Einstein, yaygın görüşlerin aksine bu sözünü Tanrı’ya inandığını belirtmek için değil, belki çoğu insanın tahmin edemeyeceği bir yaklaşımla kuantum teorisine karşı çıkmak ve bir atomun parçacıklarının düzensiz şekillerde hareket edemeyeceği düşüncesini aktarmak için söylemişti.
Bu vecizeyi ve Albert Einstein’ın bu noktadaki bakış açısını daha derinden irdeleyelim.
Einstein, 1926 yılında kuantum mekaniğinin kurucularından Max Born’a yazdığı bir mektupta şöyle der:
"Kuantum teorisi çok şey vadediyor ancak bizi Ezeli Olan'ın sırlarına yaklaştırmıyor. O'nun, her halükarda, evrenle zar atmadığına ikna olmuş durumdayım." Aslında Einstein’ın bu ifadesinde bahsi geçen “Ezeli” ve “O” kavramları Tanrı’dır. “Tanrı zar atmaz” sözünü de bu doğrultuda iki farklı yaklaşımla ele almak doğru olacaktır.
İlki bu bilim insanının, doğa ve evreni kapsayan kuantumun tamamen rastgele olduğuna, yani olayların sadece tesadüfen meydana geldiği şeklindeki kuantum mekaniğine inanmamasıdır. İkincisi ise Einstein’ın din ve Tanrı’ya ait görüşleridir.
Bu ifadeyi daha açık bir şekilde anlayabilmek için kuantum fiziğine değinelim.
Kuantum fiziği, modern fiziğin en temel yansımalarındandır ve farkında olmasak da hayatımızı kolaylaştıran teknolojinin çoğu yerinde kendine yer bulur. Cep telefonları veya bilgisayarların çalışmasında önemli rol oynayan transistörler ve nükleer reaktör ile enerji üretilmesini sağlayan nükleer enerji bu anlamda başı çeker.
Ayrıca hastalıkların teşhisinde oldukça yaygın bir şekilde kullanılan manyetik rezonans görüntülemelerinde (MRI) ve miyop tedavisinde kullanılan lazerlerin temelinde de kuantum teorisi vardır.
Bu geniş çaplı fiziksel teori, 1920’lerde geliştirildi ve ne çıplak gözle ne de aletlerle göremediğimiz o “görünmeyene” ulaşmamızı sağladı.
Yani atomların fiziksel özelliklerini ve yapısını açıklamamızı, nükleer reaksiyonları veya hızlandırıcıda çarpıştırılan parçacıklar gibi fenomenleri daha iyi kavramımızı ve yine elementleri daha kapsamlı inceleyebilmemizi, kuantum fiziğine borçlu olduğumuzu söylemek yanlış olmaz.
Einstein ise, “Tanrı zar atmaz” sözü ile kuantum mekaniğini bir teori olarak tuhaf bularak, farklı yönlerini eleştirir.
Evrenin büyük bir kısmı ölçülebilir ve deterministik olmasına rağmen kuantum mekaniği, her şeyin temelinde küçük parçacıklar olduğunu ve evrenin bu rastgelelik tarafından yönetildiğini ifade eder. Bu noktada dikkati çeken şey ise eğer kuantum fiziği bu denli yararlı bir teoriyse, Einstein’ın neden buna katılmadığı.
Öncelikle kuantum fiziği, aslında hiçbir şeyi kesin sınırlarla tahmin edemiyor. Bu fizik dalı temelde, Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi’ne dayanır. Bu ilkede de bir parçacığın konumunun ve bir parçacığın kütlesine bağlı olarak ulaşabileceği hız olan momentumunun aynı anda ölçülemeyeceği söylenir. Ayrıca yüksek kütleli cisimlerin hızlanması yüksek bir momentuma bağlıdır.
Örneğin nanoteknoloji sektöründe geliştirilmiş atomlardan oluşan bir nano arabanın konumunu bilmek mümkün olsa bile, kuantuma göre momentumunu bilemeyiz.
Araç hızlı da gitse seyrine yavaş bir şekilde devam etse de bu anlamda bir değişiklik olmaz. Kısaca kuantum fiziğine göre hiçbir şey kesin değildir ve yalnızca tıpkı zar atıldığında 6 gelmesi için kaç adet olasılık olduğunun bilinebildiği gibi bir olayın gerçekleşmesinin ne kadar olası olduğu tahmin edilebilir.
Einstein da bu belirsizlik fikrine katılmaz ve ona göre her parçacığın ya da olayın fiziksel özellikleri mutlaka yüksek bir hassasiyetle ölçülmelidir. Bu doğrultuda kuantum fiziği buna izin vermez. Sadece bir parçacık sisteminin belirli bir şekilde davranmasının ne kadar olası olduğunu söyler ancak o sistemdeki her bir parçacığın nasıl hareket edeceğini söylemez.
Einstein, doğayı ve evreni içine alan bu tip bir rastlantısallığı ve belirsizliği kabul etmemiş ve konuyla ilgili görüşünü “Tanrı zar atmaz” cümlesiyle ifade etmiştir.
Diğer yaklaşım, belki de çoğu insanın oradan buradan duyduklarıyla kafasını karıştıran o konu: Einstein’ın din hakkındaki görüşleri.
Yahudi geleneklerine göre yetiştirilen ve gençliğinde içinde bulunduğu yoğun dindarlık döneminden sonra dini uygulamalarına devam etmeyen Einstein, 1929 yılında yaptığı bir röportajda kendisinin de ifade ettiği gibi ateist değildi.
Bu bilim insanı Tanrı’ya güçlü bir biçimde inanıyordu fakat dine dair kendi görüşleri de vardı. Düşüncelerini ilk etapta, Tanrı’nın her yerde ve her şeyin içinde olduğunu söyleyerek açıklar ve bu yüzden kendisini Spinoza’nın Panteizm görüşüne yakın bulur. Yani kutsal kitapları olan ve ilahi dinler olarak bahsedilen dinlere inanmıyordu.
Einstein; Tanrı’yı, tüm yönleriyle evrenin ve doğanın düzeninde ve rasyonalitesinde açıkça gördüğünü ifade etmiş ve bunu da “kozmik din” olarak açıklamıştır. Bu sebeple de rastgelelik ve kaosun doğanın bir parçası olmadığını ifade etmiş ve bunu da “Tanrı zar atmaz” şeklinde aktarmıştır.