Dün sizlerle paylaştığımız bir içeriğimizde, TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu'nun yaptığı açıklamalardan bahsetmiştik. Kavcıoğlu o açıklamalarında, gıda fiyatlarındaki yükseliş oranının diğer ülkelere kıyasla hayli yüksek olduğunu belirtmişti. Cumhuriyet'ten Şehriban Kıraç'a konuşan Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF) Başkanı Şemsi Kopuz, adeta bunların daha iyi günlerimiz olduğunu söyledi.
Şemsi Kopuz'un yaptığı açıklamalara göre bitkisel yağ, bakliyat, ekmek ve hayvansal gıda gibi hayatımızı sürdürmek için tüketmek zorunda olduğumuz neredeyse tüm besinlere zam gelecek. Bunun nedeni ise zaten yüksek olan üretim maliyetlerinin hiçbir şekilde düşmeyip, aksine daha da yükselmesi. Üstelik bitkisel yağ gibi bazı besin kaynaklarında dışa bağımlı olunması, dolar kurundaki dalgalanmalar nedeniyle doğrudan hissedilmeye başlayacak.
İşte TGDF Başkanı'nın Türkiye'yi nelerin beklediğine dair açıklaması
Gıda fiyatlarının artmaya devam edeceğini açık bir şekilde ifade eden Kopuz, açıklamalarında şu ifadelere yer verdi:
Yurtiçi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) ağustos ayı itibarıyla yıllık yüzde 45.52 gibi gerçekten yüksek bir seviyeye ulaştı. Gıda ürünlerinde üretici fiyatları yıllık yüzde 39.20, içeceklerde yıllık bazda yüzde 19.50 artış kaydedildi. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ise ağustosta aylık yüzde 1.12 artarken, yıllık artış yüzde 19.25’e yükseldi. Gıda ve alkolsüz içecekler grubu, yüzde 29 oranıyla yıllık bazda en yüksek artışın gerçekleştiği ana harcama grubu oldu. Ve maalesef yıllık gıda enflasyonunda, 28 ayın en yüksek seviyesini gördük.
Ağustos 2020’den Ağustos 2021’e üretici fiyatları gıdada yüzde 39.20, içeceklerde yüzde 19.50 gibi yüksek oranlarda artış gösterirken, gıda ve alkolsüz içeceklerde tüketici enflasyonu yüzde 19.25 olarak gerçekleşmiş durumda. Bu da gıda ve içecek sanayi şirketlerinin, maliyet artışlarını aynı oranda fiyatlarına yansıtmadığını, maliyetin bir kısmını üstlendiğini ortaya koyuyor. Merkez Bankası, enflasyona ilişkin aylık değerlendirmelerinde her seferinde, tüketici enflasyonu üzerinde üretici enflasyonu kaynaklı baskılara dikkat çekmekte. Gerçekten de maliyet artışlarını fiyatlarına yansıtmamaya çalışan şirketler, bir noktaya kadar bu baskıya dayanmaktadır. Bu yüksek seyir devam ettiği takdirde, fiyat artışları kaçınılmaz olacaktır.
Kuraklığın etkilerini hububatta, yem bitkilerinde, ayçiçeği başta olmak üzere yağlı tohum üretimindeki azalmayla derinde hissediyoruz. Ziraat odalarına göre kuraklık nedeniyle bu yıl Güneydoğu Anadolu’da yüzde 80’e varan kayıplar söz konusu oldu. Ege Bölgesi’nde üretilen tütün de kuraklıktan olumsuz etkilendi. Manisa, Denizli, Uşak’ta üreticiler kuraklık nedeniyle yüzde 30-60 oranında rekolte kaybı yaşandığını bildirdi. ABD Tarım Bakanlığı, mayısta azalan yağışlar nedeniyle büyük bir kuraklık yaşandığını, kuraklığın arpa ve buğday üretimi etkilediği belirtildi. Raporda, Türkiye’nin 11.5 milyon ton buğday, 2.75 milyon ton arpa ithal edeceği tahmin edildi. Kuraklık nedeniyle ülkemizin birçok bölgesinde, çok sayıda üründe rekolte olumsuz etkilendi. Adı konmasa da bu ciddi bir kriz, üretimde endişe verici bir açık var.
Gümrüksüz ithalat yoluyla bu açık kapatılmaya çalışılırken, küresel ölçekte söz konusu emtia fiyatlarındaki artışların yansıması da kaçınılmaz olmakta; bu da nihai ürün fiyatlarını doğrudan etkilemektedir. Şu unutulmamalıdır: İthalatla ürün fiyatlarının aşağı çekilmesi değil, hammadde tedarikinde yaşanan zorluklar, girdi maliyetlerinde yaşanan artışlarla gıda fiyatlarının daha fazla artmasının önüne geçilmesi asıl hedeftir. Bu yönüyle ithalat kalıcı değil, dönemsel bir çözüm olarak üretimin alternatif olamaz, olmamalıdır.