Sanat, çoğu zaman eleştirel gözle okunabilen bir şey. Bazen bir resim binlerce kelimeye, yüzlerce paragrafa bedel olabiliyor. Ünlü tablolar ilk bakışta gösterdiklerinden çok daha derin anlamlar barındırabiliyor.
Ancak kimi zaman tarihsel bilgimizin yetersizliği, kimi zaman sanatçıyı tanımama gibi sebeplerle tabloların derin anlamlarını kaçırabiliyoruz. Gelin bu haberimizde meşhur tablolara ve taşıdıkları anlamlara bakalım.
Meşhur tablolar ve hikayeleri:
- Mona Lisa
- The Last Supper (Son Akşam Yemeği)
- The Birth of Venus (Venüs’ün Doğuşu)
- The Starry Night (Yıldızlı Gece)
- The Kiss (Öpücük)
- The Persistence of Memory (Belleğin Azmi)
- Saturn Devouring his Son (Çocuklarını Yiyen Satürn)
- Primavera
- The Raft of Medusa (Medusa’nın Salı)
- La Vie (Hayat)
- Christina’s World (Christina’nın Dünyası)
- Arnolfini Portrait (Arnolfini'nin Evlenmesi)
- American Gothic (Amerikan Gotiği)
- Girl with a Pearl Earring (İnci Küpeli Kız)
- Ophelia
- The Storm on the Sea of Galilee (Celile Denizi'nde Fırtına)
- Self-Portrait with Bandaged Ear (Bandajlı Kulak ile Otoportre)
- Guernica
- The Scream (Çığlık)
- Salvator Mundi
Leanardo Da Vinci'nin artık hepimizin tanıdığı eseri: Mona Lisa
- Sanatçı: Leonardo da Vinci
- Yılı: 1503-1507 / 1519
- Sergilendiği yer: Louvre Müzesi, Paris
Hakkında en fazla yazılan, çizilen, söylenen, konuşulan, parodi yapılan sanat eserlerinden biri… Mona Lisa. Üstelik Mona Lisa diye biri olmamasına rağmen. İtalyan Rönesansı’nın baş yapıtı olarak değerlendirilen Mona Lisa tablosundaki kadının kim olduğu bilinmiyor. Genel kanı, zengin bir İtalyan olan Francesco del Giocondo’nun karısı Lisa Gherardini olduğu ve eşinin siparişi üzerine resmin yapıldığı yönünde. Dünyanın en pahalı tablolarından olan Mona Lisa, 1962’de dünyanın en yüksek sigorta değerine sahip sanat eseri olma unvanıyla Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi.
Dikkatli bakarsanız Mona Lisa’nın kaşları olmadığını göreceksiniz. Bu konu sanat dünyasında farklı yorumlara neden olmuş. Kimileri dönemin yüksek kesim modasının böyle olduğunu öne sürerken kimileri tablonun yarım kalmış olmasına yoruyor. Paris’teki Louvre Müzesi’nde sergilenen Mona Lisa, genel algının aksine oldukça küçük bir tablo. Tablo, herhangi bir zarar gelmemesi için kurşun geçirmez camla kaplı şekilde sergileniyor.
Mona Lisa 1911 yılında Louvre Müzesi’nden çalınmış. Tablonun çalınmasıyla üzüntüye boğulan binlerce insan Louvre’a akın edip tablonun yerinde oluşan boşluğa çiçekler, notlar vs. bırakmış. Daha önce Louvre’dan çalınan eserleri satın aldığı tespit edilen Pablo Picasso da Mona Lisa’nın çalınması olayıyla ilgili sorgulanmış!
Bir şaşkınlığın betimlenmesi: The Last Supper (Son Akşam Yemeği)
- Sanatçı: Leonardo da Vinci
- Yılı: 1495–1498
- Sergilendiği yer: Santa Maria delle Grazie Kilisesi, Milano
Batı dünyasının en aşina olunan tablolarından biri olan Son Akşam Yemeği, 15. yüzyıl sonlarına doğru Leonardo da Vinci tarafından yapılan bir resim. İncil’de anlatıldığı şekliyle Hz. İsa ve 12 havarisinin son akşam yemeğinin resmedildiği eserde, Hz. İsa’nın havarilerden birinin ona ihanet edeceğini açıkladığında yaşanan şaşkınlık betimleniyor. Son Akşam Yemeği, da Vinci tarafından kilisenin duvarına direkt olarak resmedildiği için herhangi bir yere taşınması mümkün değil ve resim oldukça büyük.
Yapıldığı dönem için oldukça sıra dışıydı: The Birth of Venus (Venüs’ün Doğuşu)
- Sanatçı: Sandro Botticelli
- Yılı: 1484–1486
- Sergilendiği yer: Uffizi Galerisi, Floransa
Yine en aşina olunan tablolardan birinden bahsedeceğiz; Botticelli’nin Venüs’ün Doğuşu tablosu. Venüs’ün Doğuşu, Roma mitolojisinde güzellik, doğurganlık ve aşk tanrıçası olan Venüs’ü tasvir ediyor.
Yapıldığı dönemde Venüs’ün Doğuşu oldukça sıra dışı bir eserdi zira Orta Çağ sanat dünyasında Hıristiyanlık etkileri hakimdi ve çıplaklık, eserlerde kendine nadiren yer bulurdu. Ancak hümanizm akımının ortaya çıkışıyla Antik Roma mitlerine duyulan ilgi yeniden alevlendi ve böylece çıplaklık içeren tablolar yaygınlaştı.
Tabloda tanrıça Venüs’ü tıpkı mitolojide geçtiği gibi bir deniz kabuğunun içinden doğarken görüyoruz. Aslında tablodaki tek üstün varlık Venüs değil. Venüs’ün sol tarafında, deniz köpüğüne üfleyerek Venüs’ün doğmasını sağlayan batı rüzgarı tanrısı Zephyros ve sağ tarafında da kıyıya adım atan Venüs’ü örtmek üzere yaklaşan nemf (mitolojide su perisi) var.
Bir akıl hastanesinin penceresinden bakıyoruz: The Starry Night (Yıldızlı Gece)
- Sanatçı: Vincent van Gogh
- Yılı: 1889
- Sergilendiği yer: Modern Sanat Müzesi, New York
Yıldızlı Gece tablosunu bilmeyen yoktur herhalde. Zira günümüzde çoraplardan çantalara tişörtlerden kahve kupalarına kadar neredeyse her şeyin üstüne basılıp satılan, dolayısıyla muhtemelen van Gogh’u mezarında fır fır döndüren tablo bu.
Tablo, ressamın tedavi gördüğü akıl hastanesinin penceresinden görünen bir köyün gün doğumundan az önceki görünüşünü tasvir eder.
Hakkında en çok konuşulan ve değer verilen tablolardan biri olan Yıldızlı Gece, sanatçı tarafından başka bir ressama yazdığı mektupta ‘başarısızlık’ olarak nitelendirilmiş. İronik, değil mi?
Henüz bitmeden satın alınmış: The Kiss (Öpücük)
- Sanatçı: Gustav Klimt
- Yılı: 1908
- Sergilendiği yer: Belvedere Sarayı, Viyana
Avusturyalı ressam Gustav Klimt tarafından yapılan Öpücük tablosu, ressamın diğer tablolarında da sıkça işlediği sevgi, yakınlık ve cinsellik temalarını içeriyor.
Klimt’in en meşhur tablosu olan Öpücük, sanatçının benzer altın tarzında tablolar yaptığı “Altın Çağı” döneminden bir eser. Klimt’in altın kullanma ilhamı muhtemelen Bizans mozaiklerini gördüğü İtalya seyahati sırasında geldi.
Tabloda, bir çiçek tarlasında sarılmış bir çift görüyoruz. Adam kadına doğru eğilirken kadın biraz sonra yüzüne konacak öpücüğü bekliyor. Süsleme açısından baktığımızda erkek figür kare ve dikdörtgen şekillerle resmedilirken kadında yumuşak çizgiler ve çiçekli desenler kullanılmış. Dünyevi şeylerden arınmış ve adeta kutsal bir boyuta geçmiş gibi duran çifti altın bir hale çevreliyor.
Öpücük tablosundaki kadının kim olduğuna dair farklı tahminler var. Kimileri Klimt’in ömürlük partneri Emilie Flöge olduğunu söyler. Tablo 1908’de ilk kez sergilendiğinde (tablo henüz bitmemiş olmasına rağmen) Avusturya’daki bir sanat galerisi tarafından satın alındı. Günümüzde Viyana’daki Belvedere Sarayı’nda sergileniyor.
Pek çok gizli anlamla dolu: The Persistence of Memory (Belleğin Azmi)
- Sanatçı: Salvador Dalí
- Yılı: 1931
- Sergilendiği yer: Modern Sanat Müzesi, New York
Sürrealizm akımının en meşhur eserlerinden olan Belleğin Azmi, İspanyol ressam Dalí tarafından yapıldı. Popüler kültürde sıkça atıfta bulunulan bu tablo kimi zaman Belleğin Azmi kimi zaman Eriyen Saatler olarak geçer.
Bakar bakmaz gizli anlamlarla dolu olduğu kolayca anlaşılan Belleğin Azmi tablosunda ortadaki figürün Dali’nin self portresi olduğu düşünülüyor. Garip şekilli figürün üstünde erimiş gibi duran bir saatin benzerlerini ölü ağacın dalında ve ağacın altındaki dikdörtgenimsi yerde de görüyoruz. Karınca ve sinekler, ölmüş de çürüyen bir canlıymış gibi saatlerin etrafına akın ediyor. Dakik ve metalik nesneler olan saatleri organik ve yok olabilir şekilde sunan Dali, bir çeşit çelişki oluşturuyor. Bu saatler uzay ve zamanın somut sembolü. Tablodaki gibi ‘erimeleri’, insanlığın durağan evrensel düzen algısının nasıl çöktüğünü ifade ediyor.
Kendisi gibi hikayesi de ürkütücü: Saturn Devouring his Son (Çocuklarını Yiyen Satürn)
- Sanatçı: Francisco Goya
- Yılı: 1819-1823
- Sergilendiği yer: Prado Müzesi, Madrid
Görür görmez insanı dehşete düşüren Çocuklarını Yiyen Satürn tablosunun ortaya çıkma hikayesi de en az kendisi kadar ürkütücü. İspanyol ressam Francisco Goya, zamanında evinin duvarlarındaki sıvaların üstüne Kara Resimler adlı bir resim serisi çizmiş. Çocuklarını Yiyen Satürn de o tablolardan biri. Goya’nın ölümünün üzerine resimler tuvale aktarılmış ve o günden beri Madrid’deki Prado Müzesi’nde sergileniyor.
İnsan her gün bakacağı duvarlara neden bu tarz resimler çizmek ister ki?
Çocuklarını Yiyen Satürn tablosundaki adam, Roma mitolojisinde geçen ve çocuklarından birinin kendisini devireceğine inanan tanrı Satürn. Mitolojik anlatıya göre Satürn, bu korkusu yüzünden çocuklarını doğar doğmaz yemiş. Tabloda da çocuklardan birini yediği ana şahitlik ediyoruz.
Hikayesi konusunda fikir birliği yok: Primavera
- Sanatçı: Sandro Botticelli
- Yılı: 1470’lerin sonu, 1480’lerin başı
- Sergilendiği yer: Uffizi Galerisi, Floransa
Sanat eleştirmenlerinin “hakkında en fazla konuşulan, en tartışmalı tablolardan” dediği Primavera tablosu, Venüs’ün Doğuşu tablosu gibi Botticelli’ye ait. Botticelli, 14-17. yy arasında Floransa’da yaşayan meşhur ve güçlü olan Medici ailesi için çalışan bir ressamdı. Dolayısıyla Primavera tablosunun Medici ailesinden birilerinin evliliği için yapıldığına dair düşünceler var. Tabloyu tartışmalı kılan şey, hikayesi konusunda fikir birliğine varılamaması. Tabloda klasik mitolojiden aşina olduğumuz bir grup figür resmediliyor ancak bu figürleri bir araya getiren şeyin ne olduğu, neden orada oldukları bilinmiyor.
Tabloya baktığımızda, ortada Roma tanrıçası Venüs’ü görüyoruz. Venüs’ün tabloda olması, o zamanlar Floransa’da klasiklere duyulan ilgiyle alakalı. Venüs’ün arkasında gözleri bağlı şekilde (Venüs’ün oğlu) aşk tanrısı Cupid’i görüyoruz. Cupid’in altındaki ağacın Venüs’ü korurcasına kemer biçimli olduğunu fark edeceksiniz. Bu, tanrıçanın tablodaki ayrıcalıklı konumunu ifade ediyor.
En sol tarafta Mayıs ayı tanrısı Merkür, kış bulutlarını uzaklaştırmak için bir sopa taşıyor. Merkür’ü kanatlı sandaletlerinden tanımak da mümkün. Onun sağında, Üç Güzeller (Three Graces) yer alıyor. Bu üç kadın mitolojide bekaret, güzellik ve sevgi olmak üzere üç dişi erdemi temsil ediyor. Cupid’in okunu Üç Güzeller’e yöneltmiş olması, evlilik fikrini güçlendiriyor.
Sağ tarafta aralarında batı rüzgarı tanrısı Zephyrus ile tuttuğu Chloris adlı nemf (su perisi) bulunan bir başka grup var. Zephyrus Chloris ile evlendikten sonra bahar tanrıçası Flora’ya dönüşüyor. Burada Flora’yı elbisesinin eteklerine topladığı çiçekleri serpiştirirken görüyoruz. Bu, hem doğurganlığı hem de baharı temsil ediyor. Bütün şekilde ele aldığımızda, Primavera barındırdığı tanrılar/tanrıçalar ve anlattıklarıyla gerçekten de evlilik üzerine yapılmış bir tablo gibi görünüyor.
Kurtarılamayan kazazedeler: The Raft of Medusa (Medusa’nın Salı)
- Sanatçı: Théodore Géricault
- Yılı: 1818-1819
- Sergilendiği yer: Louvre Müzesi, Paris
Géricault’nun 27 yaşında tamamladığı Medusa’nın Salı, Fransız Romantizm akımının en önemli eserlerinden biridir. Tablonun adını duyunca aklınıza Yunan mitolojisindeki yılan saçlı figür gelmiş olabilir ama bu tablodaki başka bir Medusa.
Afrika açıklarında yol alan bir Fransız donanma gemisi olan Medusa, 2 Temmuz 1816 tarihinde Moritanya’da kıyıya oturdu. Üç günlük kurtarma çabalarının ardından tayfa ve yolcular geminin altı küçük sandalıyla kurtulmaya çalıştı. Ancak 400 kişiyle yola çıkmış olan gemi, sadece 250 kişiyi kurtarabilecek kapasitede sandala sahipti. Sonuç olarak, 146 erkek ve 1 kadın ağaçtan yapılmış bir sala bindi.
Sadece bir paket bisküvi, iki fıçı su, birkaç fıçı şarap olan salda insanlar 13 gün boyunca cehennemi yaşadı. Şartların güçlüğü, saldakilerin sıkça kavga etmesine; kimilerinin denize atılmasına kimilerinin kendini denize atmasına ya da canlı canlı yenmelerine sebep oldu.
Nihayet saldakiler kurtarıldığında sadece on beş kişi kalmıştı. Bu olay, kazazedeleri kurtarma anlamında hükümetin yeterince hızlı hareket etmediği gerekçesiyle büyük yankı buldu.
X-ray’den geçirilen tablo: La Vie (Hayat)
- Sanatçı: Pablo Picasso
- Yılı: 1903
- Sergilendiği yer: Cleveland Sanat Müzesi, Cleveland
Picasso’nun büyük ölçüde mavi tonların hakim olduğu resimler yaptığı Mavi Dönem’ine ait Hayat tablosu, kollarında bebeğini tutan bir annenin karşısında duran çıplak bir çifti resmediyor. Stüdyo olduğu her halinden belli olan mekanda resmin içinde iki resim görüyoruz. Üsttekinde birbirine sarılmış çıplak bir çift, alttakinde yalnız başına çıplak biri var.
Sanat uzmanları tarafından üzerine epeyce çalışılan ve hatta X-ray’den geçirilen bu tablo hakkında kesin olarak bilinen bir şey var: Picasso’nun difteriden ölen kız kardeşinden ilham alan Last Moments (Son Anlar) tablosunun üzerine yapılmış olması.
X-ray’ler, tablodaki erkek figürün aslında self-portre olduğunu da ortaya koyuyor. Ancak belli ki Picasso karar değiştirip erkek figürü arkadaşı Carlos Casagemas olacak şekilde güncellemiş. Casegamas, 1901’de intihar ederek hayatına son vermiş biri. Bu trajik Picasso’yu öyle etkilemiş ki Casagemas’ın Ölümü ve Casagemas’ı Gömmek adlı iki tablo daha yapmış. Casagemas, gönlünü karşılık alamadığı birine kaptırmıştı. Germaine adlı bu kadını öldürmek üzere kafasına silah dayayan Casagemas, silahı son anda çevirip kendini vurarak intihar etmiş. Casagemas’ın yaşadığı ve onu ölüme sürükleyen tarifsiz acı, Hayat tablosunun ilhamı olmuş. Çıplak adamın yanındaki kadın büyük olasılıkla Germaine. Göz teması olmamasına rağmen o yöne doğru işaret ettiği kişi muhtemelen asla var olmayacak anne ve bebek…
Wyeth'in ilham perisi: Christina’s World (Christina’nın Dünyası)
- Sanatçı: Andrew Wyeth
- Yılı: 1948
- Sergilendiği yer: New York Modern Sanat Müzesi
Christina’nın Dünyası, doğumundan 70 sene sonra dahi sanat severleri büyülemeye devam ediyor. Tabloda yerde oturur gibi duran ve yüzünü göremediğimiz kadın, sanatçı Andrew Wyeth’in komşusu ve ilham perisi olan Anna Christina Olson.
Olson’ın sanatçının ilham perisi olduğunu söylememizin sebebi, Wyeth’in üç diğer tablosunda daha kadını görmemiz. Olson gençken kaslarını etkileyen bir hastalığa yakalanmış. Bu yüzden yürüme yetisini kaybetmiş. Tekerlekli sandalye kullanmayı da reddeden kadın, tıpkı tabloda görüldüğü gibi sürünerek hareket ediyormuş.
- Forrest Gump, 1993
Yazlık evinin penceresinden dışarı bakarken kimi zaman tarlalarda sürüklenen komşusunu gören Wyeth, tablonun ilhamını buradan bulmuş. Tom Hanks’in meşhur filmi Forrest Gump’ı izlediyseniz, Jenny’nin bir sahnede eve döndüğünde kendini yere atıp Olson’ın pozunu tersten verdiğini fark etmiş olabilirsiniz.
15. yüzyılda zengin bir çift: Arnolfini Portrait (Arnolfini'nin Evlenmesi)
- Sanatçı: Jan van Eyck
- Yılı: 1434
- Sergilendiği yer: National Gallery, Londra
Hollandalı üstat Jan van Eyck tarafından yapılan bu resimdeki şık giysili çiftin Brugge’de yaşayan varlıklı İtalyan Giovanni di Nicolao di Arnolfini ile eşi Costanza Trenta olduğu düşünülüyor.
Evlerinde el ele tutuşmuş bu çift ve bulundukları ortam, 15. yüzyıl evlilik rollerini simgeliyor. Tahmin edeceğiniz üzere 15. yüzyıl erkeklerin işe gidip para kazandığı, kadınların sadece evle alakalı sorumluluklarla meşgul olduğu bir dönemdi. Çiftin giydiği kıyafetler de sosyal statülerini ve zenginliklerini yansıtıyor. O zamanlarda kürk, oldukça lüks bir şeydi ve yasalar sadece yüksek kesimin kullanmasına izin veriyordu.
Van Eyck, tabloya dahil ettiği küçük ama etkili detaylarla (çiftin bileklerine taktığı birbirinin aynısı altın ve gümüş bileklikler, kadının duvağının etrafındaki detaylı işlemeler, pencere kenarındaki pahalı portakallar) güçlü mesajlar veriyor. Tüm bu detaylar, çiftin sadece zengin değil aynı zamanda paralarını bu şekilde bir sanat eserine harcamaya karar verecek kadar eğitimli olduğunu gösteriyor.
Wood'u ünlü yapan o tablo: American Gothic (Amerikan Gotiği)
- Sanatçı: Grant Wood
- Yılı: 1930
- Sergilendiği yer: Şikago Sanat Enstitüsü, Şikago
Bu tabloyu daha önce görmüş olabilirsiniz çünkü en meşhur Amerikan tablolarından biri. Grant Wood bu tablonun ilhamını küçük ahşap bir çiftlik evi gördüğünde bulmuş. Uzun yıllar ilhamı Avrupa’da arayan sanatçı Grant Wood, kendisini üne kavuşturacak tablonun fikrini eve döndüğünde bulabilmiş. Amerikan Gotiği, Büyük Buhran döneminde (1929-39 yılları arasında yaşanan ve dünyanın şahit olduğu en kötü ekonomik çöküş) çiftçi olmanın nasıl bir şey olduğunu betimliyor. Yaygın kanının aksine resimdekiler karı-koca değil; baba ve kız.
En bilinenlerden biri daha: Girl with a Pearl Earring (İnci Küpeli Kız)
- Sanatçı: Johannes Vermeer
- Yılı: 1665
- Sergilendiği yer: Mauritshuis, Hague
Vermeer’in İnci Küpeli Kız tablosu oldukça popüler ve sıkça karşımıza çıkan tablolardan biri. Tablodaki genç kadının kim olduğuna dair net bir bilgimiz yok. Sanatçının kızı ya da sevgilisi olduğu öne sürülüyor ama kesin olarak bilinmiyor.
Aslında tabloda önemli olan kişinin kim olduğu da değil. Karanlık ve bulanık bir arka plana sahip olan tabloda ilk bakışta dikkati çeken şey modelin bakışları, ifadesi, yüz hatları. Modelin yüzünü yumuşak şekilde tasvir eden Vermeer’in figür oluşturmak için çizgilerden ziyade ışıktan faydalandığını görüyoruz. Aynı şekilde genç kadının dudaklarında ve küpesinde gördüğümüz yansımalar, farklı yüzeylerde ışığın etkilerini göstermek için yapılmış. Dolayısıyla İnci Küpeli Kız, resmedilen kişinin kimliği değil sanatçının yetkinliğini göstermesi açısından önem taşıyor.
Doğayı harika bir şekilde yansıtan: Ophelia
- Sanatçı: Sir John Everett Millais
- Yılı: 1851-52
- Sergilendiği yer: Tate Britain, Londra
Britanyalı ressam Sir John Everett Millais tarafından yapılan bu tablo, William Shakespeare’in Hamlet oyunundaki Ophelia karakterini Danimarka’daki bir nehirde boğulmadan önce şarkı söylerken tasvir ediyor.
Bu tablo, doğayı olduğu gibi aktarabilme konusundaki başarısı; güzelliği ve Salvador Dali, Peter Blake, John William Waterhouse gibi birçok ressamı etkilemesi açılarından önemli.
ABD tarihinin en büyük sanat eseri hırsızlığına kurban gitmiş: The Storm on the Sea of Galilee (Celile Denizi'nde Fırtına)
- Sanatçı: Rembrandt van Rijn
- Yılı: 1633
- Sergilendiği yer: Kayıp
Celile Denizi’nde Fırtına tablosu birçok açıdan ilginç bir tablo. Rembrandt’ın deniz manzarası resmettiği tek tablosu olma özelliğine sahip olan bu tablo, 1990 yılında sırra kadem bastı. Çünkü ABD’de sergilendiği Isabella Stewart Gardner Müzesi’nden çalındı. Rembrandt’ın meşhur tablosuyla birlikte 12 tane daha eser çalınmıştı. Olay, ABD tarihindeki en büyük sanat eseri hırsızlığı olarak kaydedildi.
Bu meşhur tablo, İncil’de geçen, Hz. İsa’nın Celile Denizi’nde yaşanan bir fırtınayı dindirme hikayesini kitapta anlatıldığı gibi betimliyor.
Vincent van Gogh'un otoportresi: Self-Portrait with Bandaged Ear (Bandajlı Kulak ile Otoportre)
- Sanatçı: Vincent van Gogh
- Yılı: 1889
- Sergilendiği yer: Courtauld Galerisi, Londra
Vincent van Gogh’un kendi sol kulağını kestiğini duymuşsunuzdur. Bu tabloda da ressamın kendi stüdyosunda otoportresini betimliyor. Ancak dikkat ederseniz tabloda van Gogh’un sol kulağının değil sağ kulağının sarılı olduğunu göreceksiniz. Bu, sanatçının çizim yaparken baktığı aynadaki yansımasının tersine dönmesiyle alakalı.
Şiddet ve kaosu aktaran: Guernica
- Sanatçı: Pablo Picasso
- Yılı: 1937
- Sergilendiği yer: Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Müzesi, Madrid
Sanat eleştirmenleri tarafından tarihin en çarpıcı savaş karşıtı tablolarından biri olarak değerlendirilen Guernica, Picasso’nun en meşhur tablololarından biri. Picasso, Guernica’yı Nazi Almanyası ve İtalyan Faşizmi’nin İspanya’daki Guernica şehrini bombalaması üzerine yaptı. Siyah, beyaz ve gri renklerle oluşturulan tablo, şiddet ve kaosun insanlara ve hayvanlara yaşattığı tarif edilmez acıyı gözler önüne seriyor.
'Doğanın içinden bir çığlık hissettim': The Scream (Çığlık)
- Sanatçı: Edvard Munch
- Yılı: 1893
- Sergilendiği yer: Munch Müzesi, Oslo
Yaygın bilinen adıyla Çığlık tablosu, modern yaşamın yarattığı aşırı baskıya en ilkel tepkimiz olarak yorumlanır. Norveçli ressam Edvard Munch, tablonun hikayesini şu sözlerle ifade ediyor:
“Bir akşam yolda yürüyordum. Bir yanımda şehir öteki yanımda fiyortlar vardı. Yorgun ve halsiz hissediyordum. Durdum ve fiyortlara doğru baktım. Güneş batarken bulutların rengi kan kırmızısına dönüyordu. O an doğanın içinden bir çığlık hissettim. Sanki o çığlığı gerçekten duymuştum. Bu resmi çizdim, bulutları da gerçek kan gibi çizdim.”
Bu meşhur tablo da 1994 yılında sergilendiği sanat galerisinden çalınmış ancak daha sonra bulunmuş. Darısı Rembrand’ın Celile Denizi'nde Fırtına tablosunun başına.
Tarihin en pahalı tablosu: Salvator Mundi
- Sanatçı: Leonardo da Vinci
- Yılı: 1500
- Sergilendiği yer: Hiçbir yer
‘Saviour of the World’ (Dünyanın Kurtarıcısı) ifadesinin Latincesi olan Salvator Mundi tablosuyla ilgili pek çok ilginç detay var. Öncelikle, tablonun 2017’de 450 milyon dolara satılarak tarihin en pahalı tablosu haline geldiğini söyleyelim. Tabloyu Leonardo da Vinci’nin yaptığı düşünülüyor ancak sanat dünyasında Salvator Mundi’nin Leonardeschi (Leonardo da Vinci etkisiyle çalışan bir grup ressam) tarafından yapıldığını düşünenlerin sayısı da azımsanamayacak kadar çok.
Tablonun 2018'de Louvre Abu Dhabi'de sergilenmeye başlanması planlanıyordu ancak açılış iptal edildi. Şu an Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Selman'a ait olan tablonun tam olarak nerede olduğu bilinmiyor. 2019’da çıkan bir haber, Muhammed bin Selman’ın lüks yatında saklandığını ve Al-Ula’da açılacak sanat merkezi için bekletildiğini öne sürmüştü. Yine 2019’dan bir habere göre tablo İsviçre’deki bir depoda olabilir. Tabloda Hz. İsa, sağ eliyle haç işareti yapıp sol elinde Dünyanın Kurtarıcısı rolünü simgeleyen gökküreyi tutuyor.