Hitler zamanında, kışkırtılmış yandaşların muhalif insanlara taş attıkları, kadınların herkesin içinde canice aşağılandığı bir zamanda genç bir papaz olan Dietrich Bonhoeffer, rejimin ürettiği kutuplaştırmaya karşı halkın içinde konuşmalar yapmaya başladı. Bu kutuplaştırmaya biraz olsun dur demek istiyordu.
Yıllarca bunun için uğraştıktan sonra Bonhoeffer bir akşam evine geldi ve babası ona odasında iki polisin onu götürmek için beklediğini söyledi. Bonhoeffer, hapse atıldı. Burada geçirdiği sürede, ülkesindeki insanların nasıl bu hale dönüştüğünü sorguladı. Vardığı sonuç şu oldu, problemin kökeninde kötülük değil "aptallık" vardı.
Bonhoeffer, hapisteyken yazdığı mektupta, kötülüğe karşı ayaklanmanın mümkün olduğunu ancak aptallığa karşı yapacak pek bir şeyin olmadığına dikkat çekti.
Mektubunda konuya şu cümlelerle değindi:
Aptal bir insanın ön yargılarıyla çelişen her türlü gerçeklik, basitçe reddedilir ve eğer o gerçekler çürütülemezse bir kenara itilir. Önemsiz veya tesadüfi olarak kabul edilir. Tüm bu durumlarda halinden memnun olan ve kolayca sinirlenebilen aptal kişi, saldırıya geçme konusunda ise fazlasıyla tehlike arz eder.
İşte tam bu sebepten aptal bir insanla tartışmak, kötü bir insanla tartışmaktan daha yorucudur. Eğer aptallığa karşı galip gelmek istiyorsak ilk önce aptallığın doğasını anlamalıyız.
Şurası kesindir ki aptallık zihinsel bir eksiklik değil, başlı başına bir niteliktir, manevi bir şeydir. Öyle insanlar vardır ki zekidir fakat aptaldır. Bazıları vardır ki zihinsel yönden biraz kalın kafalıdır ancak hiç de aptal sayılmazlar.
Edindiğimiz izlenim, aptallığın doğuştan gelen bir eksiklik olmadığıdır. Aksine bazı durumlarda insanlar kasıtlı olarak aptallaştırılır. Hatta insanlar aptallaştırılmalarına izin verirler.
Bir gruba dahil olmayan insanlar, bu noksanlığı, grup içinde yaşayan insanlardan çok daha az sergilemektedir. Bu da göstermektedir ki aptallık psikolojik değil sosyolojik bir problemdir.
Bu sebeptendir ki gerek politik gerek dini görüşler aptallar arasında virüs gibi kolayca yayılabilir. Neredeyse sanki sosyolojik, psikolojik bir yasa varmış gibi baştakinin gücü diğerlerinin aptallığına ihtiyaç duyar.
Burada bahsedilen süreç, zeka gibi belli başlı insan kapasitelerinin başarısız olması değil; aksine, yükselen bir gücün baş döndüren etkisi altında insanların içsel bağımsızlıklarından yoksun kalmasıdır.
Aptallar ve diktatörler arasında muazzam bir korelasyon vardır, ikisi de birbirine ihtiyaç duyar. Diktatör, gücünü artırdıkça aptallar o gücün büyüsüne kapılır ve bağımsız düşünme yetilerini ele geçirir. Otonom biçimde hareket ederler. Gözüne sokulan gerçekleri inatla reddederler.
[VIAIMAGE][IMAGE:/images/editor/default/0004/01/e6f43d12ea4cbcec43c480f4bcf969249535a38a.jpeg][/IMAGE][VIA:Nazi mitingi][/VIA][/VIAIMAGE]
Onlarla konuşurken insan sanki bir kişiyle konuşuyormuş gibi değil de daha çok onu kontrol altına almış sloganlarla konuşuyormuş gibi hisseder. Büyülenmiş, kör olmuş, kötüye kullanılmış ve hatta suistimal edilmiştir. Böylece düşünemeyen bir alete dönüşen aptal insanlar, kötü olduğunu göremeyecek halde her türlü kötü kullanıma açık hale gelirler.
Tavsiyeler değil, sadece ve sadece özgürleşme, aptallığı yenebilir. Burada şu gerçekle yüzleşmemiz gerekir; gerçek bir içsel kurtuluş, yalnızca ondan önce gelen dışsal bir kurtuluş olduğunda mümkündür. O zamana kadar aptal bir insanı ikna etmeyi denemekten vazgeçmeliyiz.
Bonhoeffer, Adolf Hitler'e düzenlenen bir suikasta katıldığı gerekçesiyle 9 Nisan 1945'te idam edildi.
Toplama kampında, Amerikan askerlerinin kampı özgürleştirmesinden sadece iki hafta önce idam edildi.
Bonhoeffer şöyle der: Eylem; bir düşünceden değil, sorumluluk alma durumundan ortaya çıkar. Ahlaki bir toplumun en büyük sınavı, çocuklarına bırakacakları dünyadır.
Bonhoeffer'in "Aptallık Teorisi", özetle bize şunu söylüyor: Filmlerdeki gibi kötü karakterlere karşı iyi insanlar birleşip savaşı kazanabilir ancak aptallık tamamen farklı bir sorundur. Genel olarak aptallığı kötülüğe kıyasla hafife alıyoruz. Oysa aptallık kötüler tarafından kolayca yönetilebilir, bu nedenle kötülükten çok daha tehlikelidir.
Toplumun aptallığı minimuma indiğinde diktatörlerin heykelleri değil, onların hapse attıkları aydınların heykelleri dikilir. Bir gün...