Bir Grup İnsanın 40 Gün Karanlık Mağaraya Kapatıldığı Deneyin Şaşırtan Sonuçları

Adaptasyon konusunda yeryüzünde insan türünün eline su dökecek bir canlı türü yok. Peki, acaba bunu nasıl başarıyoruz? Bildiğimizin dışında ve farklı ortamlara nasıl adapte olduğumuzu daha iyi anlamak için Deep Time adlı bir deney yapıldı. Gelin detaylarına bakalım.

15 gönüllü, doğal ışık ve saat olmaksızın 40 gün boyunca Pirene Dağları’ndaki bir mağarada yaşadı. “Sebebi neydi ki?” dediğinizi duyar gibiyiz. Araştırmacı, yazar ve kaşif Christian Clot, Deep Time deneyi adı verilen bu deneyin detaylarını açıkladı.

Neden böyle bir işe kalkıştılar?

Adaptasyon. Deep Time deneyinin temel amacı adaptasyonu araştırmaktı. Yani yeni durumlara, yeni çevrelere ve yeni olaylara nasıl adapte olduğumuzu. Fransa ya da İngiltere’de genelde hayatları tekdüze ilerleyen insanların, durumlar bir şekilde değiştiğinde nasıl hızlıca adapte olabileceğini araştırmak istediler.

En basitinden bir örnek vermek gerekirse, COVID-19 salgınının hayatımızda ne kadar çok şey değiştirdiğini düşünün. Neredeyse tüm insanlık için çok zor bir süreçten geçmeye başladık. Mecburen evlere kapandığımız süreçte hangimiz “Bugün günlerden neydi ya?” veya “Acaba bugün yemek yemiş miydim?” şeklinde kafa karışıklığı yaşamadık ki? İşte bu yüzden Clot ve ekibi zaman kavramını araştırmak için bir deney hazırladı. Saat kavramı da dahil olmak üzere dış dünyayla hiçbir bağlantı kalmayacak şekilde bir grup insanı mağaraya yerleştirdiler. Bakalım ortaya ne gibi şaşırtıcı sonuçlar çıktı.

İlk günler nasıldı?

Gönüllüler, Deep Time deneyinin ilk günlerinin oldukça rahatsız edici geçtiğini söylüyor doğal olarak. Çünkü birdenbire uyanıp gece mi gündüz mü olduğunu anlayamıyorlardı. Düşünsenize, içinde bulunduğumuz modern dünyada genelde uyanınca ilk yaptığımız şey elimizi telefona atıp saate bakmak oluyor. Deep Time deneyindeki katılımcıların ne telefonu ne saati ne de Güneş’in konumunu görme imkanı olduğu için ne kadar süre uyuduklarını anlamaları imkansızdı. Dolayısıyla bir noktadan sonra saatin kaç olduğunu tahmin etmeye çalışmanın bir anlamı kalmıyor.

Yedi gün kadar geçtikten sonra gönüllüler kendilerine bazı hedefler koyup zamanı düzenleme biçimlerini biraz değiştirmeye çalıştı. Bunu başardıktan sonra işler biraz daha kolaylaşmış. Ancak yaklaşık 10 gün daha geçtikten sonra aşırı bir yorgunluk hali yaşanmış.

Gönüllülerin adapte olma hızı şaşırtıcıydı

Haberimizin başlarında adı geçen araştırmacı Christian Clot, 1960-70’li yıllarda yapılan uyku deneyleri hakkında detaylı bilgiye sahip olduğu için Deep Time deneyi için başlangıçta endişeliydi. Ancak tecrübelerden yola çıkarak, insanları zor durumlara adapte etmek için en mantıklı şeyin grup halinde olmalarını sağlamak olduğunu biliyordu. Üstelik sadece grup olmak da yeterli değildi, çeşitlilik de lazımdı. O yüzden Fransa’nın çeşitli yerlerinden ve farklı sosyal sistemlerden gelen gönüllülerle bir grup oluşturdu. Çeşitlilik aranmasının sebebi, mağarada bir sorun yaşandığında insanların olabildiğince farklı çözümler sunmasını sağlamaktı.

Doğal olarak zaman algısı değişti

Her insan kendi uyku ritmine sahip. Bunu gönüllülerin bir kısmının günde sadece birkaç saat uyuyup bir kısmının daha fazla uyumasından da anlamak mümkün. Deep Time deneyinin sonunda gönüllüler mağaradan çıktıklarında şok oldular. Çünkü mağarada 40 gün geçirmiş olmalarına rağmen 30 gün geçirdiklerini sanıyorlardı. Böylece dış dünyanınkinden tamamen farklı bir ritme girdiklerini anladılar.

Christian bu durumun daha önce gözlemlenmemiş bir durum olduğuna dikkat çekiyor. Ancak buna neyin sebep olduğunu anlamak için deneyin tekrarlanması gerekiyor. Böylece dış dünyadaki gerçek zamanla Deep Time deneyindeki kişilerin hissettiği zaman arasındaki büyük farkın sebebi anlaşılacak. Ancak görünen o ki ritmimizi belirleyen şey biyolojimiz değil de insanlarla vakit geçirme ve bir arada olma ihtiyacımız.

Acaba saat ve zaman çizelgelerinden uzak olmak nasıl bir duyguydu?

Modern hayatın beraberinde getirdiği sürekli bir şeylere yetişme telaşı olmasa siz nasıl hissederdiniz? Deep Time deneyi gönüllüleri saati takip etme zorunluluğu olmadığı için kesinlikle çok daha özgür hissettiklerini söylüyor.

Deep Time deneyinde hangi veriler kaydedildi?

Deep Time deneyinde üç farklı tür veri kaydedildi. İlk tür veri biyolojik veriydi. Gönüllüler mağaranın ısısını ölçüp kan ve doku örnekleri topladı. Ayrıca uykularını da takip ettiler. İkinci tür veri bilişsel veriydi. Mağaradakiler algı ve karar alma vb. ölçmek için testler yaptı. Yanlarında beyin aktivitesini ölçmek için elektroensefalografi vardı. Ayrıca mağaraya girmeden önce ve sonra MR çekildi. Kaydedilen diğer bir veri, duygular ve duyguların deney boyunca nasıl geliştiğiydi. Bunlar karar alma mekanizmasında önemli rol oynayan şeyler. Ancak duyguları ölçmek için bir cihaz yok ne yazık ki. O yüzden gönüllülerin terleme tepkisini ölçmek için cilt sensörleri ve kalp ritminin yükseldiğini tespit etmek için kalp atışı sensörleri kullanıldı. Bütün bunların yanı sıra mağarada geçirdikleri 40 gün boyunca neler hissettiklerini anlamak için çok sayıda anket yapıldı.

Aslında ortamda bir de dördüncü faktör vardı: mağara. Deney için mağaranın seçilmesinin sebeplerinden biri, bir tür merak duygusu uyandırmasıydı. Söz konusu adapte olmak olunca, güzellik (bir şeyleri keşfetme ve çevreyle etkileşime geçme konusundaki heyecan) oldukça önemli oluyor. Bu anlamda diğer uyku deneylerinde eksik olan şey macera duygusuydu.

Aynı gönüllüler başka bir yere gönderilecek

Şu anda Deep Time deneyinden elde edilen verileri inceleyen en az 12 ekip var. Araştırmacılar bir tane daha Deep Time deneyi yapma konusunda kararlı. Bakalım bir şeyler tamamen farklı mı olacak? Ya da sonuçlar aynı mı çıkacak? Deneyi önümüzdeki sene tekrarlayacaklarını belirten araştırmacılar, bu sefer aynı gönüllüleri mağara yerine bir yağmur ormanı ya da çöle gönderecek. Böylece insanların adapte olmasını sağlayan en önemli unsurun çevre mi yoksa hangi ortamda olursa olsun insanların aynı şekilde mi adapte olduğu incelenecek. Acaba insanlık olarak farklı farklı çevrelere karşı farklı adapte olma şekillerimiz mi var? Bu deneyi takip etmek epey keyifli olacak çünkü ilk kez aynı grup üzerinde farklı ortamlarda deney yapılacak. Bakalım gönüllüler ve beyinleri nasıl adapte olacak…