Bir zamanlar sadece “yağ satarım, bal satarım” diyerek çember etrafında elinde mendille koşan, bilgi bağlamında ekonomiyle ilgisi en fazla bu kadar olan çocuklardık. Hangi ara hem sıradan bir vatandaş, hem siyasetçi, hem ekonomist olduk bilmiyoruz. Siyasete ilgili bir ülke olmamız sebebiyle elbette yine sıklıkla karşı karşıya geliyorduk fakat artık attığımız her adımda ekonomik koşullarla da içli dışlı olmamız gerekiyor.
Temel ihtiyaçlardan, yeni alınan bir ürüne ya da cihaza kadar, gündelik işlerden, tatil planlarına kadar hayatın her anını ekonomik imkanlara göre dizayn etmek, planlamak gerekiyor. Hal böyle olunca, ülkedeki ve dünyadaki ekonomik gelişmeler, araştırmalar, raporlar da çoğu vatandaşı bir hayli ilgilendiriyor. Ekonomiyle ilgili olumlu bir gelişme görünce ülke adına sevinen ama cebine yansımadığını görünce bu büyümenin ne işe yaradığına anlam veremeyen insanlar da yok değil tabi.
Ekonomimizin önündeki en büyük engel: Güvenilirlik
COVID-19 pandemisi dünyayı ekonomik olarak da ciddi anlamda etkiledi. Dünya Bankası ise, bu etkilerin gölgesinde pandemiden sonraki toparlanma sürecini değerlendirmek için ‘Avrupa ve Orta Asya’da Ekonomi Güncellemesi’ başlıklı bir rapor yayınlandı. Pandemi sürecinde ve sonrasında artan işsizlikler, ülke genelinde oluşan ekonomik sıkıntılar vatandaşları da bunaltmıştı. Dünya Bankası’nın yayınladığı rapora göre, 2021’in ikinci çeyreğinde yüzde 21.7’lik büyüme oranıyla Türkiye ekonomisi G-20 ülkeleri arasındaki en yüksek ikinci büyüme oranına sahip.
Aşılama kampanyasındaki başarı, COVID-19’un etkili kontrolü, salgın önlemlerinin gevşetilmesi ve iç-dış piyasalardaki güçlü talep söz konusu büyümede rol oynayan etkenler olarak gösterildi. Raporda, ülkemiz ekonomisinin önündeki en büyük zorlukların ise para politikalarındaki güvenilirliği yeniden inşa etmek ve enflasyonu kontrol altına almak olduğu belirtildi.