Elektrik, Nasıl Oldu da İnsanlığa Çağ Atlattı? Dünden Bugüne Film Gibi Hikayesi

Elektriksiz bir zamanda hiç yaşamamış bizler için elektriğin henüz olmadığı, daha doğrusu kullanılamadığı zamanlar kulağa sanki bir efsaneymiş gibi geliyor; ancak her bilimsel keşfin olduğu gibi elektriğin de bir hikayesi var. Bu yazımızda on dakikalığına kesildiğinde bile aklımızı kaybetmemize sebep olan elektiriğin tarihçesini sizler için mercek altına aldık.

Hiç durup da “Ya bu elektrik olmasaydı ne yapardık acaba? “ diye düşündüğünüz oldu mu? Bu soru eminim ki bir kez olsun gece karanlıkta yatağımızda yatıp boş boş tavanı izlerken aklımızı kurcalamış ya da arkadaş sohbetlerimize konu olmuş; bu sohbetler de her seferinde "İyi ki varsın elektrik! " diyerek son bulmuştur. Doğruya doğru, varlığı hayatın her köşesinde olan elektriğe tüm insanlık olarak öylesine bağımlıyız ki, en ufak bir elektrik kesintisinde bütün hayat durmuş gibi tepki verebiliyoruz.

Peki, keşfedildiği zamandan bu yana en az yemek ve su kadar temel bir ihtiyacımız haline gelmiş olan elektriği kimin bulduğunu biliyor musun? Hayır mı? O halde gelin elektriğin uzun tarihçesinde birlikte bir yolculuğa çıkalım.

İnsan yapımı bir icat değil, doğal bir güç 

Öncelikle şu konuda bir anlaşalım- elektriği kimse icat etmedi; çünkü elektrik zaten doğada kendiliğinden var olan bir güç. Tabii bu harika doğal gücün keşfedilmesi ve nasıl kullanılacağının anlaşılması gerekiyordu. Elektriği keşfeden kişinin kim olduğuna gelecek olursak; çoğu yerde Benjamin Franklin’in adı geçse de, Franklin’in deneyleri sadece yıldırım ve elektrik arasındaki ilişkiyi kapsadığı için bu konunun bir tık şaibeli ve tartışmaya açık olduğunu söyleyebiliriz. 

Uçurtma uçurmak için en iyi (!) günü seçen adam: Benjamin Franklin

Birçoğumuzun 100 doların üzerindeki kişi olarak tanıdığı Benjamin Franklin, yaşadığı dönemin çok daha ilerisinde bir zekaya sahipti. Aralarında bifokal gözlüğün de bulunduğu birçok icadın ardındaki isim olan Franklin'in ilgisi, tarih 1700’lü yılları gösterdiğinde ise elektrik bilimine kaydı. Bu noktaya kadar bilim insanları sadece statik elektriği biliyor ve bunun üzerine deneyler yapıyordu; ancak Benjamin Franklin işleri bir adım -oldukça büyük bir adım- ileriye taşımak üzereydi.

 

Franklin’in fikrine göre elektriğin pozitif ve negatif elementleri vardı ve elektrik bu elementler arasında akmaktaydı. Franklin ayrıca yıldırımın da bu bahsettiğimiz elektrik akışının bir ürünü olduğuna inanıyordu. 1752’ye geldiğimizde Franklin ünlü uçurtma deneyini uygulamaya koydu. Yıldırımın da bir elektrik çeşidi olduğunu kanıtlamak için bir uçurtmanın ipine metal bir anahtar koydu ve fırtınalı bir günde bu uçurtmayı uçurdu. Tıpkı tahmin ettiği gibi, fırtına bulutlarındaki elektrik önce uçurtmaya, oradan da ipten geçerek Franklin’e ulaştı ve ona kelimenin tam anlamıyla ‘hayatının şoku’nu verdi. Açıkçası bu deneyden sağ çıktığı için Franklin ayrı bir tebriği hak etmiyor da değil. 

Hikayenin buraya kadar olan kısmını birçoğunuz daha önce duymuş olabilirsiniz, peki ya öncesi? Benjamin Franklin elektriği keşfeden ilk kişi miydi?  

Çömlekten batarya ve reçineden statik elektrik elde etmek: 2000 yıl önce elektrik

Elektriğin keşfi ardındaki asıl gerçek, uçurtma uçuran bir adamdan biraz daha karışık. Karışık derken, bizi tarihte 2000 yıl geriye götürecek bir karışıklıktan bahsediyoruz. 

Bilim insanları, antik çağda yaşayan insanların elektrik üzerine deneyler yürütmüş olabileceğine dair çok güçlü bir kanıt keşfettiler. 1936 yılında içinde bakır tabakalar, kalay alaşımı ve demir çubuk bulunan bir kil çömleğin keşfi; ilk bataryaların 2000 yıl önce Romalılar tarafından icat edilmiş olabileceğine işaret ediyor. Benzer cihazlar Bağdat yakınlarındaki bir arkeolojik kazı alanında da bulunmuştu ki bu, Perslerin de Romalılar gibi erken dönem batarya formlarını kullanmış olabileceği anlamına geliyor. 

“İyi tamam batarya icat ettiler de, e ne yaptılar bu bataryalarla? “ diye sorduğunuzu duyar gibiyim. O zamanın insanları bu çömlek-bataryaları sirke gibi asidik bir çözeltiyle doldurularak elektrik akımı yaratmak için kullanmış olabilir; ancak kimsenin bu cihazın ne için kullanıldığına dair kesin bir fikri yok. Bu yine de insanların Benjamin Franklin’den bayağı bir önce elektrik hakkında bilgi sahibi olabileceği gerçeğini değiştirmiyor. 

Buna ek olarak bir de, milattan önce 600’lü yıllarda Antik Yunanlar'ın, fosilleşmiş ağaç reçinesi olan kehribarı kürke sürterek ‘statik elektrik’ olarak bilinen tepkimeyi ortaya çıkardıkları gerçeği var. Görünüşe göre Antik Yunanlar, felsefik konular üzerine kafa yormaktan zaman buldukça elektrik üzerine de deneyler yapıyormuş! 

'Electricus'tan 'Electricity'e: Elektrik kavramını ilk kullanan kişi kimdi?

Zamanda biraz ileriye atlayıp 1600 yılına geldiğimizde ise bu sefer karşımıza elektrikle ilgilenen başka bir isim çıkıyor: William Gilbert. 

İngiliz bir fizikçi olan Gilbert; belli maddelerin sürtüşmesiyle ortaya çıkan gücü tanımlamak için Latin bir kelime olan “electricus”u kullanarak elektrik ve manyetizmayı inceleyen bilimin temellerini atmış oldu.  

Bundan birkaç yıl sonra ise William Gilbert’ın çalışmalarından etkilenen bir diğer İngiliz bilim insanı Thomas Browne, aynı konu üzerine daha detaylı kitaplar yazdı ve Gilbert’ın çalışmaları üzerine olan araştırmaları için de “electricity”, yani elektrik kelimesini kullandı. Böylece bu iki bilim insanı, elektrik kavramını kullanan ilk insanlar olarak adlarını tarihe altın harflerle yazdırmış oldu. 

İlk elektrik iletimini gerçekleştiren isim: Alessandro Volta

Bu noktadan sonra 1752’de Benjamin Franklin geliyor ki ondan zaten bahsettik. O zaman biraz daha ileriye gidelim. 

Sırada, adını illaki duymuş olduğunuz İtalyan fizikçi Alessandro Volta var. Volta, bazı kimyasal reaksiyonlar sonucunda elektrik oluşabileceğini keşfetti ve takvim yaprakları 1800’ü gösterdiğinde devamlı elektrik akımı üreten ilk batarya olan ‘voltaik pil’i inşa ederek, sabit bir elektrik yükü akışı yaratan ilk kişi olma unvanını kaptı. 

Buna ek olarak Volta, pozitif ve negatif yüklü konektörleri birbirine bağlayıp içlerinden voltaj olarak da bilinen bir elektrik yükü geçirerek ilk elektrik iletimini yaratmış oldu. 

Faraday, Edison, Swan ve Tesla: Elektriğin dört atlısı

Michael Faraday’in, elektrik akımı üretme sorununu sonsuza dek ortadan kaldıran elektrik dinamosunu yaratmasıyla 1831 yılında elektrik, teknolojide kullanıma uygun hale geldi. Faraday’in oldukça ‘ham’ diyebileceğimiz bu icadında, bakır telden bir bobinin içinde hareket ettirilmesiyle telden akan küçük bir akım yaratan bir mıknatıs kullandı ve 1978 yılı civarında ayrı ayrı kendi ülkelerinde akkor flamanlı ampulü icat etmiş olan Amerikalı Thomas Edison ve İngiliz bilim insanı Joseph Swan için kapıyı aralamış oldu. Aslında bu iki adam, ampulü icat eden ilk insanlar değillerdi; ancak yarattıkları flamanlı ampul, sönmeden saatlerce yanabilen ilk pratik ampuldü. 

Swan ve Edison daha sonralarda güçlerini birleştirerek ilk pratik flamanlı lambayı üretmek için ortak bir şirket kurdular ve Edison, doğrudan akım sistemini (DC) kullanarak 1882 yılının Eylül ayında New York’un ilk sokak lambalarının yanmasını sağladı ve o zamandan beri de şehrin sokakları hiç karanlık olmadı. 

1800’lerin sonları ve 1900’lerin başında ise hepimizin aşina olduğu bir isim, elektriğin Gandalf’ı diyebileceğimiz Sırp mühendis ve mucit Nikola Tesla, ticari elektriğin doğuşuna önemli katkılarda bulundu. Bir dönem Edison ile çalışan Tesla, daha sonralarda elektromanyetizma alanında çığır açıcı gelişmelere imza attı. Tesla ayrıca Alternatif akım (AC), AC motorlar ve çok fazlı dağıtım sistemi üzerine olan çalışmaları ile de ünlüdür. 

Elektriğin günümüze evrimi

Daha sonra, Amerikalı bir mucit ve sanayici olan George Westinghouse, Tesla’nın alternatif akım üreten patentli motorunu satın alıp geliştirdi ve Tesla ve diğer bilim insanlarının bu çalışmaları sayesinde Amerikan halkı, elektriğin geleceğinin DC’de değil AC’de olduğuna ikna oldu. 

Elektriğin bugün bildiğimiz haline gelmesinde, hepimizin isimlerini lise yıllarındaki fizik derslerinden hatırlayacağı İskoç mucit James Watt, Fransız matematikçi Andre Ampere ve Alman matematikçi ve fizikçi Georg Ohm’un katkıları da oldukça fazla. 

Uzun lafın kısası, elektriğin keşfini sadece tek bir kişiyle ilişkilendirmek doğru değil. İnsanlık, elektriğin varlığının asırlardır farkındayken, ticari ve fiziksel gelişiminde rol alan birçok büyük beyin var. Günlük hayata ilk uyarlanışından bu yana vazgeçilmez bir parçamız haline gelen elektrik birdenbire yok olsaydı ne olurdu düşünmek bile istemiyoruz açıkçası. Sahi, ne olurdu acaba? Elektriğin birden yok olduğu dünyada geçen "Işıklar Sönerse" öykü serimize de buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.