Âdeta çölün ortasında bir sahra prensi gibi dolaşan Cemal Paşa, düşmanlarını dahi kendisine hayran bırakacak bir asaletle göz kamaştırıyordu. "Üç Paşalar İktidarı" olarak anılan bu dönemde, Adana'da yaşanan büyük bir felakette Ermenilere uzattığı merhamet eli, bir süre sonra Şam'da Araplara karşı gökten inmiş bir lanete dönüşmüştü. Bu durum da Araplar tarafından hep nefretle anılmasına sebep oldu. Peki neydi bunun sebebi?
Adını tarihe yazdıran Cemal Paşa Millî Mücadele Dönemi'nde büyük başarılar elde etti.
Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde önemli bir askerî lider ve devlet adamı olarak tanıdığımız Ahmet Cemal Paşa, 1872'de İstanbul'da doğdu. II. Abdülhamid döneminde kariyerine başlayan Cemal Paşa, 1895'te Harp Akademisi'nden mezun olduktan sonra çeşitli görevlerde bulundu.
Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusunu temsil etti ve bilhassa Suriye ve Filistin cephesinde bulunması aldığı önemli görevlerden biriydi.
Cemal Paşa'nın liderlik ettiği ordu, Çanakkale Savaşı'nda başarılar elde etti.
Paşa, önce Kuleli Askeri İdadisi‘nde, ardından Mektep-i Harbiye-i Şahane'de eğitim gördü. Askerlik kariyerinde Selanik bölgesindeki müfettişlik görevi, ona pek çok önemli ismi tanıma fırsatı sunarken casus takibinde sergilediği cesaretle de güvenilir bir asker olduğunu herkese kanıtlamıştı.
Cemal Paşa, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'ne katılmasıyla İttihat ve Terakki içinde hızla yükselmeye başladı. Hayatındaki dönüm noktası, 31 Mart Vakası sonrası Hareket Ordusu ile İstanbul'a girmesi oldu.
İttihatçıların İstanbul'u kontrol etmeleri sonrası oluşturulan Divan-ı Harb-i Örfi (Mahkeme) üyelerinden biri de Cemal Paşa’ydı.
Ona verilen görevler arasında en önemlisi, Adana'ya vali olarak atanmasıydı. Meşrutiyetle gelen bahar havasını tersine çeviren olayların başında "Adana Olayları" geliyordu. Ermeniler, Adana'da bağımsız bir devlet kurma girişiminde bulunmuş ancak bu teşebbüs büyük katliamlarla sonuçlanmıştı. Cemal Paşa, bölgeye vardığında yaşananları hatıralarında şu şekilde anlatacaktı:
Paşa, birçok kesim tarafından zalim bir yönetici olarak görülmüş olabilir ancak Adana'daki mağdur insanların ve zarar gören Türk ailelerin yaralarını kısa sürede sarmasındaki katkısı asla yadsınamaz.
Büyük bir isyanın yıkıcı etkilerine maruz kalan Adana'yı hızla yeniden inşa etmeyi başardı.
Su kuyuları, liyakat sahibi memurlar ve güçlü bir jandarma sistemiyle Adana'nın öncü valisi olarak gereken her şeyi yaptı. Gösterdiği şefkat dolu yönetim tarzına rağmen Paşa'nın Bağdat Valiliği sırasında takındığı sert mizacı adı duyulduğunda korku duyulan bir figür haline gelmesine neden oldu.
Bu tutumu, Arapların hafızasında Türk imajını değiştirecek kadar etkili olmuştu.
Cemal Paşa'nın Arapları idam etmesi hâlâ tartışılan bir meseledir.
Aslında bu konuyla ilgili genel kabul görmüş şey, Cemal Paşa'nın Osmanlı Devleti’nin Arap bölgelerini kaybetme riskini önlemek ve Arap milliyetçiliğini kontrol altına almak amacıyla bu sert önlemi hayata geçirmesidir.
1911-1915 yılları arasında Bağdat Valisi olarak görev yaptığı dönemde Osmanlı’nın Arap topraklarında Arap milliyetçiliği hareketinin güçlenmeye başladığını gözlemledi. Bu durumu bastırmak için de sert tedbirler almaya karar vermişti.
1915 yılında, Bağdat'ta kurulan askerî mahkeme aracılığıyla Cemal Paşa, Arap milliyetçiliği hareketine katılanları yargıladı ve birçok kişiyi idam cezasına çarptırdı. Şeyh Mahmut Hayrullah, Şeyh Muhammed Said el-Haşimi ve Şeyh Ali el-Kürdi gibi Arap milliyetçiliğinin önde gelen isimleri idam edilenler arasındadır.
İngilizlerle iş birliği yapan ayrılıkçı Arapların bir kısmını da göç ettirdi.
Arapları idam ettirmesi, kısa vadede Arap milliyetçiliğini bastırmada başarılı olsa da uzun vadede Arapların Osmanlı İmparatorluğu'na olan güvenini sarsarak bu toprakların kaybına yol açan önemli bir etken hâline de gelmişti.
Cemal Paşa'nın Araplar, Ermeniler ve Yahudiler gibi Suriye'deki etnik gruplara yaklaşımı, Osmanlı Devleti'nin bağımsızlığına ve birliğine zarar verme endişesiyle şekillenmişti. Bu nüfusların, devletin bağımsızlığını tehdit etmeyecek bir duruma getirilmesini sağlamak için çalıştı.
Osmanlı topraklarını İngiliz "tecavüzünden" kurtarmayı kutsal bir görev olarak görmüş ve bu hedefe ulaşamasa da gerektiğinde "Süveyş Kanalı'nın kendisinin ve arkadaşlarının cesetleri ile" doldurmaya hazır olduğunu bile ifade etmişti.
I. Dünya Savaşı'nda Suriye'de Dördüncü Ordu Kumandanı olarak görev yapıyordu.
Başlarda Arap ayrılıkçılığını göz ardı eden Cemal Paşa, savaşın ilanından sonra İngiltere ile Fransa'nın Beyrut'taki konsolosluk binalarında arama yaptırmış ve bu aramada Arap cemiyetlerine ait birtakım belgeler bulmuştu. Belgeler "Cemiyet’üs-Suriyetü’t-Arabiyye"nin bağımsızlık için faaliyet gösteren örgütlerin başında olduğunu gösteriyor, hatta 1915'te Suriye halkına hitaben yazılmış bir bildiriyi barındırıyordu.
Cemal Paşa, bu belgeleri ele geçirdikten sonra Âliye kasabasında bir askerî mahkeme kurdu ve 33 Arap aydınını yakalayıp yargılamak üzere mahkemeye sevk etti. Yargılananlar arasında Arap dünyasının önde gelen entelektüelleri, gazeteciler, Osmanlı Parlamentosu'nun bazı Arap üyeleri ve bir rahip bulunmaktaydı.
1916'nın 6 Mayıs'ında Şam'ın "Merce" ve Beyrut'un "Burc" Meydanlarında asıldılar. Mahkûmların aileleri başta olmak üzere binlerce Arap, Anadolu'nun çeşitli yerlerine sürgüne gönderildi.
Bu idamlar, Suriye'de seçkin aydınların azalmasına ve Arap aydınlanması hareketinin Mısır'a kaymasına neden oldu.
Cemal Paşa, Âliye kasabasında kurulan mahkemenin çalışmalarını tamamladıktan sonra bu mahkemenin suç delili kabul ettiği belgeleri ve gerekçeli kararı içeren "Âliye Dîvân-ı Harb-i Örfîsi’nde Rü’yet Olunan Mes’ele-i Siyasiyye Hakkında İzahat" isimli bir kitap yayınlattı. Bu kitap, Arap bağımsızlık örgütlerinin yazışmalarını, Suriyelilerin Fransa'dan talep ettiği himaye ile ilgili belgeleri ve Suriye halkına yayınlanan isyan bildirilerini içeriyordu. Okumak isteyenler için kitap, 2008'de Cahit Kayra tarafından günümüz Türkçesine çevrilerek "Arap İhtilâli ve Şam Mahkemesi" adıyla yayımlandı.
Sözü edilen bildiride ise Türklere ait birçok hakaret ve isyan başlangıcı içeren cümleler yer alıyordu.
Tüm bunların ardından Millî Mücadele'nin baş kahramanlarından olan Cemal Paşa, 21 Temmuz 1922 tarihinde Tiflis'te, yanında bulunan iki yaveriyle birlikte sokak ortasında Rus-Ermeni iş birlikçileri tarafından öldürüldü. Ermeniler kendisini "şefkatli bir Türk valisi" olarak anarken, Araplar onu daima "zalim bir Türk yönetici" olarak hatırlıyor.
Tarih ile ilgili diğer içeriklerimiz: