Olağan Şüpheliler: Depremde Yıkılan Binalardan Sadece Müteahhitler Sorumlu Değil! Peki İşin İçinde Başka Kimler Var?

Deprem kuşağında bulunan, tarihi büyük depremlerle dolu bir ülke hayal edin. Yıllar boyu yapılan uyarılara rağmen hiçbir şey olması gerektiği gibi yapılmamış olsun. Sonra büyük bir deprem olsun, insanlar ölsün, şehirler yıkılsın. Cevap verilmesi gereken önemli bir soru da beraberinde gelir haliyle değil mi; yaşananların sorumlusu kim?

Ne yazık ki o ülke Türkiye. Ve bu bir felaket senaryosu değil; henüz yaşadığımız acı bir gerçek. O büyük depremi 6 Şubat günü bu topraklarda yaşadık. 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde iki yıkıcı deprem, ülkemizin 10 ilini etkiledi; on binlerce insanımız hayatını kaybetti. 

Yüz binlerce bina ya yıkıldı ya da ağır hasar aldı ve yıkılacak. Milyonlarca insanımız ise evsiz kaldı. İçimizde kaybettiğimiz canların acısıyla, gelecek diğer büyük depremlerin korkusuyla bir soru soruyoruz hep birlikte; deprem geleceğini bildiğimiz bir gerçekken, on binlerce insanımızı adeta bile bile ölüme götüren sorumlular kimler?

En baştan başlayalım; deprem kader değil, deprem önlenemez ama ölümler, yıkımlar, kayıplar önlenebilir;

Bunu söylemeye artık gerek kalmamasını isterdim. Ancak ne yazık ülkemizde halen depreme 'kader' denebiliyor; olanla ölene çare olmaz tadında bir yaklaşımla bu acı olaydan kaçışımız yokmuş gibi gösteriliyor.

Halkımız da bu konuda yeterince bilgi sahibi değil; bu 'kader' algısına inananların sayısı azımsanmayacak kadar fazla. Haliyle bu bilgiyi hatırlatmaya, vurgulamaya ihtiyaç duyuyor insan. 

Lafı uzatmayalım; Türkiye'de yaşanan hiçbir deprem 'sürpriz' değil, bilinmez değil. Bu ülkenin hangi illerinde hangi büyüklük aralıklarında deprem bekleniyor biliyoruz. Hangi yıllar arasında olabileceğini de az çok tahmin edebiliyoruz. Yani anlayacağınız deprem bir kader değil; bilimsel bir gerçek.

Deprem öldürmez de aynı zamanda. Çünkü bilimin, mühendisliğin ve teknolojinin geldiği nokta, bize büyük depremlere bile dayanabilecek binaların nasıl yapılması gerektiğini; nereye binalar yapılmaması gerektiğini, hangi zeminlerin riskli olduğunu açık açık söylüyor.

O zaman basit bir mantıkla sonuca varalım; on binlerce insanımızı öldüren deprem ya da kader değilse elimizde kalan tek şey var; binalar!

Dimdik ayakta duran binalara karşılık tuzla buz olan, yıkılan, yan yatan, birbirinin üstüne düşen, fay hatlarının üzerindeki riskli bölgelere, uygun olmayan zeminlere inşa edilen, yönetmeliklere uygun yapılmayan binalar. 

Bu binaları kim yapıyor peki? Yapılmasına kim izin veriyor? Denetleniyor da bu binalar kağıt üstünde aslında, kim denetleyip her şeyin yolunda olduğunu söylüyor? 

Bir bina yapılacağı zaman atılan adımlara göz atıp izini sürelim;

Bir yapı inşa edileceği zaman önce imar durum belgesi, aplikasyon krokisi gibi belgelerin hazırlanması; ardından ruhsat başvurusunun yapılması gerekiyor. 

Bu süreçte bağımsız bir denetici belirleniyor ve çalışmaya başlıyor. Toplanan belgeler ile de ruhsat başvurusu yapılıyor. Ruhsat başvurusu esnasında mimari proje hazırlanıp onaya sunuluyor, zemin etüt raporu hazırlanıyor ve bu rapora göre statik proje hazırlanıyor, altyapı ve hafriyat çalışmalarına dair izinler ve belgeler alınıyor. 

Proje süresince bakanlık tarafından atanan yapı denetim yetkilileri her aşamada görev başında oluyor. İnşaatın bitiminde ise belediye denetimleri gerçekleşiyor ve yapı kullanma izin belgesi veriliyor. Süreç boyunca ilgili belediye ya da il özel idarelerinin izin ve denetimlerinin yanı sıra bir de projelerin fenni mesullerinin denetimi gerçekleşiyor.

Fenni mesuller, sorumluluğunu üstlendikleri yapıyı kamu adına denetlemekle yükümlü yetkililer olarak karşımıza çıkıyor. Sorumluluğunu üstlendikleri yapının kanuna, plana, yönetmeliklere, ilgili diğer mevzuat hükümlerine, fen, sanat, sağlık kurallarına, ruhsat eki projelerine, Türk Standartları Enstitüsü standartlarına, teknik şartnamelere uygun yapılıp yapılmadığını denetlemekle yükümlüdürler. Genellikle bu kişiler inşaat mühendisi, mimar gibi meslek gruplarından oluyor.

Sonuç olarak sorumlular kimler?

Depremler aslında 'mücbir sebep' olarak kabul ediliyor. Bir olayın 'mücbir sebep' olarak kabul edilmesi için tarafların kontrolü dışında gerçekleşmesi, böyle bir olayın öngörülemeyecek olması, öngörülse bile sonuçlarının bu denli ağır olacağının bilinememesi ve ortadan kaldırılamayacak olması gerekiyor.

Fakat deprem kuşağında olan bir ülke olarak; geçmişte yaşanan büyük deprem felaketleri de göz önüne alındığında depremin ülkemizde mücbir sebep olarak görülmemesi gerekiyor. Depremin bir mücbir sebep olarak görülmediği emsal kararlar da bulunuyor.

Sorumlu bulunarak basit taksirle adam öldürme/yaralama ve bilinçli taksirle adam öldürme/yaralama suçlarından yargılanabilecek kişiler ise şunlar;

  • Proje ve inşaat sorumluları
  • Yapı denetim sorumluları
  • Yapı maliki (binanın/yapının sahibi)
  • Yapımda görev alan mühendisler, mimarlar
  • Müteahhitler 
  • Yapının denetiminden sorumlu devlet memurları
  • Otel vb. işletmelerde işletmeciler

Tabii bir de onlarca yıldır geleceği bilinen bir felakete karşı hiçbir önlem almayanlar, afet bölgelerini imara açanlar, hiçbir kurala uygun yapılmamış yüz binlerce yapıya 'izin verenler' var. Tüm bu sorumlulardan ne kadarı yargılanacak, ne kadarı ceza alacak; geçmişte 1999 depremi sonrasında olduğu gibi davalardan kaçı zaman aşımına uğrayacak; bekleyip göreceğiz.

Bu süreçte bizlere düşen ise felaket bölgesindeki vatandaşlarımız için desteğe devam etmek ve hayatımızın büyük bir parçası olan deprem gerçeğine karşı kendimizi eğitmek... Hepimize tekrar geçmiş olsun, başımız sağolsun.

Kaynaklar: İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, T.C. Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sistemi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü İmar Düzenleme Dairesi Başkanlığı

Depremzede vatandaşlarımıza yardım etmek isterseniz;

Depremde yıkılmayan binalar yapabilmenin yollarından yalnızca biri;

Hepimiz deprem sonrası zor zamanlardan geçiyoruz. Bu zorlu süreçle nasıl başa çıkacağız?