Bugüne kadar koronavirüs ve kan gurubu arasındaki bağlantıya ilişkin pek çok açıklama yapıldı. Bu açıklamaların büyük çoğunluğu koronavirüsün belirli kan gruplarında daha az görüldüğüydü. Geçtiğimiz ay yayınladığımız bir yazıdaysa Kanada'da yapılan çalışmaların A ve AB kan grubuna sahip olan hastaların yoğun bakım sürelerinin daha yüksek olduğuna işaret ettiğini paylaşmıştık.
Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Afşin Emre Kayıpmaz tarafından bugün yapılan açıklamaysa kan grubu ve koronavirüs arasındaki bağlantıyı netleştirdi. Afşin Emre Kayıpmaz, kişinin kan grubu ne olursa olsun kan grubunun koronavirüsten koruyucu bir yönü yoktur dedi ve açıklamalarına devam etti.
Kan grubunun koronavirüsten koruyucu bir yanı yok:
"Hacettepe Üniversitesi'nden yayınlanmış bir çalışma var. Bu çalışmada koronavirüs testleri pozitif olan kişilerin büyük çoğunluğunun 'A' grubunda olduğu, onu daha sonra '0' grubunun izlediği ortaya konmuş. Ama burada çok önemli bir sonuç cümlesi var; 'her ne kadar hastalar arasında belirli kan grupları daha sık görünse de hastalığın klinik gidişatına bu kan grubunun herhangi bir etkisi yoktur' diye. Bu şu demek; klinik gidişat derken, hastaların entübasyon oranlarında, yoğun bakım yatış oranlarında veya ölüm oranlarında, kan grupları ile bu bahsettiğim klinik gidişat kriterleri arasında herhangi istatiksel olarak anlamlı bir ilişki gösterilmemiş."
"Hangi kan grubu olursa olsun, her ne kadar çalışmalarda belirli kan gruplarında hastalarda daha nadir olduğu gösterilmiş olsa da tedbirler tüm kan grupları için aynıdır. Bahsettiğim çalışmada koronavirüs tanısı almış hastalarda en sık gözlenen kan grubunun 'A' grubu olduğu ortaya konmuş. Ondan sonra '0' grubu, üçüncü sırada 'B' grubunun en son sırada da 'AB' grubunun geldiği saptanmıştır. Dediğim gibi kişinin kan grubu ne olursa olsun, kan grubunun koronavirüsten koruyucu bir yönü yoktur."
Bilim Kurulu Üyesi, aşılar hakkında da konuştu:
"Biz aşıların ne tür aşılar olduğuna bakıyoruz. Birisi inaktif aşı denilen zayıflatılmış veya öldürülmüş virüsün vücuda verilmesi, vücutta buna karşı bir antikor yanıtının elde edilmesi prensibine dayanan aşılar. İkincisi, vektör aşılar dediğimiz aşılar, üçüncüsü de mRNA aşıları olarak tarif edilen aşılar. Bu üretilen aşıların kimi inaktif aşı, kimi de mRNA aşı, kimi vektör. mRNA aşılarının üretilmesi, inaktif aşılara göre daha kolay ve daha kısa zamanda daha fazla miktarda aşı üretebiliyorsunuz. Burada dezavantaj eksi 70 derecede saklama zorunluluğu. Bu da aşının dağıtımı anlamında karşımıza ciddi bir sıkıntı çıkarıyor. Kamuya maliyet olarak baktığınızda, mRNA ile inaktif aşıların benzer maliyette olduğunu, vektör aşıların da daha düşük maliyette olduğunu görüyorsunuz. İnaktif aşılar, uzun yıllardır kullanılan diğer hastalıklar içinde kullanılan bilindik, alışık olunan bir yöntemdir. mRNA aşıları daha yeni teknolojidir. mRNA aşılarının da insanların DNA'sındaki genetik yapıyı bozma gibi bir durum söz konusu değildir."
"Bu anlamıyla bu aşılara baktığımızda, yıllardır aşı üretiminde uygulanan yöntem ile üretilmiş olması dolayısıyla, daha önce acil servis çalışanlarında, yurt dışındaki çalışmalarda etkinliğinin gösterilmiş olması dolayısıyla ben kişisel olarak inaktif aşıyı olmayı tercih ederim. İnaktif aşının maliyeti mRNA aşının maliyetinden daha az değildir, hemen hemen aynı maliyette. Kişisel olarak benim tercihim inaktif aşılar yönünde olur."