Dünyamız, çiçek hastalığı başta olmak üzere tarih boyunca insan sağlığını tehlikeye atan onlarca hastalığa şahit oldu. Veba, kolera gibi bu hastalık türleri bir tedavisi ya da aşısı bulunana kadar milyonlarca insanın hayatına mal oldu.
Uzun süren araştırma ve deneyler sonucunda üretilen birçok aşı, bu tür hastalıklara bir çare olarak milyonlarca insanın hayatını kurtardı. Elbette bu aşıların arkasında, hayatını insanlığı kurtarmaya adamış başarılı bilim insanları bulunuyor. Dünyanın akışını değiştiren aşıları ve perdenin arkasında duran pelerinsiz kahramanları sizler için listeledik.
Çiçek aşısı - Edward Jenner
Tarihte insanların başına bela olan en zorlayıcı hastalıkların arasında çiçek hastalığı bulunuyordu. Şimdilerle ebeveynler, çocukları bu hastalığı kapmasın diye çocuklarını okula göndermekten çekiniyor ancak tarihte durum böyle değildi.
O dönemde insanlar, ilerleyen yaşlarda hastalığın mutlak ölümle sonuçlanacağı için iinsanların ne kada genç yaşta çiçek hastalığına yakalanırsa o kadar iyi olacağını düşünüyordu. Bu yüzden de çocuklarının başka çocuklardan hastalık kapmalarından endişelenmiyorlardı.
Çiçek hastalığı, dünya nüfusunu gerçekten de tehlikeye atıyordu. Durum o kadar ciddiydi ki Meksika’da yaklaşık 20 milyon olan İnka nüfusu, bu hastalık yüzünden 1 milyon civarına düşmüştü.
İlk başta hastalık için Variolasyon adında bir aşı türü geliştirildi ancak bu aşı her zaman işe yaramıyor, bazen işleri daha da zor hale getiriyordu. Bu tekniği ilk uygulayan topluluk ise, milattan önce 200 yılında yaşamış Çinlilerdi. Variolasyon’da çiçek hastalığına yakalanan insanların yaralarından kabuklar toplanır, ince bir çubukla birlikte sağlıklı olan insanların burunlarına bu kabuklardan enjekte edilirdi. Başka bir teknikte ise yine aynı kabuklar, sağlıklı insanların vücudunda iğneyle açılan yaralara sürülürdü. Amaç, elbette insanların küçük çaplı olacak şekilde çiçek hastalağına yakalanarak bağışıklık kazanmasıydı.
1796 yılında bilim insanı Edward Jenner, insanları ölümle sonuçlanan çiçek hastalığından kurtarabilmek için Variloasyon’dan biraz farklı olacak şekilde, modern bir aşı geliştirdi. Su çiçeği aşısı, gerçekten de işe yarayan, dünyanın ilk etkili aşısı olarak tarihe geçti. Jenner’ın geliştirdiği bu aşının altında, çiçek hastalığına yakalanan bir insanın su kabarcıklarından örnek alıp, başka bir insana az oranda enjekte etmek yatıyordu. Böylelikle az oranda çiçek hastalığına maruz kalan insanlar, önemli ölçüde bağışıklık kazanarak hastalığı hafif bir şekilde atlatıyordu.
Jenner’ın aşıyı bulması, elbette birkaç günde olmadı. Genç bilim insanının yaşadığı dönemde çiçek hastalığı patlama yapmış durumdaydı ve dünyadaki insan nüfusunu büyük ölçüde tehdit ediyordu. Jenner, ilk önce eczacılık ardından da cerrahlık üzerine eğitim almaya başladı. Hastalığa karşı bir ilaç geliştirmek istediğini diğer meslektaşlarına belirten Jenner, tüm çiçek hastalıklarının sığır çiçeği hastalığı ile bağlantılı olduğunu öğrendi.
Genç adam, uzun sürecek araştırmalarına ve gözlemlerine başladı ve bir gün, daha önce sığır çiçeğine yakalanmış süt ve çiftçilikle uğraşan insanların su çiçeğine yakalanmadığını fark etti. Bu gözlemi ona bağışıklık konusunda bazı fikirler verdi ve Jenner, uzun uğraşlar sonucunda yukarıda belirtmiş olduğumuz tekniğe sahip çiçek aşısını bulmuş oldu.
Bütün dünyayı aşılamak, tıpkı şimdilerde olduğu gibi o dönemde de kolay değildi ve hatta çok daha zordu. Modern çiçek aşısının tüm dünyaya yayılabilmesi için uzun bir zaman gerekti ancak en sonunda Edward Jenner, insanları bu hastalıktan kurtaracak aşının temellerini atarak büyük bir kahraman haline geldi.
Çocuk felci aşısı - Jonas Salk
Bir zamanlar bütün dünyadaki çocukları tehdit eden, şimdilerde bile Afrika ve Asya’nın bazı bölgelerinde görülmeye devam edilen çocuk felci hastalığı, bugüne kadar milyonlarca insanı önce felç bırakıp, ardından hayatlarını kaybetmesine yol açtı. Son derece bulaşıcı olan çocuk felci virüsü, bulaştığı kişinin sinir merkezini ve omuriliğini hedef alıyor, felç kalmasına yol açıyordu.
Çocuk felci aşısının artık günümüzde az görülmesinin en büyük sebebi, ABD’li doktor ve biyolog Jonas Salk’tı. Yoksul ve göçmen bir ailenin çocuğu olan Salk, gençlik yıllarında tıp eğitimi aldı ve ilk önce bütün dünyayı tehlike altına alan veba için aşı geliştirmeye başladı.
Salk’ın farklı bir aşı üzerinde yoğunlaştığı dönemde çocuk felci gittikçe ciddi bir hal almaya başlamıştı ve o dönemde sadece Amerika’da 50 binden fazla çocuk, bu hastalık yüzünden hayatını kaybetmişti. Salk, rotasını çocuk felcine çevirdi ve grip için geliştirdiği aşıdaki bazı bileşenleri, çocuk felcinde de kullanabileceğini fark etti.
Çalışmalarına 1950’li yıllarda başlamıştı ve takvimler 1952 yılını gösterdiği zaman Jonas Salk, aşının bileşeninde formaldehid kullanarak çocuk felci virüsünü etkisiz bırakmayı başardı. Önce maymunlar üzerinde denenen aşı, 1955 yılında güvenilirliğini kanıtlayarak resmi onay aldı ve Salk, 7 milyar dolar değerindeki aşı patentini reddederek aşının bütün dünyada hızlı bir şekilde uygulanmasına olanak sağladı.
Tetanos aşısı - Emil Von Behring
Bugün bile paslanmış bir çivi ile yaralanan herkesi endişeye sokan tetanos hastalığı, ölümcül bir enfeksiyona verilen isim olarak karşımıza çıkıyor. Halk arasında kazıklı humma olarak da bilinen bu hastalık, Clostridium tetani isimli bir bakterinin yaralar üzerinden bulaşmasıyla ortaya çıkıyor.
Tetanos hastalığına yakalanan insanlarda çenede kasılma, salyaların akması, boyunda sertleşme ve yutkunma zorluğu gibi belirtiler ortaya çıkıyor ve bir zamanlar önlenmesi mümkün olmayan bu hastalık, çoğunlukla ölümle sonuçlanıyordu.
Alman bilim insanı Emil Von Behring ve ekibi, tetanos aşısını ilk geliştiren isimler olarak tarihe geçiyor. Çalışmalara 1890 yılında başlanıyor ve tamamen etkili ilk tetanos aşısı tam 34 yıl sonra, 1924 yılında bulunuyor. 1938 yılında ise aşının daha etkili bir versiyonu geliştiriliyor ve tetanos aşısı İkinci Dünya Savaşı başta olmak üzere dünya çapında kullanılmaya başlanıyor.
Hepatit B aşısı - Baruch Samuel Blumberg
Halk arasında sarılık olarak da geçen ve dünyanın en yaygın bulaşıcı hastalığı olarak bilinen Hepatit B, aşısı bulunmadan önce birçok insanın hayatına mal olmuş ölümcül bir hastalıktı. Direkt olarak karaciğere saldıran ve siroz hastalığına yol açan bu virüs, hastaların karaciğer kanserinden veya karaciğer yetmezliğinden ölmesine sebep oluyordu.
Amerikalı bilim insanı Dr. Baruch Blumberg ve ekibi, farklı bir araştırma için inceledikleri kan örneğinde, daha önce başka örneğine rastlamadıkları bir protein buldular. "Avustralyalı antijen" adı verilen bu proteinin daha sonra Hepatit B geçiren hastalarda da bulunduğu ortaya çıktı ve bu sayede Blumberg ve ekip arkadaşları virüs üzerinde detaylı inceleme yapma olanağına erişti.
Yapılan araştırmalar sonucunda Hepatit B virüsünün sahip olduğu bütün yapı ortaya çıktı ve Blumber, hastalığın önüne geçebilmek için meslektaşları ile birlikte aşı geliştirmeyi başardı. Milyonlarca insanın hayatını kurtaran Dr. Blumberg, dünyanın ilk Hepatit B aşısını geliştirerek Nobel ödülüne layık görüldü.
Kızamık aşısı - Maurice Ralph Hilleman
Dünya çapında yaklaşık 20 milyon kişiye bulaşmış kızamık virüsü, bugün bile ciddiyetini korumaya devam ediyor. Öksürme ve hapşırma yoluyla bulaşan bu hastalık, özellikle hamileler için son derece ölümcül olmakla birlikte, bebeklerin ölü bir şekilde doğmasına yol açabiliyor.
Kızamık aşısının bulunmasının ardında, son derece manidar bir hikaye yatıyor. Aşıyı geliştiren bilim insanı, Maurice Ralph Hilleman, 5 yaşındaki kızının kızamığa yakalanmasının ardından kızından aldığı örnekleri kendi laboratuvarına götürüyor ve orada bazı deney ve testler yapmaya başlıyor.
Hilleman, uzun uğraşlar sonucunda kızamık virüsünü etkisiz bırakan bir antikor geliştirmeyi başarıyor ve bu antikora kendi kızının isminin de yer aldığı Jeryl Lynn suşu adını veriyor. Sadece kızamık aşısı ile yetinmeyen Hilleman, menenjit, su çiçeği, Hepatit A gibi hem geliştirdiği hem de geliştirmeye yardım ettiği aşılarla birlikte, milyonlarca insanın hayatını kurtaran adam olarak tarihe geçiyor.
Kuduz aşısı - Louise Pasteur
Ünlü kimyager ve biyolog Louise Pasteur’un ismini hayatımızın bir döneminde mutlaka duymuşuzdur. Başarılı bilim insanı, yaptığı fedakarlıklarla birlikte bugün en korkutucu hastalıklardan birisi olan kuduz için ilk aşıyı geliştiren bir isim olarak karşımıza çıkıyor.
Kuduz köpekleri inceleyebilmek için büyük bir şatoyu klinik haline getiren Pasteur, uzun süren çalışmaların sonucunda insanlarda ilk önce halsizlik, ateş ve iştahsızlık yapan, ardından da yutak felci ve ölümle sonuçlanan kuduz hastalığıı için aşı geliştirmeyi başardı.
Pasteur’un geliştirmiş olduğu aşı, kuduz bir köpek tarafından ısırılan 9 yaşındaki bir çocuğa uygulandı ve aşının işe yaradığı görüldükten sonra Pasteur, bir kahraman olarak anılmaya başlandı. Pasteur, sadece kuduz aşısını değil, aynı zamanda tavuk kolerası ve şarbon hastalıklarına karşı geliştirdiği ilaçlarla adını altın harflerle tarihe yazdırmayı başardı.
Kolera ve veba aşıları
Hem kolera hem de veba, tarihte milyonlarca insanın ölümüne yol açmış salgınlar olarak karşımıza çıkıyor. Tarihin en ölümcül salgınları olarak anılan bu iki hastalığın aşıları, Ukrayna Odessa doğumlu bir bilim insanı Waldemar Haffkine tarafından geliştirildi.
Tıp fakültesinde okuduğu dönemde okuldan atılan Haffkine, bilim ile ilgilenmekten vazgeçmemiş ve mezun olabilmek için tezini dışarıdan vermek zorunda kalmış bir öğrenciydi. Okulda yaşadığı problemler, Haffkine’i doktorluktan ayırmaya yetmedi ve 1880’li yıllarda kendi laboratuvarında kolera salgınının önüne geçebilmek için çalışmalar yapmaya başladı.
Uzun süren çalışmalar kapsamında Haffkine’in geliştirdiği aşı ilk önce hayvanlara uygulandı ve güvenilirliği kanıtlandıktan sonra 1892 yılında resmi onay alarak uygulanmaya başladı. Aşı, ilk önce İngiltere’nin koloni ülkelerinden Hindistan üzerinde denendi ve bu bölgede Kolera salgının azaldığı ortaya çıktı. Vaka sayıları neredeyse sıfıra inince Haffkine’in geliştirdiği aşı bütün dünyada uygulanmaya başladı. Haffkine, aynı bölge içerisinde hızlı bir şekilde veba için de çözümler aramaya başladı ve kendi kurmuş olduğu laboratuvarı “Haffkine'in Mahatma Enstitüsü’nde” vebaya karşı aşı geliştirdi.
Tüberküloz (verem) aşısı - Robert Koch
Özellikle 1880’li yıllara damgasına vuran tüberküloz hastalığı, milyonlarca insanın ölümüne yol açtı. Son derece ciddi bir hastalık olan tüberkülozdan, Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre sadece 2019 yılında 1,4 milyon insan öldü.
Alman bilim insanı Heinrich Hermann Robert Koch olmasaydı günümüzde tüberküloz yüzünden ölen insanların sayısı elbette daha fazla olacaktı. Milyonlarca insanın hayatını kurtaran Koch, 1905 yılında Nobel Tıp ve Fizyoloji Ödülü’ne layık görülmüş bir isimdi.
Kan örneklerinden farklı basil türleri ile deneyler yapan Koch, saf kültürler oluşturarak bakteriler hakkında birçok farklı detay keşfetti. Bu detayların arasında, tüberküloza neden olan bakterinin sahip olduğu yapılar da bulunuyordu.
1881 yılından 1885 yılına kadar bu bakteri üzerine yoğunlaşan Koch, yoğun çalışmalar sonucunda vebanın önüne geçebilecek seviyede bir aşı geliştirmeyi başardı. Koch’un yaptığı çalışma ve deneyler, Koch öldükten sonra bile incelenmeye devam etti ve Koch frengi, tetanos, zatürre, cüzzam ve menenjit gibi hastalıkların tedavileri için bir rehber haline geldi.