Denizciler büyük keşiflere imza attıkları, aylar hatta yıllar süren destansı yolculuklarını yazdıkları seyir defterlerinde bu soruna da yer verdiler.
Aslında ağlarına çok sayıda deniz ürünü takılıyordu ancak bunların tamamını geri atmak zorunda kalıyorlardı.
Mürettabat, ağlarına takılan değişik balıkları yemezlerdi.
Edindikleri tecrübeler sayesinde, "denizden babam çıksa yerim" düşüncesinin ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorlardı. Değişik balıkların yenmesi durumunda mürettabatta onlarca ölümün olabileceğine tanık etmişlerdi.
Tuttukları balıkların yenilebilir olup olmadığını çeşitli yöntemlerle test ediyorlardı.
Dinlerine düşkün olmasıyla bilinen İspanyol denizciler, tuttukları balıkları önce kutsal suya batırıp sonra üzerlerine gümüş haç veya gümüş para koyuyorlardı. Eğer gümüşte bir kararma olursa balığın zehirli olduğu tespit edilebiliyordu.
Başka denizciler ise güverteye koydukları balıkların üzerine sinek ve böcek bırakıyorlardı. Eğer sinekler ve böcekler balıkların üzerine konmuyorsa bu da balıkların zehirli olduğu anlamına geliyordu.
Aslında 19. yüzyıla kadar, balık yiyerek ölenlerin tam olarak neden öldükleri bilinmiyordu.
Balık yedikten sonra görülen ölümlerden bahsedilen en eski kaynak, MÖ 7. yüzyıla kadar uzanıyor. Antik Çin'deki imparatorluk şifacıları, ölümlerin balıklardan kaynaklandığını biliyorlardı ancak balıkların zehirli olduğu ispatlanamamıştı.
1886'da Kübalı bir doktor, ölümlü bir vaka sonrasında yaptığı araştırmalarda balıklardaki zehri tespit etti. Zehrin, balıkların dokularında ve kaslarında yer aldığını gördü.
Zehir aslında planktonlarda bulunan bir madde. Balıklar bu planktonları yemesine rağmen kötü etkilenmiyor, zehirli madde balıkların vücudunda depolanıyor ve balık büyüdükçe zehir oranı daha da artıyor. Bu toksin, balık ne kadar pişerse pişsin yok olmaz.
Toksin, insan vücuduna girdikten bir saat sonra baş, karın ağrısı şikayetleri artıyor. Vücut, zehirle savaşmaya çalışırken ishal ve kusma görülüyor. Durum ağırlaşırsa kalpte ve solunum sisteminde ciddi sorunlar yaşanıyor. Acil müdahale edilmezse ölüme bile neden olabiliyor.
Denizcilerin açlık sorunu çekmesinin asıl nedeni zehirli deniz ürünleri değildi.
Okyanusun bazı bölgelerinde canlı bulmak çok zor ve denizciler seferlerine genellikle buralardan devam etmek zorunda kalıyorlardı. Bu alanlar tropikal iklimlerin merkezinde yoğunlaşıyor. Buralarda batı rüzgarlarıyla doğu rüzgarları çakışıp yer değiştiriyor. Bu nedenle buralarda döngüler oluştuğu için rüzgarlar kuvvetli olmuyor. Denizciler bu zayıf rüzgarlar nedeniyle çok yavaş ilerlerlerdi ve bu bölgelerde erzakları tükenebiliyordu.
Bu sakinlik, suda yaşayan organizmaları da etkiler.
Bu alanlarda yaşayan canlılar oligotrophic grubunda yer alıyor. Çünkü hidrojen ve fosfor gibi önemli elementler okyanusun üst katmanında bulunmaz, sadece derinlerden gelir. Bu da daha az canlı yaşam anlamına gelir.
Kaşiflerin haritalarını incelediğimizde gemilerin çoğunun okyanuslarda bu noktalardan geçtiklerini görebiliriz.
Bu bölgelerde adeta denizden bir çölün ortasında oluyorlardı.
Ayrıca sadece balık yemek de denizcileri kötü etkileyebilirdi. Sadece protein odaklı beslenmek böbreklere zarar verir, gerekli olan diğer vitamin ve mineraller uzun süre alınmazsa ölüme dahi neden olabilir.