Türkiye’de ve dünyada ne zaman bir kriz durumu ortaya çıksa, çeşitli sektörlerden isimler kameraların karşısına geçer ve bu krizin kendileri için ne kadar zor şartlar yarattığından, içinde oldukları durumdan dert yanar ve sonrasında da ya işten çıkarmalar yapar, ya zam yapar ya da ikisini bir arada gerçekleştirirler.
Öte yandan rakamlara baktığımızda durum biraz daha farklı. Son olarak pandemide sürekli yaşadığı sıkıntıları açıklayan, küçülmeye giden bazı firmalar sene sonu rekor kârlar açıkladı. Milyonlarca insan ise ciddi anlamda fakirleşti, alım güçleri düştü. Peki neden zenginler zenginleşmeye, ne olursa olsun devam edebiliyor?
Parası olana daha çok para!
[VIAIMAGE][IMAGE:/images/editor/default/0003/85/3dfade68c40bd3c3e0d82bc1b3c9617ffbc88f1f.jpeg][/IMAGE][VIA:Fast Company][/VIA][/VIAIMAGE]
Bloomberg’in Milyarderler Endeksi’ne baktığımızda, pandemi sürecinde 131 milyarderin servetlerini iki kat ya da daha fazla arttırdığını görüyoruz. Dünyanın en zengin insanı olan Louis Vuitton’ın başındaki Bernard Arnault, pandemi başından bu yana 60 milyar dolar daha zenginleşti. Elon Musk ise 50 milyar dolar daha zengin hale geldi. Gautam Adani ise 10 milyar dolarlık servetini bu süreçte 110 milyar dolara çıkardı.
Bir de terazinin diğer kefesine bakalım. Dünya Bankası’na göre aşırı fakirlik sınırı 1.9 dolardır. Yani bu yazının yazıldığı tarihte günde 35,6 TL kazanamayan herkes aşırı fakirlik sınırının altındadır. Sırf 2020 yılında bu seviyenin altına düşen insan sayısı 97 milyon oldu. Dünya çapında ise fakirlik oranı %7,8 seviyesinden %9,1 seviyesine geldi. Kaldı ki küresel enflasyonu da düşünürsek insanlar artık daha az alım gücüne sahip ve harcayabilecekleri para miktarı da azalıyor.
Krizden çıkmak için yük sıradan insanlara yükleniyor.
Aslında hükümetler ya da merkez bankaları, “Krizi halka yükleyelim de debelensin dursunlar, niohaha” diye kahkahalar atan karikatürize kötü karakterler değiller. Esas istedikleri şey en az kayıpla ekonominin çarklarını döndürmeye devam etmektir. Bu durum geçmişteki krizlerde de farklı değildi. Sorun, izlenen yöntemlerin gelir eşitsizliğini daha da korkunç hale getirmesi.
1929’daki Büyük Buhran’dan bu yana, modern krizlerde ilk uygulanan yöntemlerden biri para musluklarını açmaktır. Böylece ekonominin desteklenmesi sağlanır, genel olarak daha kolay borç almayı ve borç bulmayı sağlar. Şimdi bir düşünelim, bir firmanın sektörde kalıp 10 bin çalışana maaş ödemeye devam etmesi mi, yoksa 10 bin çalışana iki aylık maaşını verip işsiz kalmalarına seyirci kalmak mı? İşte tam olarak bu karar yüzünden şirketler -ve haliyle zenginler- daha avantajlı oluyor.
Zengin durmaksızın daha zengin, fakir durmaksızın daha fakir hale gelebilir mi?
Yeterince zaman geçerse ve günümüzdeki süreç devam ederse, ileride herkes fakirken 1 kişinin her şeyin sahibi olması gerekir. Bilim insanları da vahşi kapitalizmin bu şekilde bir daralmaya gidebileceğini söylüyor. Bu durumu değiştirebilecek farklı dış etmenler olsa da yeterince zengin kişilerin fakirliğe düşmesi pek olası değil.
Yine de akademik çevrelerde tartışılan konulardan biri, dünyada orta sınıfın kaybolmaya başlayıp başlamadığıdır. Pek çok ülkede orta sınıfın varlığı yavaş yavaş ortadan kalkıyor, insanlar standart bir yaşama dönüyor.
Para bedava olunca hisse senetleri de çılgın atmaya başlar.
Piyasaya para basmaya başlarsanız ister istemez balonlar ya da baloncuklar da oluşturmaya başlayabilirsiniz. Örneğin pandemi döneminde verilen düşük faizli paralar, ABD ekonomisinde çoğu teknoloji şirketi olan pek çok firmanın hisse değerleri ciddi şekilde yükseldi. Öte yandan bu değer artışını destekleyecek ekonomik bir üretim pek de söz konusu değildi. Piyasaya giren çok miktarda para, neredeyse doğrudan finansal varlıklara gitti ve bu durum da zenginlerin faydasına oldu.
Oxfam’ın “Acıdan Kar Etmek” adlı raporuna göre son 24 ayda milyarderler, servetlerini tam son 23 yılda arttırdıkları kadar artırmayı başardı. Bu durum genel olarak milyarderlerin daha geniş bir zenginliğe sahip olmasını sağladı.
Buraya kadar olan kısım ekonomik göstergeler ve genel olarak akademik çalışmalarla açıklanabilen kısım. Düşük faiz oranları, hükümet destekleri ve yükselen hisse değerleri bir kenarda dursun, bir de uzun sürede zenginleri daha da zengin hale getiren, hatta bu durumu kronikleştiren kısma da bir bakalım.
1- Kısa pozisyon almak
[GIPHY:k2w96NchO5d365kchP][/GIPHY]
Çok zengin kişiler, bir sorun halinde en çok etkilenebilecek hisseleri önceden tespit edip ona göre kısa pozisyon alırlar. Kısa pozisyon almak demek, birinden değeri düşeceğine inandığınız şeyi kısa vadeli ödünç alıp satmaktır. Bugün 10 lira değerindeki hisseyi ödünç alıp satarsanız, 1 ay sonra da aynı hisseyi 7 liradan alıp geri verirseniz cebinizde 3 lira kalmış olur. Zenginler bunu milyonlarca hisseyle yapabiliyor. Gamestop olayında olduğu gibi zamanı gelince hisse satan olmazsa işler karışabiliyor ama olsun.
2- Dipten toplamak/şirket satın almak
[GIPHY:NSXWjb59pikquYCeDk][/GIPHY]
Bazı firmalar krizlerde çok ciddi hasar alabiliyor. Hisseleri dibe vurabiliyor ya da firma doğrudan satılabiliyor. Yeterince parası olan zenginler, bu firmaları ya da firmaların hisselerini satın alıp kendilerine mutluluklar dileyebiliyorlar.
3- Pazarlık etmek
[GIPHY:nfvoUbYgC1MC66Ok67][/GIPHY]
Zenginler sürekli pazarlık yapar, her şey pazarlık edilebilirdir. Apple, Tesla gibi devler, kriz durumunda kendilerine adeta muhtaç olan tedarikçilerine “Zam yapma, şunu bunu ek olarak ver, bize opsiyon sun, yoksa almam bak haa!” deme hakkına sahip olurlar. Zira karşılarındaki firma, batmak yerine daha az kâr elde etmeyi kabul edecektir.
4- Garibanın elinde ne varsa üç otuz paraya almak
Kriz durumunda pek çok kişi ellerindeki varlıkları satmak zorunda kalabiliyor. Dahası, orta sınıfa yönelik olarak üretilen evler ve diğer yapılar satılamıyor. Bu yüzden de zenginler gelip her şeyi ucuz ucuz alırlar ve zenginliklerini arttırırlar.
5- Vergi cennetlerinden faydalanmak
[GIPHY:5RlZ8pyUnOVtS][/GIPHY]
Bazı ülkeler çok düşük vergilerle ve çok muallak yasalarla yabancı yatırım çekmeye çalışırlar. Bu ülkeler, zenginlerin paralarını sakladığı kasalar haline gelir. Böylece vergiler zenginleri pek de etkilemiş olmaz.
6- Kaynakları ucuz ucuz toplamak
[GIPHY:ZMqgw8Oq7TRKg][/GIPHY]
Krizlerde demir, petrol vs gibi kaynaklara talep azalabilir, bu nedenle fiyatlar düşebilir. Zenginler bu noktada işin içine girer ve bu kaynakları en ucuz oldukları haliyle satın alır. Böylelikle hem ileride kendi projeleri için ucuz hammadde kullanabilirler hem de satmak istediklerinde piyasadaki normalleşme ile kâr elde ederler.
Tek sorun sistemin kendisi mi yani?
Aslında değil. İlk sorunlardan biri insanların parayı kullanmayı bilmemesi, zira özellikle ülkemizde parayla tanışma çok geç yaşta oluyor. “Kumbara al, paranı içine at” seviyesine bile gelmek ülkemizde pek çok çocuğun -hatta gencin- gelemediği bir seviye. Bunun etkileri yetişkinlikte de devam ediyor. Haliyle işin içine para girdiğinde, insanlar nasıl davranacaklarını pek kestiremiyorlar.
Zenginler ve diğer insanlar para konusunda farklı düşünebiliyor. Zenginler yatırım odaklı düşünürken diğer insanların hedefi daha çok bir şeyler satın almak olabiliyor. Hangi parayı şimdi, hangisini sonra harcayacağına karar verebilmek çok önemli bir yetenek.
“Abi çok uzun yazmışsın, bize bir özet geçsen?”
Peki. Ekonomik sistemin tamamının işlemesini sağlayan ekonomik önlemler, sistemi çalıştıran zenginleri destekler. Kazanç özelleştirilirken kayıplar kamulaştırılır. Parası olan, fiyatı değerinin altında kalan her şeyi satın alarak zenginliğine zenginlik katar. Kısa süreli düşünen ya da düşünmek zorunda kalan insanlar ise varlıklarını değerinin altında fiyatlarla kaybeder. Bu da zengini zenginleştirirken, gelir eşitsizliğini daha da arttırır.