Düşünce Gücüyle Kendini Dondurduğuna İnanılan Adam Nick Sitzman'ın Hikayesi ve İşin Aslı

17
3
2
1
0
İddialara göre Nick Sitzman adlı bir adam, bir dondurucuda kilitli kalır. Dondurucunun çalıştığına ve kendisinin de birkaç saat içerisinde donarak öleceğine inanır. Buna olan inancı çok fazla olduğu için korktuğu şey başına gelir ve sabah çalışmayan dondurucuda donarak ölmüş bir şekilde bulunur. Peki bu olayın aslı astarı var mı, düşünce gücüyle donmak mümkün mü? Gelin, birlikte inceleyelim.

Yazar Glenn Van Ekeren, 1988 yılında yayımlanan "The Speaker’s Sourcebook" adlı kitabında; aslında bozuk olup çalışmayan bir dondurucuda, "sadece inandığı için" donarak ölen bir adamın ilginç hikayesini anlatır. İsmi bile bilinmeyen bu adama dair hiçbir kişisel bilgi yoktur, sadece hikayesi vardır. Bu hikaye halk arasında gittikçe daha fazla yayılır ve kulaktan kulağa oyunu gibi her duyan yeni bir şey ekler hikayeye.

Hikayenin, saygın bir dergi olan Reader’s Digest dergisinde anlatıldığı, gerçek olduğu ve donarak ölen kişinin adının da Nick Sitzman olduğu da söylentilere eklenince hikaye daha da etkileyici hale gelir ve artık insanların hikayenin gerçek olduğuna inanmamak için bir nedenleri kalmamıştır. 

Nick Sitzman ve şüphe uyandıran hikayesi:

donmuş adam

Dilden dile yayılan bu hikayede Nick Sitzman; çalışkan ve sevgi dolu bir karısı, iki çocuğu ve birçok arkadaşı olan güçlü, sağlıklı ve hırslı genç bir demiryolu işçisidir. Bir yaz günü, tren ekipleri işlerini bir saat erken bitirirler. Nick, vagonlarda son bir kontrol yaparken yanlışlıkla bir dondurucuda kilitli kalır. İşçilerin geri kalanının sahayı terk ettiğini anlayınca paniğe kapılıp bağırıp çağırmaya başlar ama kimse onu duymaz. Dondurucuda sıcaklığın sıfır derece olduğunu ve içeride kalırsa kısa süre içerisinde donarak öleceğini düşünür. Karısına ve ailesine başına gelenleri anlatabilmek için içeride bulduğu bıçakla zemine şunları kazır: Çok soğuk, vücudum uyuşuyor. Keşke uyuyabilseydim. Bunlar son sözlerim olabilir.

Hikayenin devamında sabah ekip arkadaşları Nick'i donarak ölmüş bir şekilde bulurlar. Dondurucunun ısı kayıtlarını incelediklerinde bunun imkansız olduğunu fark ederler. Çünkü Nick'in, içinde kilitli kaldığı dondurucu bozuktur ve o gece de dahil son bir haftadır hiç çalışmamıştır. Dondurucunun içindeki sıcaklık 10 santigrat derecenin altına hiç inmemiştir. Bunun sonucunda şöyle bir düşünceye varırlar; Nick'i soğuk öldürmedi, Nick düşünce gücüyle kendi kendisini öldürdü.  Hikayenin diğer bir versiyonunda ise Nick Sitzman bir restorantta çalışır. Aynı şekilde yine bozuk ve çalışmayan bir dondurucuda kilitli kalır; dondurucunun soğutmaya devam ettiğini düşünür, hikayenin sonunda da donarak ölür. 

Pygmalion etkisi ve donan adam hikayesi arasındaki ilişki

kendini gerçekleştiren kehanet

Hikayenin kendisinin gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediği ile ilgili şüpheler bulunsa da Pygmalion etkisi ya da diğer adı ile “kendi kendini gerçekleştiren kehanet” teorisi açıklanırken bu hikaye sık sık anlatılır. Sosyal psikolojinin teorilerinden olan bu teori, Sosyolog Robert K. Merton tarafından “Olay veya koşulların yanlış değerlendirilmesinden kaynaklanan yeni davranışlar, yanlışın gerçekleşmesine neden olur” şeklinde tanımlanır. Yani özetle inandığınız şey davranışlarınızı etkiler, bu yeni davranışlarınız da inandığınız şeyi gerçekleştirir.

İddialara göre Nick Sitzman soğuktan donup öleceğine o kadar çok inandı ki sonunda kehanet kendisini gerçekleştirdi ve Nick gerçekten öldü. Ama gerçek bir isim bile ardında bırakmadı.

Hikaye gerçek mi?

soğuk hava deposu

Yapılan araştırmalarda Reader's Digest dergisinin arşivlerinde bu hikayeye rastlanamamıştır. Nick Sitzman diye bir kişinin gerçekte yaşayıp yaşamadığına dair ise hiçbir kanıt yok. Bir dondurucunun içinde kilitli kaldığınızda dondurucunun hala çalıştığına inanıp gerçekten üşümeye başlayabilirsiniz. Hatta korktuğunuz için kalp krizi geçirmeniz de mümkündür ama 10 santigrat derecenin üstündeki hava şartlarında donarak ölmeniz fizyolojik açıdan mümkün değildir. 

Her şeye rağmen diyelim ki böyle bir durum gerçekten gerçekleşti, bilim-tıp camiasının bu olaya ait her bir veriyi saklayıp üzerinde araştırmalar yapması gerekmez miydi? Ama işin ilginç tarafı, bu olayla ilgili ne bir hastane kaydı ne de bir otopsi raporu var. Elimizde yalnızca "kanıtlara dayanmayan" bir hikaye var. 

Kaynaklar: 1, 2, 3

17
3
2
1
0
Emoji İle Tepki Ver
17
3
2
1
0
Yorumlar(14)
Yorumunuz minimum 30 karakter olmalıdır.(0)
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen .
Popüler Yorumlar
Tüm Yorumlar
5 yıl önce
biz faremiyiz
Yanıtla
-2
Yorumunuz minimum 10 karakter olmalıdır.(0)
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen .
5 yıl önce
Fareler canlılar arasında genetik yönden insana en çok benzeyen hayvandır.
Yanıtla
Yorumunuz minimum 10 karakter olmalıdır.(0)
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen .
diğer yanıtları göster
5 yıl önce
aslında yaşayan en benzer canlı şempanze.
fare kullanılmasının nedenleri :

insan dnasına yeterince benziyor .

ucuz ve bol bulunuyor.

bakımı kolay.

sonraki nesillere etkisini gözlemlemek için gereken süre kısa.

bu yüzden deneylerde genelde fare kullanılıyor. eğer fare yerine şempanze kullanılsa deney sonuçları insana daha uygun olur ama şempanze kullanmak çok zor olur.
5 yıl önce
Hadi canım.
-1
5 yıl önce
Mavi ışık uykuya dalma süresini artırır uykunun gelmesinden bahsetmiyorum
Yanıtla
Yorumunuz minimum 10 karakter olmalıdır.(0)
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen .
5 yıl önce
Biz fare değiliz ama bizim kromozom falan hepsi daha çok üstüne organizmamız farelerin kinden daha farklı bi şekilde çalışıyor
Bilim adamları bişeyi yapıyor ama sonuna kadar düşünmüyor
Yanıtla
-5
Yorumunuz minimum 10 karakter olmalıdır.(0)
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen .
diğer yanıtları göster
5 yıl önce
Kardeş fen dersin kaçtı?
5 yıl önce
Kromozom sayısı gelişmişlik göstermez.
Organlarımızın çalışma biçimide sandığın kadar birbirinden çok faklı değil.
Fareler hızlı üreyip fazla masraf istemedikleri için deneylerde daha sık kullanılır.
5 yıl önce
Adamlar o kadar üniversiteydi yüksek lisanstı hepsini okumuş etmiş ondan daha mı iyi bileceksin? Adamın işi bu bir şeyi en derinine kadar incelemek, düşünmek.
5 yıl önce
Ya bi git adamlar zaten bunları düşünüyor
5 yıl önce
En düşük ışıkta kullanıyorum zati hem şarj bitmiyor hemi de gözler raad
Yanıtla
Yorumunuz minimum 10 karakter olmalıdır.(0)
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen .
5 yıl önce
Sarıyı maviyi boşverin telefonu kapatın uyuyun abi
Yanıtla
Yorumunuz minimum 10 karakter olmalıdır.(0)
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen .
5 yıl önce
bi karar verin artık
Yanıtla
Yorumunuz minimum 10 karakter olmalıdır.(0)
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen .
5 yıl önce
İyi de göz sağlığı için gece modu şart. Karanlık ortamda ve ya yapay ışıkla (lamba) aydınlanan bir odada mavi ışık filtresi gözü
çok fazla yorduğu için insanın uykusu gelir. Sarı ışık ise hem daha sağlıklı hem de mavi kadar yormuyor.
Yanıtla
Yorumunuz minimum 10 karakter olmalıdır.(0)
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen .
diğer yanıtları göster
5 yıl önce
Gece modundan kastın ne? Sarı ışıksa tamam sağlıklı. Ama eğer karanlık modsa göze zararlı.
5 yıl önce
*...mavi ışık gözü çok fazla...
5 yıl önce
Biz fare miyiz? B.
Yanıtla
-1
Yorumunuz minimum 10 karakter olmalıdır.(0)
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen .
diğer yanıtları göster
5 yıl önce
biz fare değiliz ama maymunlarla olduğu gibi farelerle de bir akrabalığımız bulunuyor olabilir. :D:DD:
5 yıl önce
Evet
umarizzm
5 yıl önce
Kullanmamamın sebebi belkise budur çünkü gece modundayken telefonu bırakmıyorum.
Yanıtla
Yorumunuz minimum 10 karakter olmalıdır.(0)
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen .
DAHA FAZLA YORUM GÖSTER