1957 yılında, ABD'nin ıssız bir yol kenarında bir kutu içerisinde vahşice öldürülmüş çocuk cesedi bulunuyor. Vücudunun her yerinde yara ve morluklar bulunan bu çocuğun kim olduğu, neden ve kim tarafından öldürüldüğü neredeyse 50 yıl boyunca araştırılıyor ancak hiçbir sonuç elde edilemiyor.
Bir dedektifin tam 36 yıl boyunca üzerinde araştırmalar yaptığı, sayısız ailenin sorgu altına alındığı ancak katilin hiçbir zaman yakalanamadığı kutudaki çocuk cinayetini, olayın farklı boyutlarıyla birlikte tekrar ele aldık.
Küçük çocuk, dövülerek öldürülmüş ve daha öncesinde de açlığa mahkum edilmiş
ABD’nin Philadelphia eyaletinde pek de tekin olmayan ve ormana yakın bir yolun kenarında yürüyüş yapan bir adam, orta boylarda bir kutu buluyor ve kutuya yaklaştıkça için de büyük bir şey olduğunu fark ediyor. Kutunun kapağını açtıktan sonra içerisinde bir çocuk cesedi buluyor ve sebebi açıklanmayan sebeplerle 24 saat bekledikten sonra polisi aramaya karar veriyor.
Olay yerinde inceleme başlatan polis, çevredeki insanlarla konuşmaya başlıyor ve başka bir adam, kutuyu daha önce gördüğünü ama herhangi bir suçlama ile karşılaşmak istemediği için polisi aramaktan çekindiğini belirtiyor. Ceset inceleme altına alınıyor, çocuğun 4 - 6 yaşlarında, 80 santimetre boyunda 13 kilogram ağırlığında olduğu tespit ediliyor.
Tamamen çıplak bulunan çocuğun vücudunda ilgi çekici bulgulara rastlanıyor. Küçük çocuğun saçları ve tırnakları daha yeni kesilmiş, son derece temiz ama neredeyse bütün vücudunda çeşitli morluk ve yaralar bulunuyor. Uzaktan bakan birisi çocuğun son derece iyi bakılmış birisi olduğunu söyleyebilir, ancak yaklaştıkça durumun ciddiyeti artıyor. Olay yeri incelemesindeki görevliler, çocuğun neredeyse açlığa mahkum edilmiş olabileceğini, kaburgalarının derisine tamamen yapışmış bir şekilde olduğunu dile getiriyor.
Aylardan şubat olduğu için hava çok soğuk ve bu yüzden de adli tıp doktoru, çocuğun ölüm saatini belirleyemiyor, kutunun bulunmasından günler hatta haftalar önce çocuğun ölmüş olabileceğini raporluyor.
Deliller hiçbir sonuca götürmüyor
Küçük çocuğun içinde bulunduğu kutu
Olay yerinde birden fazla önemli delil bulunuyor. Bunlardan en göze çarpanı, çocuğun bulunduğu ve üzerinde J C Penney adlı bir mağaza zincirine ait seri kodu bulunuyor. Bu seri kodu tespit eden dedektifler, çocuğun vahşi bir şekilde içine konulduğu şeyin bir beşik kutusu olduğunu öğreniyor.
Beşik kutusunu tespit ettikten sonra çevre mahallede J C Penney mağazasından alışveriş yapan insanlar araştırılıyor, son dönemde 12 kişinin beşik satın aldığı ortaya çıkıyor. 12 kişiden 8’i direkt polisi arıyor ve kutunun hala onlarda olduğunu beyan ediyor, ancak polis kalan 4 kişiyi nakit ödeme yaptıkları için tespit edemiyor.
Olay yerinde kutunun yakınlarında bir de şapka bulunuyor. Küçük bir işletme tarafından üretildiği ortaya çıkan bu şapka, tıpkı kutu gibi detaylı inceleme altına alınıyor. Şapka mağazasının sahibi Hannah Robins, şapkayı tanıyor ve 25 - 30 yaşlarındaki bir adamın bu şapkadan satın aldığını, deri detaylar gibi bazı özelleştirmeler yaptığını anlatıyor. Polis, Robins’ten adamın eşgalini tarif etmesini istiyor, robotik bir fotoğraf çiziliyor ancak kimse adamı ne tanıyor, ne de daha önceden gördüğünü belirtiyor.
Amerika'nın kayıp çocuğunun mezarı. Mezar taşında; "Göklerdeki babamız, bu bilinmeyen çocuğu yanına al." yazıyor.
Olay yerinde bulunan battaniyenin kumaşına kadar inceleniyor, battaniyenin Kanada’da ya da Kuzey Karolina’da üretilebileceği ortaya çıkıyor. Ne kutu, ne şapka ne de battaniye polis ve dedektiflerin bir adım bile ilerleme kaydetmesine olanak sağlamıyor.
Çok uzun süre bu cinayet araştırılıyor, birden fazla dedektif FBI’dan ajanlarla birlikte olaya dahil oluyor ancak kimse kutudaki çocuğun kim olduğunu, neden öldüğünü ve kim tarafından öldürüldüğünü tespit edemiyor. Çocuğa Amerika’nın kayıp çocuğu adı veriliyor ve gerçek olması en mümkün tam 3 farklı teori ortaya atılıyor. Dilerseniz bu teorilere daha yakından bakalım.
İlk teori: Çocuk, ev karşılığında satılmış olabilir
Aslında bu teoriyi ortaya atan adamlar, kitap yazarları ve bu yüzden de söyledikleri ilk başta pek inanılır bir teori olarak düşünülmeyebilir ancak birazdan vereceğimiz bir sonraki teori ile desteklendiği zaman gerçekten de doğru olabilir.
Lou Romano ve Jim Hoffman adında iki yazar, olay gerçekleştikten kısa bir süre sonra bir emlakçı ile karşılaştıklarını, emlakçının çok ilginç bilgiler verdiğini dile getirdi. Ortaya atılan iddialar göre bahsi geçen emlakçı, üç katlı bir ev karşılığında küçük çocuklarını satmaya çalışan bir aile ile karşılaştı ve bu iddiaların ortaya atılmasından hemen sonra polis, aile ile iletişime geçti.
Sorgu altına alınan baba ve oğlu, elbette böyle bir suçlamayı direkt reddediyor ve ailede satacak küçük bir çocuğun bile olmadığını dile getiriyor. Baba oğlun suratları, kutudaki çocuğun suratıyla karşılaştırııyor ve özellikle çene, sağ kulak ve burun kısımlarının birbiriyle benzerlik gösterdiği ortaya çıkıyor.
Olay aslında buradan sonra biraz garipleşiyor. Böyle bir delil yakaladığınız anda yapacağınız ilk iş DNA testi yaptırmak olurdu değil mi? Amerika’nın kayıp çocuğundan haberdar olan herkes, bir an önce DNA testi yapılması için bekliyor ancak dedektifler olayı sürekli geçiştirmeye çalışıyor. Hiçbir zaman DNA tesi yapıldı mı, yapıldıysa da sonuç negatif ya da pozitif mi açıklanmıyor, dedektifler sürekli “incelenmeye devam edecektir” tarzında ifadeler kullanmaya başlıyor. Bu da insanların aklına, dedektiflerin bazı delilleri, hatta katilleri örtbas edebileceğine yönelik düşünceler getiriyor.
Teori 2: Gayrimeşru olduğu için cinayetten sonra sahiplenilmedi
Cinayet için atanan dedektiflerin arasında Remington Bristow diye bir adam bulunuyordu ve Bristow, tam 36 yıl boyunca çocuğun ve katilin kim olduğunu bulmak için uğraşıyor. Araştırmaları kapsamında Philadelphia’dan Arizona’ya, oradan da Teksas’a seyahat ediyor ancak hiçbir iz bulamıyor, hatta yukarıdaki fotoğrafta da görebileceğiniz gibi çocuğun suratından bir maske yaptırıyor ve insanlara bu maskeyi göstererek sorular soruyor.
Bristow, son olarak bir medyuma danışıyor ancak medyumdan da istediği sonuçları elde edemiyor ve o zamana kadar topladığı bilgilerden neler olabileceğine dair bir teori ortaya çıkıyor.
Bristow’un teorisine göre kutudaki çocuk, kutunun bulunduğu yere yakın bir evde, bakıma muhtaç ve kimsesiz çocuklar için seçilen koruyucu bir ailede dünyaya geldi. Ortaya atılan iddiaya göre çocuk, bu ailedeki bir kadının gayrimeşru çocuğuydu ve bir şekilde öldükten sonra kadın, bütün ülkede adının kötüye çıkmaması için çocuğu sahiplenme gereği duymadı.
Bristow, teorisini doğrulamak için bahsi geçen eve gidiyor ve evde boş bir beşik buluyor. Bristow’un araştırmaları bir süre sonra şahsi amaçlı ilerlediği için kimse polise beşik hakkında bir şeyler kanıtlayamıyor, deliller resmi olarak kabul edilmiyor.
Bristow'un sorguladığı ailede ilginç detaylar ortaya çıkıyor
İşler, Bristow 1993 yılında öldükten sonra garipleşmeye başlıyor. Tom Augustine adlı bir dedektif, davayı devralıyor ve Bristow’un şüpheli gördüğü evin sakinleriyle görüşmeye gidiyor. Burada Arthur Nicoletti ve Arthur’un eşi ve gayrimeşru çocuğun annesi olduğu iddia edilen Anne Marie Nicoletti ile görüşüyor. Dedektif, aileyi biraz ilginç buluyor ve detaylı bir şekilde araştırınca kadının bir zamanlar Arthur’un üvey kızı olduğu ortaya çıkıyor. Yani arada resmi bir ensest ilişki yok ancak etik açıdan baktığımız zaman aslında Arthur, bir zamanlar kızım dediği insanla evlenme kararı almış.
Dedektif Tom, Anne Marie ile görüşüyor, başka bir çocuğu olup olmadığını soruyor ve Anne Marie de küçük bir çocuğunun olduğunu ancak çocuğun jetonla çalışan bir oyuncakta elektrik çarpması sonucunda öldüğünü dile getiriyor. Bu bilgilerle birlikte bütün ilgi bu aile üzerinde toplanıyor ancak yine resmi deliller olmadığı için aile hiçbir zaman suçlamalar ile karşılaşmıyor.
Gerçek olması en iddialı, son teori
Ortaya atılan en son iddia, gerçek olması en muhtemel teori olarak görülüyor ve o dönemden çoğu kişi bunu teori olarak değil, olayın gerçek yüzü olarak kabul ediyor.
Martha adında genç bir kız, 2002 yılında polisle görüşebilmek için uzun süre mücadele ediyor ve polis en sonunda Martha ile görüşmeyi kabul ediyor. Kimse Martha'nın neden bu kadar ısrarcı olduğunu, polisin de neden bu kadar çekingen olduğunu açıklamıyor. Genç kız, 11 yaşındayken annesinden sürekli cinsel taciz gördüğünü, bir gün eve bir çocuk getirildiğini ve annesinin içinde ne olduğu belli olmayan bir zarf karşılığında bu çocuğu satın aldığını itiraf ediyor.
Genç kızın verdiği ifadeye göre olay şu şekilde gelişiyor; Martha’nın annesi, kızına yaptığı gibi küçük çocuğa da taciz etmeye başlıyor ancak çocuk ağlamaya başlayınca öfkelenip çocuğu dövmeye başlıyor. Öldürene kadar dövdükten sonra çocuğa duş aldırıyor, saçlarını ve tırnaklarını kesiyor ve 11 yaşındaki kızını da alıp arabaya atlıyor ve çocuğu bir kutunun içine sokup çöplük bir yere atıyor.
Verilen ifade FBI ajanları da dahil olmak üzere tekrar tekrar dinleniyor, eski bir FBI ajanı Bill Fleischer, Martha’nın verdiği ifadenin bugüne kadar verilen en uygun ifadelerden birisi olduğunu açıklıyor ancak daha sonrasında Martha’nın psikolojik problemleri olduğu, rehabilitasyon merkezinde bir süre tedavi gördüğü ortaya çıkıyor. Martha’nın mental olarak böyle bir geçmişe sahip olması, verilen bütün ifadenin çöpe gitmesine yol açıyor.