Disney yeni bir Marvel filmine ait fragman yayınladığında milyonlarca insan bunu konuşuyor, Apple yeni bir iPhone ürettiğinde mağaza önlerinde kuyruk oluşuyor. Eğer herhangi bir konuya ilginiz varsa durup düşünün: Bu ilginin peşine düşüp mesela “Aynı filmde 3 Örümcek Adam olacak mı?” teorileri için aslında zihnimizi ne kadar çok ve gereksiz şekilde yorduğumuzu görebilirsiniz…
Tıpkı bir ideolojiye inanmak ve peşinden gitmek gibi markalara, ürünlere, dizi ve filmlere, karakterlerine, fenomenlere aşık olup peşinden gitmek de yüzeysel olarak aslında aynı motivasyona sahip. Çünkü hepimiz, üyesi olduğumuz topluluklar sayesinde sosyal ilişkiler kurabiliyoruz. Eğer bu sosyal ilişkilerin, toplulukların tarih boyunca nasıl büyüyüp geliştiğini anlar, bunu yaparken yeni nesil teknolojileri ve özellikle “veriyi” işin içine dahil ederseniz işin rengi değişiyor.
İnternet ve sosyal medya insanlık tarihi için yeni bir buluş olabilir, ancak sosyal ilişkiler bir buluş değil ve ilk insanlar var olduğundan bu yana gelişiyor… İşte Netflix, bu konuyu öyle iyi anlayıp bir iş modeli haline getirmiş ki her ay kendisine para ödeyen 125 milyonluk dev bir nüfusa sahip. Peki nasıl?
Yaşadığımız ülkede kaç farklı kültür var; 3, 5, 10? Netflix’e göre 125 milyon abonesi tam 2000 ayrı “kültüre” sahip:
Görselde Komedi, Oyunseverler, Spor Hayranları gibi farklı ilgi alanlarını ve kümeleri görüyorsunuz. İşte her şey burada başlıyor...
Netflix için sadece hangi türde film ve dizi sevdiğiniz yeterli değil. Onları hangi sıklıkla izlediğiniz, x2 hıza alıp almadığınız, benzerlerini arayıp aramadığınız gibi onlarca mikro tercihiniz, işte o veri kütüphanelerinde toplanıyor. Ardından gelir düzeyiniz, sahip olduğunuz ideolojik yaklaşımlar, ilişki tercihleriniz üzerinden dahil olduğunuz sosyal topluluklar netleşmeye başlıyor. Bu tanımlamalar sonucunda, haberiniz bile olmadan sizinle aynı özellikleri taşıyan 62.500 kişi arasına giriyorsunuz.
Bir başka deyişle Netflix, her biri ortalama 62.500 kişiye hitap eden 2000 adet “sanal TV kanalını” işletiyor:
Acun’un TV8 ile milyonlara hitap ettiğini düşünce, sadece 62.500 kişiye hitap eden TV kanalı gözünüze ufak görünebilir. Ancak Netflix’in bir internet şirketi olduğunu, yaptığı her işin sonsuz veri kütüphanelerine dayandığını unutmayın.
Netflix’e göre bu kültürlere adına “beğeni topluluğu” yani “taste clusters” deniyor ve bu toplulukların -yüzeysel anlamda- Facebook’ta dahil olduğunuz herhangi bir gruptan hiç farkı yok. Bağımsız girişimci Onur Özcan bu toplulukları ortalama 62.500 izleyicisi olan 2000 farklı TV kanalına benzetiyor. Tabii tüm bu topluluklar eşit parçalara ayrılmak zorunda değil. Örneğin "gençlik dizilerini sevenlerin topluluğu" belki de yüzbinlerce kişiden oluşuyor ve Netflix, sadece bu yüzden hemen her ülkede Aşk 101 benzeri diziler çekiyor.
Bugüne kadar Netflix’in 2000 topluluğundan sadece birinin varlığı kabul edildi: CLUSTER 290
Bizzat Netflix’in ürün stratejisini belirleyen isim Olivia de Carlo tarafından açıklanan CLUSTER 290 topluluğu; Black Mirror, Lost ve Groundhog Day dizilerini seven insanlardan oluşuyor. Ancak bu insanları birbirlerine bağlayan tek şey aynı dizileri sevmeleri değil. Carlo bu durumu şu şekilde açıklıyor:
“Yüzeysel anlamda Groundhog Day ve Black Mirror dizileri arasında hiçbir benzerlik göremeyebilirsiniz. Lost ve Black Mirror için de durum aynı… Ancak tabloya daha genel baktığınızda bu üç dizinin de doğaüstü veya uç noktalarda dolaşan dünyalara sahip olduğunu görürsünüz. Bu şekilde kümeleyince daha anlamlı hale gelir.”
Şimdi bu üç diziyi de seven insanları düşünün. Eğer birbirleriyle tanışma fırsatı olsaydı, konuşacakları ve paylaşacakları ne çok şey olurdu değil mi? Hatta sohbetleri bir süre sonra dizilerden bağımsız hale gelir; Black Mirror üzerine açılan felsefi konulara kayar, tıpkı “Lost’taki gibi bir adaya düşersen ne yaparsın?” soruları birbirini takip ederdi. Hatta bu topluluk içinde tanışan iki insan, rastgele bir ilişkiye kıyasla daha çok mutlu olabilir, evlenebilir ve hatta CLUSTER 290’da bir üye daha kazandırabilir…
Yüzüklerin Efendisi hayranları, Marvel hayranları gibi topluluklar genelde tek bir fikir ardında toplanırlar. Ancak Netflix’in yaptığı şey; Marvel ve Yüzüklerin Efendisi’ni sevenler arasındaki “fantastik dünyalara duyulan ilgiyi” baz alarak, daha büyük, daha geniş topluluklar üretmek. Yeni bir dizi ya da film yayınladığında da olabildiğince geniş topluluklara ulaştırmak.
Netflix’in bu çığır açıcı sosyal mühendisliği gündelik hayatta uygulamak mümkün: Peki nasıl?
Her ay yeni şeyler izlemek için para verdiğiniz bir şirket sizi sizden daha iyi tanıyor, bu sayede sizin (ya da dahil olduğunuz topluluğun) hoşuna gidecek film ve diziler üretiyor. İşe biraz daha şüpheci yaklaşınca hakkımızdaki bilgilerin güvenliği için endişe duymamız da çok normal.
Konuyu Medium’daki köşesine taşıyan yazar Ana Andjelic, şirketlere “Odak noktanızı bir bireye veya onun kim olduğuna değil, onun ilişki ağına kaydırın” diyor. Ancak bunu hepimiz sosyal hayatımıza taşıyabiliriz. Bir kişinin kim olduğuyla değil; ait olduğu toplulukları, bu toplulukların yapısını, dinamiklerini anlarsak onu daha iyi tanıyabilir, hayatımıza nasıl dahil edeceğimize karar verebiliriz.