Elektrikli otomobillerin ortaya çıkış noktası olarak 21. yüzyılı görmek, son derece normal. Ancak doğruluğu tartışılır.
Elektrikli araçlar, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında oldukça popülerdi.
Hatta 1900'lerin başlarında ABD'deki otomobillerin yaklaşık üçte biri elektrikliydi bile diyebiliriz. Tabii dönemin getirdiği bazı gelişmeler, elektrikli araçların kullanımını azalttı ve popülerlikleri de gittikçe kaybedildi.
Elektrikli otomobillerin geçmişi, içten yanmalı motorlu araçlardan çok daha önce başlamış ve 19. yüzyılın sonlarında büyük bir gelişme göstermişti. Elektriğin ulaşımda kullanılma fikri, 1800’lü yılların başlarında yapılan deneylerle şekillenmeye başladı. İlk olarak 1828’de Macar mühendis Anyos Jedlik, basit bir elektrik motoru geliştirerek küçük bir model üretmişti.Elektrikle çalışan taşıtlar, teorik bir fikir gibi görülse de aslında çok daha fazlasıydı.
Gerçek anlamda kullanılabilir ilk elektrikli araçların gelişimi, 19. yüzyılın ikinci yarısına rastlıyor. Fransız bilim insanı Gaston Plante’nin 1859’da şarj edilebilir kurşun-asit bataryayı icat etmesiyle bu araçlar da daha mümkün hâle geldi. Bu batarya sayesinde elektrikli taşıtlar, artık kısa mesafeler için de olsa kullanılabilecekti.
1881’de Camille Faure, kurşun-asit bataryayı geliştirerek daha yüksek kapasiteli bir hâle getirdi. Bu adım, elektrikli araçların yaygınlaşmasını sağlayan adımdı. 1890'larda ABD ve Avrupa'da elektrikli otomobil üretimi epey hız kazanmıştı.
Bu araçlar, genelde 30 ila 65 km/s hızlara sahipti.
Ancak elektrikli araçların altın çağı uzun sürmedi. 1900’lü yılların başlarında içten yanmalı motor teknolojisi gelişmeye başlayınca 1908’de Henry Ford’un Model T’yi seri üretime geçirmesiyle, benzinli otomobiller daha erişilebilir hâle geldi.
Benzinli araçlar, daha uzun menzil sunuyor ve yakıt dolumu bataryaların şarj edilmesine kıyasla çok daha hızlı yapılıyordu.
Dolayısıyla elektrikli araçlar, geri plana itildi ve şimdi görüldüğü üzere yeniden yükseliş yaşıyor.
Peki tek sebep, benzinli araçlar mıydı?
Elbette değildi. O dönemde elektrikli araçlar, kısa menzile sahipti. Şarj istasyonları ise neredeyse yoktu ve araçların şarj edilmesi epey zaman alıyordu. Benzinli araçlar içinse istasyonlar, saymakla bitmiyordu.
Ulaştıkları düşük hızlar da bu seçimde bir kıstas olmuştu elbette. Elektrikli araçlar, hız ve performans konusunda dönemin şartlarından ötürü yetersiz kaldı. Üstelik 1900’lerde elektrik şebekesi, yalnızca büyük şehirlerde yaygındı. Oysa benzin, her yerde bulunuyordu. Savaş sonrası dönemde de benzin teknolojisine daha fazla yatırım yapıldığı için elektrikli araçlar, en azından 21. yüzyıla kadar rafa kaldırıldı.
Elektrikli araçlarla ilgili diğer içeriklerimiz: