Hastalanmak, yaşlanmak, üşümek, yorulmak… İnsan bedeni, doğal haliyle pek çok sınıra sahip bir biyolojiyle dünyaya geliyor. Hayatımızın ilk yıllar nispeten sorunsuz geçse de ilerleyen yıllarda yavaş yavaş tükenmeye başlıyoruz. Salgın hastalıklar ve bazı gen bozulmaları da cabası…
1952 yılında keşfedilen DNA, bugünün yazılımlarına benzeyen bir yapıya sahip. 4 farklı nükleik asidin farklı şekillerde sıralanmasıyla, göz rengimiz, cilt tonumuz, sesimiz, saçlarımız ve aklınıza gelebilecek her şeyimiz belirleniyor. Peki ya bu dizilimleri kendi isteğimize göre değiştirebilsek? İşte o zaman hatalı genlerin neden olduğu hastalık ve yaşlanma gibi sorunların da üstesinden gelmiş oluruz.
Elbette bu düşüncenin etik açıdan çok fazla tartışmaya gebe olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Bu tartışmalar, fazlasıyla kritik ve hassas konu oldukları için öncelikle neyi tartışmamız gerektiğini anlamalıyız. Genetiği değiştirilmiş, önceden istenilen sonuca yönelik düzenlemeler yapılmış ilk bebeklerin doğduğunu artık biliyoruz.
Çin’de dünyaya gelen Shenzen kentinde dünyaya gelen ilk genetiği değiştirilmiş bebeklere, hayatları boyunca AIDS hastalığı bulaşamayacak. Onların çocukları da doğuştan AIDS bağışıklığına sahip olacaklar. Zira bu hastalığın bulaşmasına neden olan genler, doğuştan düzenlenmiş durumdalar. Luna ve Nana isimli bu iki kız bebekte kullanılan gen düzenleme yöntemine ise CRISPR-Cas9 adı veriliyor. Bu teknik, genetik mühendisliğinin belki de en büyük keşiflerinden birisi olarak, uzun yıllardır test ediliyor.
Gelin kısa notlar ve bilgilerle CRISPR-Cas9 tekniğinin ürkütücü fakat bilimsel yüzüne yakından bakalım.
Doğmamış bebeklerin genlerini belirleyen CRISPR-Cas9 tam olarak nedir?
Genetik mühendisleri ve araştırmacıların, genomları istenilen şekilde değiştirmesini, istenmeyen genetik kodları çıkarmasını sağlayan bir tekniktir. Genetik değişimi yapabilmek için en basit, en kesin sonuçlu teknik olduğu için bilim dünyasında büyük önem taşır.
Peki genleri mutasyona uğratmak nasıl mümkün oluyor?
Birbirlerine bağlı olan iki DNA şeridini bir makasla ortadan ikiye ayırdığınızı hayal edin. CRISPR-Cas9 tekniğindeki makasın adı ise Cas9’dur. Bir enzim olan Cas9, DNA sarmalındaki iki şeridi birbirinden ayırmayı sağlar.
Lisedeki biyoloji derslerinden de hatırlayacağınız Adenin, Guanin, Sitozin ve Timin isimli nükleidler, dizimleriyle DNA’nın kodlarını belirlerler. Eğer bu dizilimi istenilen şekilde değiştirebilirseniz, sonuç da değişecektir. DNA iplikleri ikiye ayrıldıktan sonra sıra, söz konusu dizilimleri değiştirmeye gelir.
CRISPR-Cas9, doğal mutasyonu nasıl mümkün kılıyor?
Gen dizilimlerini değiştirmek için bir kaynağa ihtiyaç duyulur. Hücre içerisinde doğal olarak gerçekleşen DNA sarmalları üretiminde, rRNA, gRNA adıyla bilinen bir iplik rol oynar. Rehber RNA ipliği, Cas9 emzimini, değiştirilmek, düzenlenmek istenen DNA bölümüne yönlendiren bir kılavuz işlevi görür. Bir başka değişle rRNA, Cas9 emzimini DNA'nın hatalı birimine yönlendirir, enzim o bölgeyi ikiye ayırır, sonra hatalı DNA bölümü yerine, sarmalı tamalayan yeni bir bölüm eklenir. Hatalı bölümün yerine üretilen DNA molekülleri ise tamamen doğal yollarla üretilir.
İster inanın ister inanmayın, tüm işlem sadece bu kadar. Sadece daha emniyetli hale getirmek için çalışmalar sürüyor. Şimdi gelin bu teknikle nelerin mümkün olduğuna bakalım.
CRISPR-Cas9, gelecekte neler vadediyor? (Yavaş ve dikkatlice okuyun):
- İnsanlar üzerinde yaygın şekilde kullanılması için hala zaman gerekiyor.
- Gelecekte, daha delişmiş CRISPR-Cas9 yöntemleriyle neredeyse bütün hastalıklar genetik olarak tedavi edilebilecek. Örneğin Çin’de doğan bebeklerin çocukları ve onların çocukları da AIDS hastalığına yakalanmayacak.
- Salgın hastalıklara karşı ilaçsız, doğrudan genetik olarak bağışıklı olabileceğiz.
- Cas9 enzimi yanlış yeri keserse, olmaması gereken bir mutasyona neden oluyor. Bu da tehlikeli durumları beraberinde getiriyor. Hala hatasız şekilde kesim yapması için teknik geliştiriliyor.
- Yapılan genetik düzenlemelerin hepsi kalıtsal olarak nesilden nesile aktarıldığı için çok büyük etik tartışmalar bizi bekliyor.
- Tekniğin uygulayıcısı, her zaman insanlığın iyiliğini istemek durumunda. Eğer aksi yönde genetik düzenlemeler yapılırsa oldukça tehlikeli sonuçlar elde edilebilir. Kansere genetik olarak bağışıklı olmak gibi, genetik olarak asla iyileştirilemeyen hastalıklar ve kusurlar nesilden nesile aktarılabilir.
CRISPR-Cas9 tekniği, bilimin ve teknolojinin ortak ürünlerinden birisi. Öyle ya da böyle, bu teknikle düzenlenen genlere sahip ilk bebeklerin dünyaya geldiğini biliyoruz. Bu da tartışmalar ne olursa olsun tekniğin yaygınlaşacağını kanıtlayan bir gerçek.
Görüş, düşünce ve önerilerinizi yorumlar kısmında paylaşabilirsiniz.