Çin, 2 Ocak tarihinde Ay’a inişi sonucunda Ay’a araç indiren üçüncü ülke oldu ancak daha da önemlisi genellikle Ay’ın karanlık bölgesi olarak adlandırılan uzak bölgesine araç indiren ilk ülke konumuna geldi. Ay’ın uzak bölgesine araç indirmek, Rusya ile ABD’nin uzun süredir peşinde koştuğu teknik bir başarı.
Chang’e-4, Çin’in uzay programı ve yeteneklerinin bir sembolü haline gelmiş durumda. Bu keşfin sonuçları ise yalnızca Çin için değil aynı zamanda tüm uzay araştırmaları için çok önemli bir gelişme niteliğinde olacak.
ABD’nin uzay politikasının başlıca sebepleri arasında Rusya ile olan uzay rekabeti olduğu biliniyor. Peki, Çin’in yeni girişimleri sonucunda ABD kendine yeni bir rakip edinip kendini yeni bir uzay rekabeti içerisinde mi bulacak?
ABD ve Rusya gibi Çin de ilk balistik füzelerin gelişim süreci olan 1950’li yıllarda başladı. Sovyetler Birliği’nden belirli yardımlar almış olsa da Çin, uzay programının büyük bir çoğunluğunu kendisi geliştirdi. 1970 yılında da ilk uydusunu uzaya gönderdi.
1978 yılında Deng Xiaoping, gelişen bir ülke olarak Çin’in uzay rekabetinde yer almayacağını açık bir şekilde belirtti. Bunun yerine Çin’in uzay konusundaki çabalarının uzaya araç ve uydu gönderme konusunda olacağını söyledi.
Bu durum Çinlilerin, uzay araştırmalarının getirebileceği küresel güç ile ilgilenmedikleri anlamına gelmiyor. 1992 yılında bir uzay istasyonuna sahip olmanın 21. yy’da büyük bir prestij göstergesi olacağına karar verdiler. Böylece Shenzhou uzay aracının gelişimini başlatan bir uzay programı yeniden kuruldu. İlk Çinli astronot, ya da taikonaut (Çinli astronot anlamında kullanılır) 2003 yılında uzaya çıktı. Shenzhou toplamda 12 taikonautu alçak dünya yörüngesine taşıdı ve bunlardan ikisi Çin’in ilk uzay istasyonu Tiangong-1’e gönderildi.
Amerikan ve Rus uzay programlarıyla kıyaslandığı zaman Çin’in programlarının en önemli özelliği, programların yavaş ancak istikrarlı olması. Çin’in uzay programlarının gizli tutulması sebebiyle gerçek kapasitesi de hala bilinmiyor ancak rakipleriyle mücadele edebilecek durumda olduğu düşünülüyor.
Askeri anlamda da bazı yeteneklerini sergileyen Çin, 2007 yılında uydu-savar testlerini gerçekleştirdi. Bu testlerde görevini bitirmiş bir hava durumu uydusunu karada bulunan füzelerle imha etti.
Test başarılı oldu ancak yörüngedeki enkaz kirliliği sebebiyle birçok kişinin de tepkisini aldı.
ABD, yeteneklerinin aksine Çin’le herhangi bir işbirliği içerisine girmedi. Bunun sebebi olarak da ulusal güvenlik endişeleri gösterildi. Olayın ciddiyeti de 2011 yılında çıkan bir yasa ile anlaşılabiliyor. 2011 tarihli yasada Çinli uzay yetkilileriyle resmi bir iletişim kurmak yasaklanmış durumda. Bu durum da akıllara Çin ve ABD arasında bir uzay rekabeti oluşabilir mi sorularını getiriyor.
Uzay politikası uzmanları, bu soruya cevap olarak “Hem evet, hem de hayır” diyor. Ulusal Uzay Konseyi’nin baş sekreteri Scott Pace’in de içinde bulunduğu bazı ABD’li yetkililer, işbirliğine karşı fazlasıyla iyimser yaklaşıyor ve bunun bir rekabet doğuracağını düşünmüyor.
Ancak uzaydaki askeri varlığın artması da olası bir rekabeti beraberinde getiriyor.