Yapılan yeni bir araştırmaya göre, dini inançlar veya maneviyat duygusu insanların beyinlerini depresyona karşı koruyabiliyor. Çalışmada, kişisel inançlar ve beynimiz arasında ilginç bir bağlantı keşfedildi.
Araştırma sonucu elde edilen düşünce henüz başlangıç aşamasında fakat bu tarz bulgular gittikçe çoğalıyor ve depresyonla dini inanç arasındaki bağlantılar gittikçe daha ilgi çekici bir hale gelmeye başlıyor.
Depresyonun, son dönemde yapılan araştırmalarla genetik olduğu anlaşıldı. Ebeveynlerden biri ya da ikisi depresyondaysa çocuğun da depresyon riski iki katına çıkıyor, hatta belki bazı durumlarda dört katına bile çıkıyor olabilir. Ancak araştırmalara daha çok genler üzerinde dursa da depresyon, ebeveynleri depresyonda olanları etkileyemeyebiliyor veya aile bağlarında hiç depresif kişiliği olmayanlar depresyona girebiliyor.
Bu da genler haricinde diğer etkenlerin de olduğu anlamına geliyor ve kişinin dünya görüşü bu etkenlerden bir tanesi olabilir. Ailesinde yüksek depresyon riski olan yetişkinler arasında, dini inancı sağlam olanlar veya maneviyatı güçlü olanlarda koruyucu bir etki var gibi görünüyor. Bu tarz inançlar bazı hastaları yinelenen majör depresif bozuklardan koruyor.
2005’te yapılan bir araştırmaya göre, bu tarz hastalıkları bulunan kişilerde dini inançlar depresyona karşı bir tampon görevi görüyor. Ayırca 2013’te yapılan bir araştırmada, Tanrı inancı olan kişilerin tedavilere daha olumlu yanıt verdiği sonucuna varılmıştı.
Yapılan yeni araştırmada, beyin görüntüleme bazlı bir MRI cihazı, farklı seviyelerde ailesel depresyon riski olan katılımcıların beyinlerindeki beyaz maddeyi görüntülemek için kullanıldı. Beyaz madde, beyindeki depresyon için bir biyogösterge görevi görüyor ve 2014 yılında yapılan bir çalışmada, din ve maneviyatın depresyonla bağlantılı birkaç beyin bölgesinde daha kalın kortekslerle ilişkili olduğu bulundu.
Yeni araştırmanın sonuçları da bu korelasyonları doğruluyor. Araştırmaya göre, dini inancı bulunan ve ailesel yüksek depresyon riski bulunan kişilerle, düşük ailesel depresyon riski bulunan kişilerin sonuçları benzerlik gösteriyor.
Tabii elde edilen bu bulguların kesin sonuca ulaşması için, daha fazla test yapılmalı, onaylanmalı ve daha geniş bir zaman dilimine yayılmalı.