Evet yanlış okumadınız. Kâğıt havlu ve el kurutma makinesi sektöründe yıllardır süregelen bir savaştan bahsediyoruz. Belki de hiç önem vermeyip, üzerine düşünmediğimiz bir konuda farkında olmadan yıllardır bir taraf tutmuşuz.
Şu anda dışarıdaki bir tuvaleti kullandığımızda, bu savaşa dahil olan üç tarafla karşılaşmamız olası. Eski ve sadık dostumuz kâğıt havlu, eski usul el kurutma makinesi ve bu hikâyede ana kahramanımız olacak olan, uzaylı teknolojisiyle üretilmiş gibi görünen Dyson Airblade el kurutma makinesi…
Biraz geriye gidelim. Aslında havlu kâğıt ve el kurutma makinelerinin bulunması arasında çok da bir zaman farkı yok!
Mütevazı dostumuz kâğıt havlu ilk kez 1907’de üretilirken, el kurulama sektörüne yeni bir soluk getiren el kurutma makinesiyse ilk kez 1922’de piyasaya çıkıyor.
Tabii 1922’deki el kurutma makinesi şu anda kullandığımız elektrikli ve hızlı versiyonlara göre oldukça ilkel bir modeldi. Bu sebeple, kişinin bir pedala sürekli basması sonucunda hava üfleyen bu makineye karşı, kâğıt havlu sarsılmayan popülerliğinin keyfini çıkarmaya devam ediyordu.
Zaman içinde, elektrikle çalışan ve daha güçlü bir motorla daha hızlı el kurutan modeller de çıkmıştı ve yavaş yavaş yayılıyordu. Ama genel olarak baktığımızda, 20. yüzyılda el kurutma makinesi sektörü gelişmek için pek de acele etmiyor gibiydi.
Dyson’ın el kurutma makinesi sektörüne girmeye karar vermesi, eski dostumuz kâğıt havlunun rahatını bayağı kaçıracaktı.
2003 yılında araştırmalara başlayan Dyson, 2006 yılında Airblade adını verdikleri el kurutma makinesini piyasaya sürdü.
Bu yeni ürün piyasadaki diğer el kurutma makinelerine göre oldukça yenilikçi bir tasarıma sahipti. Ayrıca güçlü ve hızlı hava üflemesi sebebiyle el kurutma makinelerinin en temel sorunu olan “hız” problemine çözüm getiriyordu.
Ürününe güvenen Dyson eski kurutma makinelerinden daha rekabetçi davrandı ve bu da el kurutma lobisinin en güçlü oyuncusu olan kâğıt havlunun da aktif olarak savaşa dahil olmasına sebep oldu.
Dyson Airblade, kâğıt havlunun sebep olduğu birçok problemi çözdüğünü iddia ediyordu.
2006 yılından itibaren oldukça aktif bir şekilde satış görüşmeleri yaparak ürününü satmaya çalışan Dyson’ın bu piyasada sessiz kalmak gibi bir niyeti yoktu. Ürünün avantajları konusunda çoğunlukla iki temel nokta üzerinde duruyorlardı. Çevrecilik ve düşük maliyet!
Kâğıt havlunun maliyetli olması ve üretiminden nakliyesine kadar uzanan süreçte oldukça yüksek bir karbon ayak izine sahip olması sebebiyle, Dyson kâğıt havlu yerine kendi ürünleri Airblade’in kullanımının çok daha verimli olacağını savunmaktaydı.
Ayrıca kâğıt havlu kullanıldığında, biriken peçete yığınları, tıkanmış tuvaletler, ruloların çalınma riski ve biten kâğıt havluların sürekli olarak yenilenmesi gibi sorunlarda vardı.
İşte, Dyson’ın acı gerçekleri söylemesi, kâğıt havlu üreticilerini atağa geçirdi. Onların silahıysa “hijyen” olacaktı!
Dyson piyasaya çıkmadan önce de kâğıt havlu üreticilerinin temel argümanı hijyendi. Hatta eski rakiplerini zor durumda bırakmak için, kâğıt havlunun daha hijyenik olduğunu kanıtlan ve akademik dergilerde yayınlanan araştırmalara fon sağlıyorlardı.
Düzinelerce makaleye fon sağlamış olan kâğıt havlu üreticileri için tam da barış ortamı sağlanmıştı ki Dyson bu pazarın içine âdeta bir yıldırım gibi düştü.
Bu da kâğıt havlu üreticilerinin araştırma fonlama furyasına devam etmesine sebep oldu ve el kurutma makinelerinin hijyenik olmadığını savunan bir sürü çalışma ortaya çıktı.
Tabii bu süreçte Dyson da boş durmuyordu. O da aynı taktikle bilimi arkasına almaya karar vermişti.
Dyson da rakipleri gibi kendi çıkarları doğrultusunda sonuçlar verecek araştırmalara fon sağlamaktaydı. Böylece yıllar içinde iki rakibin fon sağladığı bir sürü araştırma literatürde yer buldu.
Bu süreçte yapılan yalnızca bir tane gerçekten bağımsız araştırma vardı.
Onun sonucundaysa hastane ve klinikler gibi hijyenin en yüksek olması gereken yerlerde kâğıt havlu kullanımının daha uygun olacağı sonucuna varılmıştı.
Tabii bu el kurutma makinesi üreticilerinin pek de işine gelmedi. Çünkü onlar kendi ürünlerinin en az kâğıt havlu kadar hijyenik olduğunu savunuyorlardı.
Araştırma savaşları o kadar ileri gitti ki Dyson, kâğıt havlu üreticileri lehine araştırmalar yapan araştırmacıların katıldığı bir konferansı bir nevi bastı!
Bir konferansa katılıp, birçok kâğıt havlu üreticisinin mikrobiyoloğu olan ve taraflı araştırma yaptığı düşünülen Keith Redway’in sunumu esnasında onu sorularla köşeye sıkıştırmışlardı.
Hatta öyle ki, kâğıt havlu üreticilerinin düzenlediği o konferansa katılmaları esnasında, görevli bir kişinin katılımcıların Dyson yaka kartlarını gördüğünde ilk olarak onları içeriye almak istememiş.
Dyson’ın mikrobiyoloğu Toby Saville’inse, Redway’in Saville tarafından yapılan çalışmayı çürüttüğü bir konferansa sahte bir isimle katılıp, sunumu dinlediği biliniyor.
Sonuç olarak Dyson, kâğıt havlunun hüküm sürdüğü pazara hükmetmek istedi ve kendini bir savaşın içinde buldu.
Kâğıt havlunun rahatça hüküm sürdüğü bir pazara girip o rakibini oldukça rahatsız eden Dyson, kendini akademik makalelerin havada uçuştuğu bir savaşın içinde buldu.
2020 yılında yapılan bir araştırmaya göre, satış rakamları hala kâğıt havlu lehine olmakla birlikte, 2012’den 2020’ye kadar geçen süre içerisinde el kurutma makineleri kâğıt havlunun pazar payından 873 milyon dolar çalmayı başarmış durumda.
Siz bu savaşta hangi tarafın destekçisisiniz?
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: