Hitler'den Daha Fazla İnsan Öldürmesine Rağmen Onun Kadar Bilinmeyen Acımasız Diktatör: II. Leopold

24
3
2
1
1
Orta Afrika'nın gizemli toprakları; sadece zengin doğal kaynaklarıyla değil, aynı zamanda tarihinin derinliklerinde saklı kalmış dramatik hikâyelerle de dolu. Genellikle İngiltere ve Fransa'nın sömürgeciliğine odaklanıyoruz ancak bu sahnede göz ardı edilen bir diğer oyuncu da Belçika'dır.

Ruanda'dan Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ne kadar uzanan bu kıtadaki Belçika etkisi; sadece coğrafi sınırları aşmakla kalmayıp, aynı zamanda soykırımın ve acı dolu katliamların izlerini bırakmıştır.

Avrupalı devletlerin ilgisini çeken Afrika, tarih boyunca hep ilgi odağı olmuştu. En üzücü yanı ise insanların acımasızca sömürülmesiydi. Öyle ki Hitler’den daha da acımasız olduğu ancak onun kadar bilinmeyen Belçika Kralı II. Leopold, bu sömürgeyi yapan insanların başında geliyordu.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Orta Afrika'da geniş bir yüz ölçümüne sahip ve birçok sınır komşusu ile çevrilidir.

demokratik kongo

Sömürgecilik öncesi dönemde krallık yönetiminde olan ülke, coğrafi keşiflerin ardından Avrupalı devletlerin ilgisini çekmiş ve ticaret merkezi hâline gelmiştir. Avrupa devletleri tarafından mal ve köle ticareti yoğun bir şekilde yapılan bu bölgede Leopold'ün acımasız uygulamaları, yaklaşık 6 milyon insanın ölümüne neden oldu.

Belçika'nın Kongo ile ilişkisi, Avrupalı devletlerin ülkenin iç bölgelerine yayılmasıyla başladı. Belçika, kıtadaki diğer devletlerle güç mücadelesine ve ülkede daha fazla etkiye sahip olmaya girişmişti. Bu çabaları da Ruanda'daki soykırıma giden sürece ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde doğrudan katliamlara neden oldu.

Afrika'nın kaynaklarına duyulan aç gözlülük, Kral II. Leopold'ün liderliğindeki Belçika'nın 1876'da kurduğu Uluslararası Afrika Birliği ile somutlaştı.

II. Leopold

Afrika'nın medenileştirilmesi (!) ve köle ticaretine son verilmesi amacıyla ortaya çıkan bu birlik, ulusal komiteler aracılığıyla finanse ediliyordu. Belçika da İngiltere ve Fransa'nın bölgedeki etkisini sürdürmek için stratejik dostluk ilişkilerini tercih etmişti. II. Leopold, özel servetinden finanse ettiği ulusal komitesiyle de Belçika'yı öne çıkardı.

II. Leopold'ün Kongo'nun zenginliklerini sömürme arzusu, gazeteci Henry Stanley'in çalışmalarıyla birleşerek etkileyici bir boyut kazanmıştır. Stanley, 1879'da Kongo'ya gönderilmiş ve ticareti geliştirmek için su kanalları kurarak, ticari ağlar oluşturarak ve yerel şefleri Leopold ile anlaşmalara ikna ederek önemli çalışmalara imza atmıştır. İmzalanan antlaşmalar, Leopold'ün taleplerine göre uyarlanmış ve uygulanmıştır.

Bu süreçte Belçika, Stanley'in çabaları sayesinde Kongo üzerindeki etkisini artırmış ve Leopold, toprakları ele geçirerek Kongo'yu kişisel mülkiyeti hâline getirmiştir.

afrika kongo

1884-1885 yıllarında gerçekleşen Berlin Konferansı, Belçika'nın Kongo politikalarının olumlu bir değerlendirme aldığı bir yer oldu. Leopold'un ele geçirdiği bölgeler, Kongo'yu bağımsız bir devlet olarak tanımlayan bu konferansta etkili oldu ve Leopold'un Kongo'yu özel mülkü hâline getirmesine olanak tanıdı.

Afrika'nın "medenileştirilmesi" adı altındaki gösterişli hedeflerle yola çıkan II. Leopold, aslında Kongo'da bulunan fildişi ve kauçuk gibi değerli kaynakları sömürmek için karanlık bir koloni düzeni kurdu.

Kongo'nun ilk sömürge yıllarında fildişi çok özel bir konumdaydı. Heykel, mücevher ve hatta piyano tuşları gibi birçok alanda kullanılan değerli bir malzeme olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Bunca savaş, bunca acı bunun içindi çünkü. Takdir edersiniz ki fildişinden elde edilen gelir de Leopold için maddi anlamda büyük bir kaynak oldu.

1890'ların başında Avrupa'da sanayinin gelişmesiyle kauçuk, yeni bir zenginlik kaynağı olarak öne çıktı.

henry stanley

Bisiklet lastiği ve otomobil endüstrisinin yükselişi, dünya çapında doğal olarak kauçuk talebini de artırdı. Kongo bu dönemde, kauçuk üretiminde öne çıkan en geniş ülke olmasıyla Belçika için stratejik bir gelir kaynağı oldu. Ancak bu zenginliklerin sömürülmesinde dikkat çeken bir nokta, yerel halkın acımasızca çalıştırılmasıydı.

Kauçuk üretiminde, işçilere karşı uygulanan acımasız yöntemler insan haklarına aykırı bir boyuta ulaşmıştı. Kauçuk fiyatları arttıkça, kotalar da aynı oranda yükseliyordu. Kotaları karşılayamayan işçiler de elleri ve ayakları çapraz kesilerek cezalandırılıyordu. Kotayı dolduramayan kişilerden kaçan olursa da askerler bu kişilerin eşlerinin veya çocuklarının ellerini keserek ceza uygularlardı.

Leopold'e göre bir mermi, Afrikalı birinin yaşamından daha değerliydi. Bir babanın yeterince kauçuk toplayamadığı için 5 yaşındaki çocuğunun kesilmiş el ve ayağıyla çekilen fotoğraf, o dönemin acımasız gerçeklerini bu şekilde yansıtıyordu:

afrika köleleri

Bu acımasız uygulamalar, zenginliklerin sömürülmesinin bir bedeli olarak tarihe geçti.

kongo

Belçika'nın Kongo'daki ekonomik faaliyetlerinin, fildişi ve kauçuk sömürüsüyle sınırlı kaldığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Aynı zamanda yol inşaatları ve buharlı gemi kazanları için kesilen ağaçlar üzerinden de bu sömürü sağlandı. Ancak bu ekonomik girişimlerin gölgesinde, yerel halk zorla çalıştırılarak ağır şartlarda hayatlarını kaybetti.

19. yüzyılın sonlarına doğru fildişi avında yeterli kazanç elde edemeyen yerliler, su aygırı derisinden yapılan kırbaçlarla cezalandırılıyor ve vücutlarına kalıcı hasarlar bırakan ağır cezalara maruz kalıyordu. Aynı zamanda kauçuk ve kakao talebi için ormanlar acımasızca yok ediliyor ve yerine yeni tarlalar açılıyordu. Kendi ülkelerinde köleleştirilen Kongolular, kauçuk elde etmek için ormanlara salınıyordu.

Bu insanlar, yoğun kauçuk salgısını tüm vücutlarına sürerek adeta yürüyen kauçuk gibi geri dönüyorlardı. Donduktan sonra vücutlarına iyice yapışan kauçuk sökülürken, derileri de vücuttan ayrılıyordu. Ağaç kesimi ve yol inşaatlarında kullanılan işçiler, açlık ve ağır çalışma koşulları nedeniyle trajik sonlarla hayatlarına veda etti.

Bu acımasız düzende yaşamak istemeyen binlerce kişi, köylerini terk ederek ormanlara sığındı ancak burada da barınak ve yemek eksikliği nedeniyle eski düzenlerine geri dönmek zorunda kaldılar.

Karşı çıkmaya çalışan halkın isyanları, ateşli silahlarla bastırıldı.

Kongo halkı

Belçika'nın bu insanlık dışı uygulamasına karşı gelen insanlara karşı yapılan bu bastırma sürecinde ölenlerin sayısı oldukça yüksekti, bu da Belçika ekonomisinin yeni bir yük altına girmesine neden oldu. Bu durumu azaltmak adına geliştirilen acımasız yöntemlerden biri de mermi israfını önlemek amacıyla kullanılan mermilerin, öldürülen kişinin eliyle beyaz bir subaya teslim edilmesi olmuştur.

Bu eller özel kovalarda toplanarak, askerler verdikleri cezanın yanı sıra kurşun harcamadan da etkili olduklarını komutanlarına kanıtlıyorlardı. Askerler, kestikleri her el için ek ücret alıyordu. 1906 yılında sadece bir günde tam 1308 kesilmiş sağ el, Kongo sömürge valisine sunulmuştu.

Bu karanlık dönemin gerçek yüzü, 1900'lerin başında gazeteci Edmund Dene Morel tarafından gün yüzüne çıkarılmıştır. Deniz şirketinde çalışan Morel, seyahatleri sırasında Bağımsız Kongo Devleti'ndeki zulmü görmüş ve bu konuda kamuoyunu bilinçlendirmek için gazeteciliğe yönelmiştir. Morel'in kampanyası fotoğraflarıyla birlikte tüm dünyada büyük yankı uyandırmıştır.

II. Leopold, Kongo'dan gelen kanlı paralarla hızla zenginleşti.

kongo

Bol miktarda paraya sahip olunca; Belçika'da Antwerpen Garı, Kraliyet Orta Afrika Müzesi, Ostendes Kraliyet Galerisi gibi büyük ve gösterişli binaların inşasına liderlik etti.

O dönemde artık "inşaat kralı" olarak anılmaya başlandı. Kongo'daki vahşetin tanıkları da sınırlıydı. İngiliz misyonerler, gazeteciler ve yazarlar, gözlerinin önündeki dehşeti gördüklerinde bunu yazmaya başladılar.

II. Leopold'un Kongo zulmüne karşı yükselen sesler sonucunda, 1908 yılında Kongo, II. Leopold'dan alınarak Belçika'ya devredildi. Kongo artık Leopold'un 'şahsi mülkü' olmaktan çıkmış, kralı olduğu Belçika'nın kamu malı haline gelmişti! Ancak sonuçta, emperyalizmin kanlı yağma ve sömürü düzeni aynen devam etti. Leopold, bir sene sonra varis bırakmadan öldü ve yerine yeğeni Belçika Kralı oldu.

Kongo, "Belçika Kongo'su" olarak adlandırılarak sömürgeleştirmeye devam etti.

Belçika sömürgesi

Sömürü mekanizmasının kutsal üçlüsü olarak nitelendirilen Devlet-Kilise-Özel Şirket düzeni; sadece kauçuk değil, aynı zamanda ülkenin bakır, altın, elmas, kobalt gibi tüm yeraltı zenginliklerini de sömürdü. Bu, 'White Man's Burden' olarak adlandırılan Beyaz Adam'ın Yükü kavramını güçlendirdi.

Ancak bu yük, manevi bir sorumluluktu. Afrikalıların "cahil vahşiler" olarak nitelendirildiği bu anlayış, beyaz adamın uygarlık, insanî değerler, demokrasi, aydınlanma ve gelişimi getirme misyonuyla özdeşleştiriliyordu. Bu duyarlılık abidesi yük, Kongo'yu öyle bir aydınlattı ki 1960 yılında üniversite mezunu sayısı sadece 30 kişiyle sınırlıydı.

Belçika'nın birçok kentinde bulunan II. Leopold heykelleri, Kongo'nun bağımsızlık günü olan 30 Haziran 2020'de kaldırıldı.

Leopold heykeli

Sömürgecilik tarihine damgasını vuran heykeller, Leopold'ün heykeli yıllar sonra bu acı hatıraları anımsatmaması için 2020'de ortadan kaldırıldı. Anvers kentindeki heykel kaldırılarak müzede sergilenirken Gent ve daha birçok şehirdeki büst ve heykeller ise tamamen tahrip edilmişti. İnsanlar, sokaklarda sömürgeciliği hatırlatan bu heykellerin, kendilerini hakarete uğrattıklarını da belirtti.

Kitleler halinde vaftiz edilen ve Hristiyanlaştırılan, ancak bu süreçte neye inandığını bilmeyen cahil milyonlardan oluşan toplum, beyaz adamın beklediği minnet duygusunu taşıması bekleniyordu. Ancak bu süreç, insanların ruhlarını emerek, hayatlarını ve geleceklerini çalıp, Kongo'nun gerçek potansiyelini engelledi.

24
3
2
1
1
Emoji İle Tepki Ver
24
3
2
1
1