Ekstremofiller, çevresel koşullara karşı geliştirdikleri mekanizmalar ile canlıların yaşamasının imkansız olduğu yerlerde hayatta kalabiliyorlar. Adeta hayatı uçlarda yaşayan bu organizmalar, dünyanın ilk ulusal parkı olma özelliği taşıyan ve gayzerleriyle ünlenmiş doğa harikası Yellowstone gibi ekstrem koşullara meydan okuyorlar.
Yeryüzündeki en düşük pH'a sahip bölgelere veya suyun kaynama sıcaklığı gibi yüksek sıcaklıklara maruz kalan ekstremofiller, bu koşullardan sahip oldukları birbirine güçlü eter bağlarıyla bağlanmış yağ molekülleri sayesinde korunuyorlar. Bu canlıları incelemek için çalıştırma yürüten bilim insanları, uç koşullarda yaşamın nasıl devam ettiği hakkında önemli bilgiler elde ediyor.
MIT'nin Dünya, Atmosfer ve Gezegen Bilimleri (EAPS)'de çalışmalarını yürüten Prof. Roger Summons, genetik bilimlerinin gelişmesiyle yeni araştırma metotları kullanılabildiğini ve çalışmaların artık önemli sonuçlar verdiğini söylüyor. Stanford Üniversitesi'nde görev yapan Paula Welander, yaptıkları çalışmaların lipid biyo-işaretleri hakkındaki sorulara çarpıcı yanıtlar verdiğini söylüyor.
Son dönemde yapılan çalışmalardan biri, ekstremofillerin korunmasını sağlayan zarın üzerindeki 'calditol' isimli molekülün önemi hakkında. Asitli bölgelerdeki dayanımı test etmek için bir deney tasarlayan bilim insanları, 'calditol' içeren ve içermeyen iki örnek üzerinde incelemelerde bulundular. 'Calditol' içeren ve içermeyen örnekler, çok düşük bir pH'a sahip ortamlara bırakıldıktan sonra 'Calditol' içeren örnekteki canlıların yaşamına devam ettiğini gözlemlediler ve 'calditol'ün gerçek rolünü bu sayede doğruladılar.
Araştırmada görev alan Paula Welander, "Yıllardır 'calditol'ün koruyucu etkisi olduğu öne sürülüyordu fakat daha önce bu gözlemlenememişti. İşte bu çalışmayla doğrudan bu bağlantıyı gösterdik" ifadelerini kullandı.
Elde edilen araştırma sonuçları, ekstrem koşullarda yaşayan canlıların bunu nasıl başardıkları hakkında önemli bilgileri bilim tarihine kazandırdı. Üzerine koyarak ilerleyen bilim insanlarının, bu aşamadan sonra büyük keşiflere imza atması ve genetik biliminin sağladığı imkanlarla daha önemli gözlemlerde bulunması olasılığı oldukça yüksek.
