Hayatta Daha Başarılı Olmak İçin Kabul Etmeniz Gereken 12 Paradoks

Doğru görünen ama aslında içinde çelişkiler barındıran durumlar paradoks olarak adlandırılır. İlk duyduğunuzda garip gelecek ama üzerinde biraz düşündüğünüz zaman hayatın sırrını çözmüş gibi hissedeceğiniz bazı paradokslar var. Bu paradoksların içine düştüğünüzü kabul etmek, başarının arkasındaki sır olabilir.

Yaşadığımız hayat devamlı ileri doğru seyreden düz bir çizgi olarak görülebilir. Ancak hepimiz biliyoruz ki hayat dediğimiz aslında sayısız yan yolu ve zikzakları olan uzun ve zorlu bir maratondur. Bu nedenle içinde pek çok paradoks barındırır. Doğru görünmesine rağmen içinde çelişkiler barındıran paradokslar hayatımızın her alanında karşımıza çıkar ve bunlarla nasıl mücadele ettiğimiz bizim yolumuzu belirler.

Paradoksların temelinde, başarı için o başarının faydalarından uzak kalmak yatar. Yani acısız bir hayat için acı çekmelisiniz. Kafalar biraz karıştı değil mi? Gelin hayatta içine düşebileceğiniz ve iyi bir şekilde mücadele ederseniz belki de başarınızın arkasındaki sır olacak paradokslara yakından bakalım.

Ansızın kendinizi içinde bulacağınız paradokslar:

  • Ne kadar yüksekteyseniz o kadar sert düşersiniz.
  • Başarısızlık başarıyı doğurur.
  • Daha kötü şeyleri önlemek için kötü şeyler yapmak gerekir.
  • Yaşamak için ölmek zorundayız.
  • Her şeyi kabul ederseniz hiçbir şeye sahip olamazsınız.
  • Tartışmacılar kimseyi ikna edemez.
  • Zahmetsiz gibi görünenler, en çok çaba sarfedilenlerdir.
  • “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.”
  • Her şey bir anda büyür.
  • Çok çalışmak, az çalışmaktır.
  • Hızlanmak için yavaşlamak gerekir.
  • Para olmadan para kazanamazsınız.

Ne kadar yüksekteyseniz o kadar sert düşersiniz:

İkarus balmumundan kanatlara sahiptir, tek yapması gereken Güneş’e fazla yaklaşmamaktır. Ancak o uçmanın büyüsüne kapılır, Güneş’e yaklaşır ve kanatları eridiği için yere çakılır. Hayatta başarılı oldukça kaybedeceğiniz şeylerin sayısı da artar. Aynı durum bir şeylere sahip olarak mutlu oldukça da geçerlidir. Yani azdan az, çoktan çok gider. Milyon dolarlık bir şirketle milyar dolarlık bir şirketin iflas etmesi arasındaki fark da budur.

Başarısızlık başarıyı doğurur:

Güzel bir hayal olsa da kimse ilk denemesinde başarılı olamaz. Denedikçe daha fazla başarısız olur ancak her başarısızlıkta bir şeyler öğrenir yani tecrübe kazanırsınız. Kazandığınız tecrübe ise sonunda başarıyı getirir. Samuel Beckett’in dediği gibi “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil.” Sonunda yenilmeyene kadar yenilin.

Daha kötü şeyleri önlemek için kötü şeyler yapmak gerekir:

Basit bir örnekten ilerleyelim; bir ilişkiniz var, mutsuzsunuz ve günden güne daha da mutsuz oluyorsunuz ancak ayrılmak acı vereceği kaçınıyorsunuz. Ayrılın, mutsuz olun ve böylece daha çok mutsuz olmaktan kurtulun. Benzer bir durumu filmlerde de sık sık görürüz. Milyonlarca masumun hayatını kurtarmak için bazen bir masumun ölmesi gerekir. Çok daha büyük zararları önlemek için bazen az da olsa zarar görmek gerekir.

Yaşamak için ölmek zorundayız:

Yaşıyoruz. Bunu nereden biliyoruz? Çünkü ölü değiliz. Yani yaşıyor olmak için sonunda ölmemiz gerekiyor. Sonunda ölüm olmayan bir hayatta yaşadığımızdan bahsedebilir miydik? Her akşam hava kararmıyor olsa aydınlıktan söz etmek ne kadar mantıklı olurdu? Bir gün emekli olmayacaksak çalışmanın ne anlamı var? Yani bir şeyin sonunu kabul etmek, o şeyin varlığının kanıtıdır. Bunun kıymetini bilmek ise bizi insan yapar. 

Her şeyi kabul ederseniz hiçbir şeye sahip olamazsınız:

İnsanın hayatını aldığı kararlar belirler. Karşımıza sayısız fırsat çıkar. Fırsatları kaçırmak istemez ve hepsini kabul edersek sonunda elimizde hiçbir şey olmadığını görürüz. Çünkü hedefler ve kurallar çerçevesinde ilerlemezsek belki hayalimizdeki fırsatı kaçırmış olacağız. Bu nedenle ‘Hayır.’ demeyi öğrenmeli ve hedeflerinizle kurallarınıza uymayan durumlardan kaçınmalısınız. 

Tartışmacılar kimseyi ikna edemez:

Karşı tarafa bir şey kabul ettirmek için tartışma yapmak gerekebilir. En sıkı tartışmacılar çoğu zaman duygularıyla hareket etmeye başladıkları için asla karşı tarafı ikna edemezler. İyi bir iknacı ise tartışmak yerine düşünür, gözlem yapar, sorular sorar ve bir bakmışsınız karşı tarafı ikna edivermiş. 

Zahmetsiz gibi görünenler, en çok çaba sarfedilenlerdir:

Kaliteli, güzel, başarılı şeyler fazla dikkat çekmezler. Çünkü o kadar iyidirler ki hayatın olağan akışına yakışırlar. Hepimiz biliyoruz ki iyi olan şeyler, en büyük emek gerektirenlerdir. Örneğin; dışarı çıkarken saçınıza doğal bir görünüm vermek kaç saatinizi alıyor? Haberim yokmuş gibi çek fotoğraflarını çekmek ne kadar da zor değil mi? Basitliği büyüsü, arkasındaki görünmez çabada gizlidir.

“Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.”

Sokrates tarafından söylenmiş olan “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” sözünü hepimiz biliriz. Bu sözün altında yatan anlam şudur; insan o kadar az şey bilir ki ne kadar çok şey öğrenirse ne kadar az şey bildiğini ancak o zaman fark eder. Yeni şeyler öğrendikçe bilginin sonsuzluğunu öğreniyor ve aslında pek de bir şey bilmediğinizi fark ediyorsunuz. En iyisi aşam boyu öğrenme yöntemidir.

Her şey bir anda büyür:

Basit bir örnekle gidelim; tırnaklarınız nasıl büyüyor? Her gün belirli bir miktarda büyüyor ve sonunda sizi rahatsız edecek noktaya gelince kesiyorsunuz. Ancak hiçbir zaman tırnaklarım uzuyor demezsiniz, tırnaklarım uzamış dersiniz. Her gün belirli bir miktar kazanan şirket ancak milyar dolarlık sermayeye sahip olunca fark edilir. Her gün büyümemize rağmen kafamızda bir beyaz saç gördüğümüzde yaşlandığımız fark ederiz. Yani büyüme bir anda fark edilir. 

Çok çalışmak, az çalışmaktır:

Girmeniz gereken bir sınavdan bir ay önce çalışmaya başlarsanız o geniş sürenin rahatlığı sizi rehavete düşürür. Daha çok var diye diye çalışmalarınız verimsiz olur. Aynı durum iş dünyasında bir proje teslim etmeniz gerektiğinde de geçerli. Halbuki o iş için harcanması gereken doğru süreyi bulmak ve o süre boyunca tam kapasite çalışmak çok daha verimlidir. Bazen günlerce süren bir işin tam konsantre olduğunuzda birkaç saatte tamamlandığını görebilirsiniz.

Hızlanmak için yavaşlamak gerekir:

Bir girişimcisiniz ve yeni bir start-up projesine başladınız. Her şey yolunda gidiyor ama bir türlü o aklınızda ivmeyi kazanamadınız. İşte tam o anda durursunuz. Etrafınıza, iş arkadaşlarınıza, ortaklarınıza, müşterilerinize, kaynaklarınıza ve hedeflerinize bakarsınız. O kadar hızlanmıştınız ki sizi dolandıran ortağınıza, tembel çalışanınıza, yetersiz kaynağınıza ya da uzaklaşmakta olan müşterinize dikkat etmediniz. Fakat şimdi durduğunuz için tüm bunları görebilir ve düzelterek çok daha hızlı bir şekilde yolunuza devam edebilirsiniz.

Para olmadan para kazanamazsınız:

Dolar ne güzel arttı ya zamanında on bin liralık alan zengin oldu. Peki ya 1 milyon liralık dolar alan? On parça ürünle girişim dünyasına giren ne kazandı, bin parça ürünle giren ne kazandı? Para, parayı çeker. Para kazanmak için paranız yani sermayeniz olması gerekiyor. David Rockefeller’ın dediği gibi “Bana ilk milyon dolarımı nasıl kazandığımı sormayın, geri kalan hepsinin hesabını verebilirim.” Önemli olan ilk milyonu bulmaktır.

Kabul ettiğiniz ve buna göre mücadele ettiğiniz sürece başarılı olabileceğiniz bazı paradokslardan bahsettik ve bu durumların zorlayıcı yanlarını anlattık. Anlattıklarımıza benzer paradoksları yorumlarda paylaşabilirsiniz.