Antik Mısır’dan kalan ve hala dünyanın en gizemli yapılarından olan Giza Piramitleri, her geçen yıl yeni bulgularla bizleri şaşkına uğratıyor. İnsanlık tarihinin en gelişmiş medeniyetlerinden olan antik Mısır’daki mimari, çağının her zaman çok ötesinde oldu. Bugün hala bölgeye giden insanlar, yeryüzündeki en etkileyici yapılar olan Keops, Mikerinos ve Kefren piramitlerini keşfediyorlar.
Bu bölgede söz konusu üç piramitten daha fazlası var.
Bir çeşit türbe mezar olan ve yer altına inan yüksek tünellerin bulunduğu Osiris Mezarı ya da Osiris Mağarası, girmek için yürek yemeniz gereken bir yer:
Kefren Piramidi’nin yanındaki taş duvarların altında bulunan bu esrarengiz mezar, çeşitli koridorlardan, merdivenlerle inilen uzun kuyulardan ve sayısız geçitten oluşuyor. Varlığından henüz birkaç yıldır haberdar olduğumuz bu yapı, çoğu zaman piramitlerin popülerliği dolayısıyla görmezden geliniyor ya da duyulmuyor.
Tarihin farklı dönemlerinde insanlar tarafından suyla doldurulan bu mezar, yakın tarihe kazar kazılmaya ve belgelenmeye devam etti:
1930 yıllarda arkeolog Selim Hassan ve ekibi, mezar kuyusunu araştıran ilk kişiler oldular. 1999 yılında ise Zahi Hawass ve ekibi tarafından düzenlenen kazılar sırasında, içerideki su seviyesi gittikçe azaldığından daha çok keşif yapılmaya uygun bir hale geldi.
Selim Hassan’ın 1933 ila 34 yılları arasındaki ziyaretlerinden sonra çalışmalarını açıkladığı cümleler şu şekilde:
“Bu yere ilk girdiğinizde karşınıza çıkan geçit ve koridordan sonra, 9 metre derinliğindeki bir kuyuya iniyorsunuz. Bu kuyunun dibinde ise dikdörtgen şeklinde bir zemine sahip oda var. Yaklaşık 14 metre boyundaki oda içinde ise her biri bir lahit odası olan 7 farklı bölme bulunuyor. Bu lahitlerden ikisi çok büyük. İlk etapta büyük lahitlerin içerisinde kutsal olarak görülen boğaların olduğunu düşünmüştük”
Mezar yapısının üç farklı seviyeden oluştuğu Hassan’ın detaylı çizimlerinde anlaşılıyor:
Araştırmalar sırasında ilk seviyedeki Shaft A bölmesinin boş olduğu anlaşılıyor. İkinci seviyede ise Shaft B kuyusundan inerek altı farklı odaya ulaşıyorsunuz. Bu odaların içinde çanak çömlek parçaları, seramik boncuklar ve küçük figürler bulunuyor. Bu kattaki odalarda ise 3 farklı lahit var. Lahitlerin içerisindeki iskeletlerin ise fazlasıyla bozuldukları anlaşılıyor.
Osiris Mezarı’ın en alt bölmesi, yerin 30 metre aşağısında bulunuyor. Bu mezar bölmesinin antik tarihçi Heredot tarafından efsaneler şeklinde anlatıldığı biliniyor. Heredot, bu odada birçok önemli mezar bulunduğundan bahsediyordu. Nitekim ana akım bilim insanları, efsaneleri tarihe gömdüler.
Bir tür yer altı sığınağı gibi dizayn edilen en alttaki oda, içinde mükemmel şekilde korunan bir lahit barındırıyor. Osiris Mezarı’nın bu odası, tasarım ve mimari açıdan diğer odalara ve yapılara çok daha karmaşık görülüyor. Odadaki en önemli keşif ise beyaz boya izleri içeren kırmızı cila ile kaplanmış çömlek oldu.
Yıllar boyunca elde edilen arkeolojik kalıntılara ve araştırmalara dayanarak, Eski Krallık (Old Kingdom) olarak bilinen bir dönemde, Mısır’ın Altıncı Hanedanlığı’na kadar uzanan tarih çizelgesi söz konusu. Bu durumda odanın yapıldığı dönem, M. Ö 2355 - 2195 yılları arasına denk geliyor. Yani Osiris Mezarı, 4200 yıldan daha fazla süredir korunuyor.
İlk kez 2017 yılında turistik ziyaretlere açılan Osiris Mezarı’nda modern bilim insanları, yaklaşık 100 yıl boyunca araştırma yaptılar. Buna rağmen bu gizemli yer hakkında bilinenler son derece sınırlı. Hala o mezarlarda kimin bulunduğu bilinmiyor.