Elektrikli araçların varlığı şüphesiz ki 2000’lerin en büyük gelişmelerinden biri. Elektrikli arabaların üretilmesindeki en büyük motivasyon fosil yakıtlara olan ihtiyacın ortadan kalkması ve bu bağlamda hava kirliliğinin önüne geçilmesi. Şehir içinde ve dışında, kasaba ve benzeri yaşam alanlarında karbondioksit miktarının azalması sosyal yaşama paralel olarak etki ediyor. Fosil yakıtların kullanımının ortadan kalktığı bölgelerde havanın kalitesine dair ciddi gelişmeler gözlemlendiği için birçok bölge yönetimi benzinli ve dizel araçların üretilmesine yasaklar uyguladı.
Elektrikli arabaların fosil yakıtlı arabalardan en temel farkı ortaya çıkan hava kirliliğinin tamamen yok olması. Bu denkleme elektrikli araba eşittir temiz hava olarak bakıldığında son derece çevreci bir izlenim ortaya çıkıyor. Peki elektrikli arabalar gerçekten de çevre dostu mu? Bu sorunun cevabını bu yazımızda hep birlikte arayacağız.
Temelden başlayalım: Elektrikli arabalar nasıl çalışıyor?
Otomotiv dünyasının alışmış olduğu ve koskoca bir tarihini oluşturan içten yanmalı motorlar, elektrikli motorların yaygınlaşmasıyla birlikte ikinci plana atıldılar. Tüm otomotiv sektörünün kanunlarını baştan yazdıran bu teknolojinin arkasında çok da karmaşık olmayan bir sistem yatıyor.
Elektrikli arabalar, içten yanmalı motorlarla kıyasladığında göze ilk çarpan somut detay hızlanma oluyor. Bunun göze çarpma sebebi ise elektrikli motorların tüm gücü tek seferde aktarabiliyor olması. İçten yanmalı motorlarda belli hızlar için belli bir devirlenme gerekirken elektrikli motorlar bunu saniyeler içinde yapabiliyor.
Benzinli ve dizel motorlardaki gibi elektrikli arabalarda da bir depo bulunuyor. Bir yakıtı olmasa da anlık kullanım için elektriği tutan bu depo, bir dizi pilin sağladığı elektriği kullanmakta. Elektrikli arabalar ilk kez kullanıcılara sunulduğunda bahsi geçen bu piller kurşun-asit karışımından elde ediliyor olsa da günümüzde bu piller lityum-iyon karışımıyla elde ediliyor. Gücünü bu pillerden alan günümüzün elektrikli arabaları hem daha fazla menzile hem de daha fazla performansa sahipler. Elektrikli arabaların 4 tekerlekten çekişe sahip olmaları için ön ve arka olmak üzere iki aksa da birer motor yerleştirilir. Bu şekilde çalışan elektrikli otomobillere örnek olarak Jaguar I-Pace verilebilir.
Karbon salınımı ve emisyon meselesi:
Elektrikli arabaları çevre ve insan sağlığı için en çekici yapan kısım 0 emisyona sahip olmalarıydı. Bu sektörün devi olan Tesla’nın üretmekte olduğu araçlara 0 emisyon ibaresini eklemesi üzerine ortaya şaşırtıcı bir gerçek sunuldu. Massachusetts Institute of Technology tarafından yayımlanan araştırmayla birlikte Tesla’nın aslında söylediğini uygulamadığı ortaya çıktı.
Yayımlanan bu araştırma, Model S P100D modelinin kat ettiği her kilometrede 226 gramlık karbon salınımı yaptığını ortaya koydu. Ortaya çıkan bu gerçeğin ardından elektrikli arabaların gerçek yüzü merak konusu oldu. İlk bakışta içten yanmalı motorlarda olana benzer bir egzoz çıkışı bile olmayan elektrikli arabaların çevreye nasıl zarar verdiği anlaşılmıyor olsa da durum biraz karışık.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi elektrikli arabalarda herhangi bir egzoz veya benzeri çıkış bulunmuyor. Peki bu araçlar nasıl oluyor da çevreye zararlı olabiliyorlar? Bu problemi kavrayabilmek için doğru soruyu sormak gerekiyor. Bu soru ise elektrikli arabalara güç kaynağı olan enerjinin nasıl üretildiği. Dünya genelinde üretilen elektriğin %40’ı fosil kaynaklardan elde ediliyor. Bu oran ülke özelinde incelediğinde ise Uzak Doğu ülkelerinde bu oranın %50’yi geçtiği görünüyor. Elektriğin bu şekilde elde ediliyor olması da bakışların termik santrallere çevrilmesine sebep oluyor. Peki sorun yalnızca elektriğin üretilme yöntemi mi?
Lityum-İyon pillerin üretimi hiç de çevreci değil:
Birkaç paragraf önce elektrikli arabalarda kullanılan pillerin lityum-iyon karışımıyla elde edildiğine değinmiştik. Denklemin ikinci çıkmazı ise bu pillerin üretiminde göze çarpıyor. Lityum-iyon piller, çevreye zararlı olduğu bilinen ve nadir sayılan elementlerden elde ediliyor.
Elementlerin nadirliğini vurguluyoruz çünkü bir bileşenin nadir olması aynı zamanda ona olan erişimin kısıtlanması demek. Bu da nakliyat sürecinin sıklığında artışa işaret ediyor. Nakliyat araçlarının da içten yanmalı motorlar kullandığını düşünürsek bu durum bir hayli kafa karıştırıcı oluyor.
Sonuç:
Herhangi bir salınım çıkışı olmamasına rağmen elektrikli arabaların da tamamen masum olmadıklarını öğrenmiş olduk. İçten yanmalı motorla çalışan arabalarla kıyaslandığında hem performans hem de ağırlık konusunda öne çıkan elektrikli arabalar, lityum-iyon pillerin üretiminde ortaya çıkan zarardan dolayı gözleri üzerine çekmiş olabilir ancak atlanmaması gereken bir detay mevcut.
Lityum-iyon pillerin üretimiyle ortaya çıkan salınım da hesaba katıldığında elektrikli arabalar yine de çevrecilik konusunda içten yanmalı motorlardan çok daha başarılılar. Bunun sebebi ise lityum-iyon pillerinden doğan salınımın içten yanmalı motorların ortaya çıkardığından çok daha az olması. Bu yazımızda elektrikli arabaların ne kadar çevreci olduklarından ve pek de masum olmayan yanlarından bahsettik. Elektrikli arabalarla ilgili düşüncelerinizi yorum olarak paylaşmayı unutmayın.