İnsanlık tarihi hakkında ne zaman ‘Tamam, tüm sırlar çözüldü.’ desek, karşımıza yeni bir gizem daha çıkıyor. Göbeklitepe de bunlardan bir tanesi hatta en önemlisi. İnsanların daha alet kullanımında bile acemi olduğu düşünülen yıllarda yapılmış olan Göbeklitepe, yalnızca mimarisi ile değil, aynı zamanda üzerinde çalışmalar yapıldıkça ortaya çıkan bulgularla da insanlık tarihini aydınlatmaya devam ediyor.
Peki, Göbeklitepe neden bu kadar önemli? Öncelikle söylemek gerekir ki burada bulunan bulgular sayesinden bilim insanlarının insanlığın ilk çağları hakkında bildikleri pek çok şeyin doğru olmadığı anlaşıldı. Göbeklitepe, insanların ‘ilkel’ bir şekilde yaşadığını düşündüğümüz çağlarda aslında insanların bir inanca, mimari görüye hatta beyin ameliyatı yapacak bilgiye sahip olduğunu ortaya çıkardı.
Çayı kahveyi hazırladınız mı? Önce Göbeklitepe hakkındaki temel bilgileri verelim:
Göbeklitepe’deki bulgular üzerinden yapılan incelemeler sonucunda; bu yapının günümüzden yaklaşık 11.600 yıl önce yapıldığı ortaya çıkmıştır, ancak bu tarih tam net değil. Çünkü yapıdaki ilk faaliyetlerin çok daha önce, belki birkaç bin yıl önce başlamış olabileceği düşünülüyor.
Göbeklitepe’nin, yaklaşık olarak Cilalı Taş Devri olarak bilinen Neolitik Çağ’ın A evresinde; yani milattan önce 9.600 ile 7.300 yılları arasında yapılmış olduğu düşünülüyor. Eğer tahminler doğruysa ve yapıdaki faaliyetler çok daha önce başladıysa bu dönemi Paleolitik Çağ’a kadar genişletmek mümkün.
Yapıldığı ya da ilk faaliyetlerin başladığı dönem hakkında çalışmalar devam etse de buranın son kullanım dönemi olarak, milattan önce 8 tarihinden bahsediliyor. Yani Göbeklitepe, bir inanç merkezi olarak atalarımız tarafından neredeyse 10 bin yıl boyunca aktif olarak kullanıldı.
Urfalı bir çiftçi sayesinde Göbeklitepe keşfediliyor:
Mahmut Kılıç isimli Urfalı bir çiftçi, 1983 yılında tarlasını sürerken üzerinde farklı şekillerde oymalar olan bir taş buluyor ve bu taşı, Şanlıurfa Müzesi’ne götürüyor. Taş, müze tarafından kabul ediliyor ancak önemi tam olarak çözülemiyor ve Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından fark edilene kadar bir süre burada kalıyor.
Taş, Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından fark edildikten sonra 1995 yılında taşın bulunduğu bölgede birtakım kazılar başlatılıyor. Çalışmalar ilerledikçe bugün bildiğimiz Göbeklitepe keşfediliyor. Schmidt, Göbeklitepe için ‘İnsanlığın kendi gücünün farkına vardığı, doğanın bir parçası olmaktan çıkıp doğaya hükmetmeye başladığı yerdir.’ tanımını yapıyor.
Göbeklitepe ile ilgili ilk çalışmalar 1963 tarihine kadar uzanıyor. Burada İstanbul Üniversitesi ile Chicago Üniversitesi’nin birlikte yürüttüğü bir çalışma olduğu biliniyor ancak konu ile ilgili herhangi bir keşif duyurusu yapılmamıştır. 1980 yılında da Amerikalı arkeolog Peter Benedict, bir makalesinde Göbeklitepe’den bahsetmiştir ancak Klaus Schmidt’ kadar bir türlü bu bölgenin önemi anlaşılmamıştır.
İnsanlığın, düşünülenden çok daha erken tarihlerde geliştiği anlaşıldı: Beyin ameliyatı ve otopsi denemeleri...
Peki, tüm bunlar ne anlama geliyor? Göbeklitepe neden önemli? Bilim insanları, Göbeklitepe’de ilk faaliyetlerin başladığı dönemde insanlığın alet kullanımı konusunda bile çok başarılı olmadığını düşünüyordu ancak bu yapının keşfi ile beraber karşımıza insan eliyle yapılmış, metrelerce yükseklikte sütunlar çıktı.
Aynı dönemde insanlığın yerleşik hayata geçmediği düşünülüyordu ancak bu yapının keşfi ile karşımıza düzenli olarak ziyaret edilen bir inanç merkezi çıktı. Göbeklitepe’de çanak - çömlek bulundu. Halbuki bilim insanlarına göre insanların böyle eşyalar yapmasına daha binlerce yıl vardı.
Göbeklitepe’de üç farklı insana ait kafatası kalıntıları bulundu. Yaşları 20 ile 50 yaş arasında değişen üç farklı insana ait olan bu kafatasları üzerinde kesme, delik açma, sıyırma, boyama gibi işlemler yapıldığı görüldü. Eğer bu delik açma işlemi kişi yaşıyorken yapıldıysa insanlık tarihinin ilk beyin ameliyatı ile eğer bu işlemler kişi öldükten sonra yapıldıysa; insanlık tarihinin ilk otopsisi ile karşılaştık demektir. Elbette bu işlemleri günümüz tıbbi koşulları ile değil, birer deneme olarak görebiliriz.
30’ar metre çapında 20 yuvarlak yapı, tam ortada yer alan 3 ila 6 metrelik T şeklinde figürler:
Elbette bu kadar sıradan bir anlatım, Göbeklitepe’deki tuhaf yapıların sırlarını aydınlatmak için yetersiz kalıyor. Yuvarlak yapıların iç kısımlarında, büyük T totemine benzeyen daha küçük benzer yapılar da bulunuyor. Şanlıurfa’ya 20 kilometre uzaklıkta olan bölgede yapılan kazı çalışmaları, Alman Arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt tarafından yönetiliyordu. Schmidt 2014’te vefat edince görevi diğer araştırmacılara devretti.
120 asırlık zaman dilimini düşündüğünüzde çok kısa sayılacak bir zaman diliminde, sadece son 50 yılda Göbeklitepe’nin varlığına şahit oluyoruz. İlk olarak 1963’te keşfedilen alanın değeri, 1994 yılında 12 bin öncesine tarihlenince anlaşıldı. Mısır’daki Giza piramidinin yapılışından yaklaşık 7500 yıl öncesinden söz ediliyordu. Bir başka deyişle milada 10 bin yıl varken yapılmıştı. Bugün hala hayatta olan hiçbir inanç o zamanlar yoktu.
Karşılıklı olarak dikilmiş T figürleri ne anlama geliyor?
Alman araştırmacı Schmidt liderliğinde yapılan önceki çalışmalarda, biri 40 diğer 60 ton ağırlığındaki iki T şeklindeki taş figürün, aslında insan tasviri olduğu söyleniyordu. T şeklindeki taşların yan taraflarında bulunan el ve kol kabartmaları, bu düşüncenin en büyük kanıtı.
Bir adım daha ileriye giderek, bu iki T figürünün aslında kadın ve erkeği temsil ettiğini söyleyen araştırmacılar da var. Henüz bu bilgi de kesinlik kazanmış değil.
Avcı ve toplayıcı insanlar, şehirleşmeden önce tapınak inşa ettiler. Yani dinlerin kökeni, yerleşim tarihimizden de eski:
İnsanlık uzun süreler boyunca, belki de modern tarihten onlarca, yüzlerce kat uzunlukta devam eden çağlar boyunca göçebe yaşam sürdü. Sonra tarım ve zorunlu olarak yerleşme ihtiyacı ile kasabalar, şehirler inşa edildi. Eğe böyle düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Zira Göbeklitepe, insanlığın yerleşik yaşama geçmeden önce binaları değil, tapınakları inşa ettiğini gösteriyor. Evet, Göbeklitepe, bizden 120 asır önce yaşayan göçebe olan insanların, sabit dini mabediydi.
Her şey tamam da 12.000 yıl önce o insanlara neye tapınıyorlar, neye inanıyorlardı?
Üzerinde yabani hayvan ve bitkilerin betimlendiği kabartmalar bulunan taş yapılar var. Bilim insanları buranın tapınma amaçlı dini törenlere ev sahipliği yaptığı konusunda ortak paydada bulunuyorlar.
Boğalar, tilkiler, kuşlar, örümcekler, aslanlar ve domuzlar gibi pek çok figür, sahip olunan inancın bir göstergesi olabilirdi. Hala bölgedeki kazıla devam ettiği için dönemin inancı hakkında net bilgilere erişilemiyor.
Sadece görmekle yetinmeyip resmetmek; doğa ve insanla barışık olmak:
Şimdiye kadar 6 farklı tapınağın ulaşıldığı bölgede, 20’ye yakın tapınak olabileceği söyleniyor. Zira kazı alanın çevresi, gördüğünüz üzere hala dokunulmamış durumda. Profesör Schmidt, bölgenin sadece insanlık tarihinin en eski tapınağı değil, en büyük tapınağı olduğunu da vurguluyor.
Kabartmalara ve figürlere bakılırsa, buraya böyle bir anıtı inşa eden toplum, teknik açıdan son derece gelişmiş durumdaydı. Zira insanların tapınma törenlerinde oturabilecekleri seyir basamakları bile yapılmıştı.
Peki Göbeklitepe’deki tapınağı kim ya da kimler inşa etti?
Henüz yerleşik yaşama geçilmemiş dönemde, toplumsal sınırların da bugünkü kadar net olmasını bekleyemeyiz. Hala avcılık ve toplayıcılıkla yaşamını sürdüren dönemin insanlar, bugün bile imrenerek baktığımız bir kültüre sahip olabilirler. Schmidt çalışmaları devam ederken, “Burası bir buluşma merkeziydi, günlük yaşama uygun değildi. Törensel amaçlı inşa edilmişti. Diğer küçük T figürlerinin hepsi, ortadaki iki büyük T figürüne yönlendirilmiş şekilde yerleştirilmişti.” açıklamasında bulunmuştu.
Bu açıklamadan yola çıkarak, Göbeklitepe’de sadece bir değil; birden fazla topluluğun izlerine rastlamak mümkün. Yani insanlar sadece tapınma düzenleyecekleri zamanlarda buraya geliyor, kalabalık gruplar halinde törenler yapıyorlardı.
Toplu törenleri belirli zamanlarda düzenlemek… Peki ama hangi takvime ve saat düzenine göre? Alın size bir cevapsız soru daha(!)
Tüm semboller ve ve işaretler, insanların o dönemde iletişim kurmak için belirli teknikler geliştirdiklerini gösteriyor. Cilalı Taş Devri’nde sembolik mesajlar üzerinden haberleşmek, toplanmak, tapınmak, ayrım gözetmemek… İnsan düşündükçe işin içinden çıkamıyor.
Göbeklitepe gizemini hala koruyor:
Göbeklitepe’nin milattan önce 8 yılına kadar kullandığını söylemiştik. Peki, ne oldu da insanlar binlerce yıllık bir tapınağı terk edip gittiler? Göbeklitepe toprak ve çakmaştaşına gömülü halde o kadar iyi korunmuş durumda bulundu ki bazı bilim insanlarına göre bunun tek açıklaması insanlar tarafından gömülerek ortadan kaldırıldığıdır.
Biraz beyin fırtınası yapalım; Göbeklitepe’nin tabanının sıvı geçirmez şekilde inşa edildiği görüldü. Bunun anlamı, burası bir tapınak olduğu için burada yapılan törenlerde bolca sıvı kullanıldığı olabilir. Peki, bu sıvılar nelerdi? Sütunlara kazınmış olan hayvanların kurban edilmesi ya da yine sütunlar üzerinde bulunan insan el ve kollarının kesilmesi sonucu akan kan olabilir mi? Cevapsız sorular... Cevapsız demişken;
Göbeklitepe'nin cevapsız soruları:
- Tapınaklar nasıl inşa edildi?
- Avcı-toplayıcı insanlar tonlarca ağırlığa sahip kayaları nasıl taşıdılar?
- İki T figürü gerçekten de kadın ve erkeği mi sembolize ediyor?
- Tapınaklarda düzenlenen törenleri hangi inanca yönelikti?
- Tapınaklar neden sonradan gömülüp terk edildi?
Göbekli tepenin bize gösterdiği kadar öğrettiği çok fazla şey var. Böyle bir yere bakarak, insanı sayılarla tanımlamanın mümkün olmadığını görüyoruz. Hala özlediğimiz, giderek koptuğumuz insanlık değerlerini ne zaman bulacağımızı düşünürken, nasıl kaybettiğimizi merak etmiyoruz. İşte Göbeklitepe, tam burada karşımıza çıkıyor, farklılıkların doğal bir sonuç olduğunu yüzümüze tokat gibi vuruyor.
- Kaynakça: UNESCO, Hürriyet, T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı