Yapılan DNA testleri sonrasında Matthew'in bu düşüncesi doğrulandı. Matthew tıpkı kuzeni gibi, kasların kontrolsüz bir şekilde kasıldığı bir durum olan Distoni hastalığının genetik bir formuna sahipti. Büyük ihtimalle büyükbabasında da bu hastalık mevcuttu. Fakat Matthew şanslıydı çünkü hareket bozukluğu olarak bilinen Distoni hastalığı henüz ilerlememişti ve dizine yapılan botoks iğneleri ona bir hayli yardımcı oldu.
Genetik mutasyonlar omurgalarda ve eklemlerde deformasyonlara neden olabilir. Çoğu hasta psikoaktif ilaçlarla tedavi edilirken bazı hastalar ise beyin ameliyatı olmak zorunda kalır.
Matthew ve karısı her zaman şanslı olmayabilir, çünkü çocuklarında bu hastalığın meydana gelme oranı yüzde 50 olarak belirtiliyor. Eğer çocuklarını tedavi ettirmeye çalışsalar bile bu hastalığın ilerleme şansı yüzde 30'luk bir orana sahip. Yine de bu hastalığın çocuklarında görülmemesini sağlamanın bir yolu olabilir. Genetik bir test sayesinde söz konusu genetik mutasyona sahip olan ve olmayan embriyolar seçilebilir ve mutasyonsuz embriyolar vücut dışında suni olarak döllenebilir (IVF Yöntemi). Fakat Amerika'da bu yöntemin maliyeti deneme başına 20 bin doların üzerinde. Ancak bu yöntem kullanılarak genetik mutasyona uğramayan bir bebek dünyaya gelebilir ve hastalıksız genler nesiller boyu aktarılabilir.
Matthew ve karısı kendilerini bir ''Bebek tasarımcısı'' olarak görmediklerini ifade etti. Başlarda bu ifade etik dışı bir durum çağrıştırıyor olabilir fakat söz konusu olan doğacak bebeklerinin sağlıklı olması ve mutlu bir hayat sürdürebilmesi.
Johns Hopkins Genetik ve Kamu Politikası Merkezi, 2002 ile 2004 yılları arasında 6000 kişi ile birebir görüşerek anketler düzenledi. Söz konusu anketlere baktığımızda Amerikalıların bir çoğu, ölümcül çocukluk hastalıklarını önlemek için üreme genetik testlerini kullanmayı onaylamakta, fakat çocukların zeka seviyesini ve diğer genetik özelliklerini belirlemek için söz konusu testlerin kullanılmamasını istememekte.
Bu teknolojiyi kullanan çiftlerin sayısı az olmasına rağmen, her geçen gün hızla büyüyor. Yardımlı Üreme Teknolojisi Derneği'nin verilerine göre Amerikada IVF testini uygulayanların sayısı 2014 yılında 1.941 iken, 2016'da 3271'e çıkarak yüzde 70'lik bir artış gösterdi. Bunun gibi testlerin maliyeti düştükçe, uygulayan insan sayısı da bir o kadar artacak ve hamilelikten önce genetik risklerin olup olmadığını insanlar kolaylıkla öğrenebilecek.
Yüksek gelirli aileler için bu testler bir problem oluşturmasa da dar gelirli aileler için büyük bir sorun. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), ABD'de doğan bebeklerin yüzde 1.7'sinin IVF kullanılarak dünyaya geldiğini tahmin ediyor. IVF teknolojisi kullanmak için devlet tarafından para yardımı sağlanıldığı ülkelerde ise bu oran daha yüksek. Örneğin Belçika'da bu oran %4 iken Danimarka'da ise %5.9 seviyesinde.
İlerleyen zamanlarda, nesilden nesile aktardığımız genlerimizin sağlıklı olabilmesi için bu yöntemlere daha sık başvuracağız gibi görünüyor. Söz konusu yöntemlerin önündeki en büyük engel ise şimdilik para.