Bugün, günlük yaşamımızın bir parçası haline gelen internet, akıllı telefon, Wi-Fi gibi ürün ve hizmetler, günümüzden 70-80 yıl önce “büyücülük” kabul edilebilecek teknolojilere sahipler. Bizim için sıradanlaşan pek çok teknoloji, dedelerimiz için yalnızca bir hayal ürününden ibaretti. Benzer şekilde bugün bize “Yok artık!” dedirten pek çok teknoloji, torunlarımız için sıradan, günlük yaşamın parçalarından biri haline gelmiş olacak.
Bu yazımızda, torunlarımız için sıradan olacak (en azından öyle olmasını umduğumuz) teknolojileri listeliyoruz. Ancak tıpkı 1900’lerin başlarındaki 2000 yılı tasvirlerinin geleceği pek de doğru öngöremediği gibi bizlerin de geleceği yüzde 100 tutarlı şekilde öngöremeyeceğimizi belirtelim. Sonuçta her insan, hayallerini mevcut şartlar üzerinden kuruyor. Bu nedenle geçmişte insanlar, bir gün her türlü siparişimizin birer mektup gibi kapımıza teslim edilebileceğini öngörse de e-ticaret sitelerini öngöremiyor.
Torunlarımız için birer standart olacak teknolojiler
- Beynimizdeki sanal gerçeklik
- Akıllı sis
- Uzay temelli güneş enerjisi
- Hava durumu kontrolü
- Moleküler fabrikalar
- Beyinden beyne iletişim
- Füzyon enerjisi
- Yapay yaşam formları
- Yapay zeka destekli silahlar
- Otonom ya da uzaktan kontrol edilen uçaklar
Fiziksel kontrolcülere ihtiyacı ortadan kaldıracak teknoloji: Beynimizdeki sanal gerçeklik
Günümüzde pek çok farklı sanal gerçeklik setleri bulunuyor ve bunlardan bazıları gerçekten de başarılı kabul ediliyor. Ancak bir sanal gerçeklik seti ne kadar başarılı olursa olsun, bizlere sunmuş olduğu deneyimin “sanal” olduğu hissini yok edemiyor ve dolayısı ile sanal gerçeklik setinin bizi içine soktuğu dünyaya tam olarak adapte olamıyoruz.
Uzak gelecekte (belki 22. yüzyılda) geliştirilecek ve beynimize entegre edilecek nanobotlar, sanal gerçekliği günümüzde tanımladığımızdan bambaşka bir noktaya getirecek. Fütürist Ray Kurzweil’e göre söz konusu nanobotlar, beynimizin dış dünyayı yorumlamasını sağlayan duyusal girdileri kesecek ve göndermiş olduğu sinyaller ile bambaşka bir gerçeklik oluşturacak. Bir başka deyişle Matrix, kısmen de olsa gerçek olacak.
“Hücrelerden” nesne oluşturma sanatı: Akıllı sis
İlk kez nanoteknolojinin öncüsü J. Storrs Hall tarafından hayal edilen “akıllı sis” teknolojini hayal etmek bile çok kolay değil. Yine nanobot tabanlı bir teknoloji olan akıllı sis, çevresindeki nesnelerin durumuna göre şekil değiştirebilen, uzaktan kontrol edilebilen ve kar tanesi benzeri nano parçacıkların birleşiminden oluşan bir bütünleşik yapıyı tasvir ediyor.
Akıllı sis teknolojisinde neredeyse bir insan hücresi boyutundaki programlanabilir nanobotlar, çekirdek olarak tanımlayabileceğimiz gövdelerinden çıkan mikroskobik bağlantı kolları sayesinde birbirlerine bağlanıyorlar. Bu nanobotlar, programlanabilir bir yapıya sahip olduklarından ihtiyaca göre şekil değiştirme yeteneğine de sahip olacaklar.
Akıllı sislerin hareket edebileceği, bir nesneyi kaplayabileceği ve hatta bir nesne ya da insanı taşıyabileceği tahmin ediliyor. Bu da demek oluyor ki akıllı sis, bir kişinin etrafında fiziksel varlığı olan sanal bir dünya yaratmak için kullanılabilecek. Bu nanoparçacıklardan oluşan uzaktan kontrol edilebilir teknolojinin ne zaman var olacağı hakkında ise net bir tahmin bulunmuyor.
Uzay temelli güneş enerjisi
Fosil yakıtların insanlığı geri döndürülemez bir sona yaklaştırdığının fark edilmesinden bu yana yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, en önemli küresel konulardan biri haline gelmiş durumda. Ne var ki günümüz yenilenebilir enerji çözümleri, medeniyetimizin ihtiyaç duyduğu enerjinin çok az bir kısmını karşılayabilyor. 1960’lardan bu yana tartışılmasına rağmen henüz gerçekleştirilemeyen uzay temelli güneş enerjisi ise bu konuda kalıcı bir çözüm olabilir.
Günümüzden yaklaşık 60 yıl önce Peter Glaser tarafından ortaya atılan fikir, Dünya yörüngesine konumlandırılan uydular ile güneş enerjisini toplamayı ve mikrodalgalar ile Dünya’ya aktarmayı hayal ediyordu. O zamandan bu yana Japonya, uzay temelli güneş enerjisi fikrini hayata geçirmek için çeşitli çalışmalar yürütüyor.
Japonya’nın planına göre uzay temelli güneş enerji çiftliği, yeryüzünden yaklaşık 36 bin kilometre yüksekte bir yörüngeye konumlandırılacak ve topladığı enerjiyi buradan lazer yardımı ile Dünya’ya ataracak. Her bir uydunun 500 bin eve yetecek kadar güç sağlayabileceği ifade ediliyor. Yine de konu enerji olduğu için bu teknolojinin de bazı riskleri bulunuyor. Bu nedenle Japonya, söz konusu enerjiyi toplayacak yeryüzündeki alıcıları yerleşim yerlerinden uzak, ada benzeri konumlara inşa etmeyi planlıyor.
Daha az fırtına, daha az sera gazı etkisi: Hava durumu kontrolü
Aslına bakacak olursak bilim insanları, yağmur oluşumunu tetiklemek için atmosferi manipüle etme yöntemini yaklaşık 50 yıldır zaten kullanıyorlar. Ancak gelecekte hava durumunu çok daha efektif bir şekilde kontrol etmek ve Dünya’yı çok daha yaşanabilir bir gezegen kılmak mümkün olacak.
Bildiğiniz gibi özellikle okyanuslara kıyısı olan ülkeler, her yıl kendini gösteren kasırgalar nedeniyle büyük zarar görüyorlar. Gelecekte inşa edilecek devasa ve süper güçlü rüzgar türbinleri, kasırgaların enerjisini emerek daha zararsız hale gelmelerini sağlayabilir. Bu konuda 2014 yılında yapılan bir araştırma, on binlerce türbinden oluşan bir rüzgar enerji çiftliğinin, maksimum rüzgar hızını 148 km/s’e kadar düşüreceğini ortaya koydu. Bu, gelecekte inşa edilecek rüzgar enerji çiftliklerinin kasırgalar için de bir önlem olabileceği anlamına geliyor.
Bu konudaki bir başka plan ise Dünya’ya ne kadar güneş ışığı geleceğinin kontrol altına alınmasını öne sürüyor. Sera gazlarının yoğun olduğu üst atmosfere gönderilecek küçük, şeffaf balonlar, içlerinde bulunan GPS sistemi ve yönlerini kontrol etmek üzere kullanılacak mini bilgisayarlar ile tıpkı bir drone ordusu gibi hareket ettirilecek. Yeryüzünden kilometrelerce yükseklikte bulunacak bu balon bulutu, sera gazı etkisini düşürmek için üzerlerinde bulunan aynalar ile güneş ışığını uzaya geri yansıtacak. Hal böyle olunca da küresel ısınma nedeniyle aşırı ısınan bazı bölgeler daha yaşama elverişli coğrafyalar haline getirilebilecek.
“Her şey” sıfırdan inşa edilebilecek: Moleküler fabrikalar
Eric Drexler'in Yaratılışın Motorları adlı kitabında tasvir ettiği moleküler fabrikalar, üretilmek istenen herhangi bir ürünü ortaya çıkarmak için atomları tek tek manipüle edebilen bir cihaz olarak tanımlanıyor. Daha basit bir açıklama ile moleküler fabrikalar, malzemesi atom olan ileri teknoloji 3D yazıcılar olacak.
Drexler’e göre insanlar, bitkiler ya da bakteriler zaten birer biyolojik molekül fabrikaları. Dolayısı ile moleküler fabrikalar gerçekte zaten var. Drexler, gelecekte inşa edilecek cihazlar ile aynı ilkeleri istenen herhangi bir şekil, form ya da boyutta nesneler üretmek için kullanabileceğimizi öne sürüyor. Açıkçası böyle bir teknoloji, torunlarımızı bile şaşırtabilir.
Beyinden beyne iletişim
İletişim ve sinir bilimi teknolojilerindeki muazzam gelişimin gelecekte insanları telepatik bir topluluğa dönüştüreceği tahmin ediliyor. Beyinden beyne iletişimin ortaya çıkmasıyla birlikte insanların birbirlerine daha da yakınlaşacağı ve tıpkı internet ağı gibi bir zihin ağı oluşacağı öne sürülüyor. Dahası, pek çok tartışmaya konu olması muhtemel bu teknoloji, listedeki pek çok teknolojiden çok daha yakın zamanda karşımıza çıkabilir.
Beyinden beyne iletişim ile ilgili çalışmalar uzun yıllar önce başladı ve hatta 2014 yılında gerçekleştirilen bir deneyde birbirlerinden yüzlerce kilometre uzaklıktaki iki katılımcı, zihinlerindeki kelimeleri birbirlerine aktarabildiler. 2015 yılında gerçekleştirilen bir başka deneyde ise bir katılımcının beyin sinyalleri, bir başka katılımcıya internet üzerinden iletilmiş ve el hareketlerini kontrol ederek oyun oynaması sağlanmıştı. Bu teknolojinin geleceği, insanların yalnızca düşünceleri ile birbirleri ile konuşması ve akıllı cihazları zihin gücüyle kontrol edebilmesi şeklinde görülüyor.
Geleceğin nükleer enerjisi: Füzyon
Bilim insanları, atom çekirdeğinin parçalara ayrıldığı fisyon reaksiyonunu gerçekleştirmeyi on yıllar önce başarmışlardı. Ancak hafif atomların birleşerek daha ağır atomlar oluşturduğu ve fisyondan çok daha büyük bir enerji ortaya çıkaran füzyon reaksiyonunu gerçekleştirmek şu ana kadar mümkün olamadı.
Füzyon enerjisi, geleceğin temiz enerji kaynaklarından biri olarak kabul ediliyor. Aslına bakacak olursak bu nükleer reaksiyon, hidrojenlerin birleşerek helyum oluşturduğu Güneş’te her saniye gerçekleşiyor ve biz reaksiyon sonucunda ortaya çıkan enerjiyi Dünya’da da kullanıyoruz. Ancak tahmin edebileceğiniz üzere bu enerjinin büyük bir kısmı Dünya’ya ulaşana kadar uzayda dağılmış oluyor.
Mevcut fosil yakıtların ve nükleer reaktörlerin yerini alması muhtemel füzyon enerjisini Dünya’da elde etmek ise muazzam miktarda bir enerjinin neredeyse tamamını insanlığa sunmak anlamına geliyor. Şu an için bilim insanları, Güneş’teki ideal koşulları Dünya’da oluşturup güvenli bir füzyon reaksiyonu oluşturmayı başaramadılar ancak gelecekte bunun kesinlikle mümkün olacağı düşünülüyor.
Yapay yaşam formları gerçek olabilir
Gelecek ile ilgili en önemli ve ürkütücü tahminlerden biri de bilim insanlarının mikroskobik sentetik bakterilerden genetik açıdan yeniden tasarlanmış insanlara kadar sıfırdan yeni organizmalar tasarlayıp bunları laboratuvar ortamında yaratabilecekleri yönünde. Aslına bakacak olursak bu konudaki çalışmalar şu an bile gerçekleştiriliyor.
Tahmin edebileceğiniz üzere bu teknolojinin hem olumlu hem de olumsuz yanları bulunuyor. Olumlu yanlarının başında; plastik ya da toksik atıkları tüketerek doğayı temizleyen ya da vücuttaki virüs ve hastalıklarla savaşarak ilaç işlevi gören sentetik bakteriler yer alıyor. Ancak sentetik bir bakterinin ne tür bir mutasyona uğrayabileceği bilinemeyeceğinden en azından başlangıçta faydalı olan bir bakterinin ilerleyen dönemde tehlike oluşturma ihtimali de bulunuyor.
Geleceğin “akıllı” güçleri: Yapay zeka destekli silahlar
Silah teknolojisinde yapay zeka ve otomasyonun, insanların yerini alacağı tahmin ediliyor. Lockheed Martin'deki uygulamalı araştırma direktörü Gil Metzger’e göre gelecekte silahlar daha küçük, daha hızlı, daha işlevsel ve daha az ölümcül olacak. Bu tanım, gelecekte üretilecek silahların daha fazla hedef odaklı, daha az ikincil hasar oluşturan ve daha az zayiatla operasyonların tamamlanmasını sağlayacak “araçlar” olacağı şekilde yorumlanabilir.
Yine Lockheed Martin'den Iain McKinnie’ye göre geleceğin lazer silahları olacak atış başına minimum maliyete sahip olacaklarından lazer silahları, bugünün silahlarından bile daha yaygın silahlar olacak. Ayrıca McKinnie’ye göre 50 kW’lık bir güç kaynağı ile 50 kW lazer ışını oluşturmanın mümkün olması halinde tabancaların da yerlerini lazer silahlarına bırakabileceğini ifade ediyor.
Pilotluk tarih olabilir: Otonom ya da uzaktan kontrol edilen uçaklar
Bugün bile uçaklar yarı otonom teknoloji ile hizmet veriyorlar. Ancak gelecekte tamamen boş bir kokpit ile uçuş gerçekleştirmek mümkün olabilir. Flying Magazine'den Stephen Pope’a göre uçakları tam otonom hale getirmek, otomobilleri tam otonom hale getirmekten daha kolay. Zira uçaklar, yeryüzünden havalandıktan sonra neredeyse hiçbir çarpışma tehlikesiyle karşılaşmıyorlar ve tek yapmaları gereken belirlenen rotada hedefe doğru ilerlemek.
Gelecekte otonom şekilde hizmet vereceği tahmin edilen tek sektör hava taşımacılığı değil. Gelecekte kargoların da tamamen drone ve eVTOL araçlar ile otonom bir şekilde teslim edileceği tahmin ediliyor. Ayrıca kara taşımacılığın da büyük ölçüde otonom araçlar tarafından gerçekleştirileceği tahmin ediliyor. Bir başka deyişle gelecekte şoför, pilot, kaptan gibi meslekler tarih olabilir.
Sonuç olarak insanlık, bugün olduğu gibi gelecekte de gezegenimiz üzerinde daha fazla kontrole sahip olmak, canlıları ve hatta bizzat insan bedenini istediği gibi şekillendirmek, daha fazla ve daha kolay iletişim kurmak için çalışacak. Tüm bunları gerçekleştirirken enerji, en büyük sorunlardan biri olmaya devam edecek ve bu sorunları aşmak için yeni çözümler denendiğini göreceğiz. Sizin gelecekte standart haline geleceğini düşündüğünüz bir teknoloji var mı? Fikirlerinizi yorumlar bölümünde bizimle ve diğer okurlarımızla paylaşabilirsiniz.