1800'lü yılların sonları, bilimsel araştırmaların sonuçlarının hızla meydana çıkmaya başladığı ve bir araştırmanın diğerine zemin hazırladığı çok verimli yıllardı. Özellikle radyoaktif maddelerin ve ışınların keşifleri konusunda çok sayıda bilim insanı çalışma yapıyor ve çalışmalar dünyanın dört bir tarafında merakla takip ediliyordu.
1895 yılında X-ray ışınları Almanya'da keşfedildiğinde, bilim dünyasında büyük yankı oluşturan bir etki yarattı. Doktorlardan mucitlere, yatırımcılardan bilim insanlarına kadar herkes bu buluşun yapabileceklerini tartışır haldeydi. Thomas Edison bile bu yeni keşfin "görünmezi görülebilir kılma" özelliğine hayran kalmıştı. X-ray ışınlarının keşfinin üzerinden çok geçmemişti ki, kazayla da olsa radyoaktif ışınlar yayan farklı bir element daha keşfedildi: Uranyum.
Bu yıllarda Paris Üniversitesi'nde doktora öğrencisi olan Marie Curie ise yeni bilimsel gelişmeler ışığında, radyoaktif maddelerle ilgili bazı araştırmalar yapmaya başladı. Curie, bu maddelerden daha yoğun radyoaktiviteye sahip maddeler olabileceğine inanıyordu. Bu nedenle çeşitli kayalar ve mineralleri kullandığı sayısız gözlem yaparak tezini doğrulamak istedi.
Birkaç sene içerisinde, önceki keşiflere benzer şekilde radyoaktivite içeren yeni bir element keşfetti. Polonyalı bilim insanı bu elemente "Polonium" ismini verdi. Marie Curie, bu keşifi yaparken, araştırmaları esnasında kullandığı materyaller içerisinde, o zamana kadar bulunmuş en yüksek radyoaktif değerlere sahip bir yapıyla karşılaştı. Bu ne uranyum ne de yeni keşfettiği polonyum idi.
Radyum'un Keşfi ve Faydaları
Marie Curie, yüksek radyoaktif madde içeren bu keşfi gerçekleştirdiğinde, bilim dünyası büyük bir merak içerisindeydi. Bulunan yapı saf halde olmadığı için, bir takım kimyasal ve fiziksel işlemlerden geçmesi gerekiyordu. Ayrıştırılması oldukça zor ve masraflı olan bu yapıyı sonunda ortaya koyabildiklerinde ise dünyanın en radyoaktif elementini keşfetmiş oldular.
Marie Curie yaptığı tüm bu bilimsel çalışmalar ile birlikte, hem kimya hem fizik alanında Nobel Ödülü'ne layık görülen ilk ve tek kadın olmayı başarmıştır. Bu büyük buluş kanser tedavilerinde kullanılmaya başlamış ve bir çok defa faydalı sonuçlar elde edilmiştir. Günümüzde radyum kullanımı sağlık alanında çok fazla tercih edilmese de, halen nadir görülen kemik kanserlerinin tedavilerinde başvurulan yöntemler arasında yer almaktadır.