Hani şu milletin trafik cezalarını silen, sosyal medyada paylaşımlar arasında gezerken bizlere bir anlığına “vay be! insanlık ölmemiş” dedirten yargıcı hatırladınız mı? Evet, Frank Caprio’dan bahsediyoruz. İnsanların yüzünde gülümsemelere sebep olan bu tatlı yargıç, Caught in Providence programıyla tanınıyor.
Bu programdan kesitler gören insanların kafasında da “bir mahkemede nasıl böyle bir prodüksiyon kurulabiliyor?”, “Duruşmalar bu şekilde kayıt altına alınıp paylaşılabiliyor mu?” ve son olarak da “Bizim ülkemizde böyle bir durum söz konusu olabilir mi?” gibi sorular doğuyor. Arap saçından farksız olan bu konuya, olabildiğince temiz bir şekilde değinelim.
Duruşmaların kayıt altına alınması, hatta canlı yayınlanması yasal mı?
Hem Amerika’da hem de dünyanın herhangi bir yerinde bu durum, ceza ve hukuk duruşmaları şeklinde ikiye ayrılarak değerlendiriliyor. Buna daha esnek bakan ABD perspektifinde bile kritik bir ayrım söz konusu. Zira bir tarafta “bu salona kamera girecek olursa, anca cesedimin üstünden geçer.” düşüncesini savunan eski yargıç David Souter gibileri varken öbür tarafta bunun toplum içindeki güveni artıracağını savunanlar var.
Kameraların olması, bir kitleye göre, mahkeme görevlilerinin ve sivillerin üstünde medya baskısı oluşturduğundan verilecek karara ya da yapılacak savunmaya etki edebilir. Öte yandan diğer tarafta ise şeffaflığı savunan kitle var. Özellikle de etik konusunun dahil edilemeyeceği, yani sadece yasanın rol oynaması gereken ekstrem davalarda bu ayrım daha da derinleşiyor.
Tabii ki bu söylediklerimiz, davaya dahil olanlar ve mahkemenin kendisi haricinde kayıt yapmak isteyen “üçüncü kişiler için” geçerli.
Zira mahkemeler, gerekli gördükleri takdirde sesli ve/veya görüntülü kayıt alma yetkisine sahip. Fakat davalının rızası olmadan bunun dışarıya sızdırılması yasal değil.
Aynı zamanda ABD’de eyaletin veya mahkemenin buna izin vermesi yeterli olmuyor. Buna temelde izin verilse de yargıçlar, duruşma sırasında kayıt alınmasını yasaklama yetkisine sahip. Bu da belli başlı duruşmalarda tartışmalara sebep oluyor hâliyle.
Basın özgürlüğünü savunan kişiler, halka bu görüntüleri sunarak adaletin nasıl sağlandığını -veya sağlanmadığını- göstermek istiyor. Bu sayede kişiler, yargıçların daha objektif kararlar vereceğine, jüri üyelerinin ise daha adaletli olacağına inanıyor. Bu bağlamda çok sayıda eyalet mahkemesinin belirli kurallar çerçevesinde kayda izin verdiğini görüyoruz.
Fakat iş federal mahkemelere gelince bu kadar kolay çözülmüyor.
Zira sivil davalarda bazı durumlarda izin verildiğini görsek de ceza davaları konusunda mahkemeler kayıt alınmasına karşı bir tavır sergiliyor. Bu alanda ülkenin en üst temyiz mertebesindeki Amerikan Yüce Mahkemesi, en başta kayıtlara karşıyken artık sadece sesli olarak canlı yayın yapılmasına izin veriyor.
Ülkemizdeki duruma geçmeden önce sizin de görebileceğiniz üzere, tartışmalar terazisinin bir tarafında medyanın akışkanlığından doğan endişeler, diğer tarafında ise insanların şeffaflık istemesinden doğan özgürlük konusu yer alıyor. Özellikle de ismi geniş kitlelere yayılmış isimlerin davalarında yetkililer, medyanın oluşturacağı kaostan tedirgin olurken toplum, yetkililerin adaletli bir tavır sergileyeceğinden emin olmayabiliyor.
Bu durum bizim ülkemizde nasıl?
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 153. maddesi, konuyu net bir şekilde şöyle açıklıyor:
Yani bizim ülkemizde bu durum, gerekli görüldüğü takdirde sadece mahkeme tarafından yapılabiliyor. Eğer kişiler buna rağmen kayıt almaya kalkarsa da cezalandırılıyorlar. Cezalar ise Türk Ceza Kanunu’nun 286. maddesine göre yapılıyor. O da şu şekilde:
Mahkemelerde tutanak tutma konusunda da bilmek isteyeceğiniz farklılıklar var.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun bu sefer 154. maddesi, bizdeki tutanak tutma yöntemini şöyle anlatıyor:
Yani hâkim çevresinde dönen bir kayıt geleneği var. ABD’de ise bunu yapan kişiler, söylenen her şeyi hâkimden bağımsız olarak kayıt altına alıyor. Herkesin ağzından çıkan ne varsa yazmakla görevli olan bu kişilerin çıkardığı işler, o duruşmanın yazılı kaydı oluyor. Elbette her duruşmanın elektronik kaydı da sistemde yer alıyor.
“O kadar şeyi hızlıca nasıl yazıyorlar?” diye düşünüyorsanız, sizi steno daktilosuyla tanıştıralım.
Bu gördüğünüz araç, birden fazla tuşa basarak harf değil, hece şeklinde yazmanızı sağlıyor. Yıllar süren eğitimin ardından meclis ve mahkeme salonlarında bu aleti kullanan stenograflar, ağızdan çıkanları hızlıca kayda alıyor. Bu sırada hâkimin yönetiminde olmayan stenograf, hızlıca üstüne düşeni yapabiliyor.
Bizde ise bu alet, yoğun olarak TBMM’de milletvekillerinin konuşmalarını kaydetmede kullanılıyor. Hatta yakın zamanda çıkan bir gelişmeye göre meclis stenograflarına artık sesi metne çeviren yapay zekâ araçları da dahil edilecek. Mahkemelerde ise zabıt kâtipleri, kişilerin söylediklerini kayıt altına alıyor.
Bu konuda danıştığımız Avukat Yıldırım Hacıoğlu, ülkemizin bu konudaki durumuna ve avantajlarına değindi.
Hacıoğlu'nun söylediğine göre yargının bağımsızlığını korumak adına ülkemizdeki tüm duruşmaların UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) sistemi çerçevesinde kayda alındığını unutmamak gerek. Yani tüm bunları okuduktan sonra "hâkimin kafasına ne eserse onu yapabilir" gibi bir düşünceye kapılmanıza gerek yok. Zira mahkeme salonundaki monitörler vasıtasıyla neyin kayda alınıp neyin kayda alınmadığı görülüyor. Bu sayede tutanak, herkesten kabul görmüş bir şekilde UYAP sistemine aktarılıyor ve sonradan değişimi mümkün olmuyor. Tabii tutanak haricinde tüm duruşma salonu da hâl, hareket ve tavır gibi durumların incelenebilmesi adına kameralarla kayıt altına alınıyor. Söz konusu sistemimiz, Avrupa'daki birçok ülke tarafından örnek alınıyor.
Ayrıca her ne kadar kayıt almak yasak olsa da duruşmaların halka açık gerçekleştiğini, bu bağlamda izlemenin serbest olduğunu da hatırlatmak gerek.
Mahkeme salonlarında görüntü ve ses kaydının alınması konusuna böylece değinmiş olduk. Bunun yanında tutanak tutma konusunda da birçok farklılığımızı gördük. Kaynak linklerimizde de görebileceğiniz birçok avukat, özellikle de tutanak tutma yöntemlerinde Türkiye’nin bir tık geride kaldığını öne sürüyor. Sizin düşünceleriniz neler?