderlerin birkaç ortak özelliği bulunuyor.
Güzel hitabetleriyle halka geleceğe dair güzel umutlar verirler. Öz güvenleri yüksektir, ikna yetenekleriyle başkalarını etkileyebilir ve cesaretleriyle kitleleri büyüleyebilirler.
Kendilerinde gerçekten bulunan özellikler önemli değildir, halkı kendilerinde bazı üstün özellikleri bulundurduklarına inandırırlar. Halkın ihtiyaçlarını fark edip onlara karşı duyarlı davranırlar. Halkla yalın açık bir dille iletişim kurup onlardan biri olduğunu “fildişi kulelerden” gelmediklerini hissettirirler.
Karizmasıyla bilinen Hitler, karizmasını nasıl kazanmıştı?
Weber; bunu, I. Dünya Savaşı'ndan çekilen Almanya’da, halkın ödediği ağır vergilerden ve kısıtlamalardan dolayı sefalet içinde olmasına bağlar. Yani halk onları bu sefaletten kurtaracak bir kurtarıcı/kahraman arıyordu. Hitler de onlara bunu vadediyordu.
Kendi misyonu olan saf Alman ırkını yaratmayı halkın isteği olan ekonomi ve güçle birleştirmişti. Tabii ki etkili bir şekilde kullandığı propaganda araçlarının rolü de bulunuyor.
Şimdi de Türkiye’de en çok oya sahip üç parti liderinin karizmalarına bakalım.
Devlet Bahçeli: Araştırmacılar 1997’den beri Milliyetçi Hareket Partisi'nin parti genel başkanlığını yürüten Bahçeli’nin partiyi ön plana çıkarması, hitabetinin eksikliği, nadiren gülümsemesi gibi bazı nedenlerden ötürü kendisinde karizmatik liderlik vasfının bulunmadığını düşünüyor.
Recep Tayyip Erdoğan: Araştırmacılara göre 2002 seçimlerinde ekonomik sıkıntılarla boğuşan halk; genç, kararlı bir lider isterken karşısında Erdoğan’ı bulur. O seçimlerde halkın özlemlerine, öfkesine seslenir ve kendini “Halkın adamı” olarak sevdirir. Güçlü hitabetiyle, hal ve hareketleriyle halka istediğini verip onlarla bütünleşmesi, araştırmacıların kendisinde siyasi karizmatik lider vasfını görmesine yol açmıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu: Araştırmacılar, Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanlığını yürüten Kılıçdaroğlu'nun parti kimliğini ve Atatürk olgusunu ön plana çıkardığından ötürü kendisinin arka planda kaldığını ve karizmatik liderlik vasfına ulaşmadığını düşünüyor.
Yakın geçmişten birçok karizmatik lider örneği bulunuyor.
Araştırmacılar, halkı okumuş ve halkın ihtiyaçlarıyla aşağıdaki gibi bütünleşmiş liderlerin yakın zamanda yaşamış karizmatik liderler sınıfına girebileceğini düşünüyor:
Mustafa Kemal Atatürk, Martin Luther King Jr., Gandhi, Winston Churchill, Napoleon Bonaparte, Adolf Hitler, Charles De Gaulle, Vladimir Lenin, Josef Stalin, Nelson Mandela, Saddam Hüseyin, Muammar Kaddafi, Fidel Castro, Volodymyr Zelensky, Cemal Abdülnasır, Yaser Arafat, Nursultan Nazarbayev...