Zenginlerin Gözümüze Gözümüze Soktuğu Altın Kaplama Yemekler Sağlığa Zararlı Değil mi?

Altın ve gümüş tozunu özellikle pastacılık gibi sektörlerde çok sık görmek mümkün. Peki normalde boynumuza veya bileğimize taktığımız bu metaller, nasıl oldu da birden yiyecek sektöründe zenginlerin vazgeçilmez parçası hâline geldi?

Altın ve gümüş tozunu günümüzde bir "zenginlik" göstergesi (kimileri için görgüsüzlük) olarak pek çok kişinin yemeğinde görmek artık normalimiz oldu. Özellikle gözümüze gözümüze sokulan altın tozları, artık gücün ve prestijin simgesi olarak da algılanıyor. 

Peki bu metalleri yemek, sağlığımız için zararlı mıdır ve vücudumuzda nasıl bir etki yaratır? Bu soruların cevabını bulmak için nasıl güvenli hâle getirildiğini incelememiz gerek.

Bu değerli madenler sadece günümüzde değil geçmişte de zenginliğin, gücün ve prestijin bir sembolü olarak görülüyordu.

Altın tüketiminin, eski Çin, Japon ve Mısır geleneklerinde de kullanıldığına dair uzunca bir geçmişi var. Özellikle Antik Roma'nın "altın" çağında saray halkı ve şatafatlı elitistler tarafından kullanılan bu metal, yemeklerde neredeyse vazgeçilmez bir parça hâline gelmişti. 

Peki, yemek için güvenli hâle nasıl getiriliyor?

[GIPHY:aVXcyeCzN1taltfwRk][/GIPHY]

Bu elementler, yemek için kullanılmadan önce, çok ince bir şekilde dövülerek yaprak hâline getirilir. Bu yapraklar da genellikle 0.1 mikron kalınlığındadır, yani bir insan saçının yaklaşık 1000’de biri kadardır.

Bu sayede altın ve gümüş yapraklar, çiğnemeye veya sindirmeye gerek kalmadan kolayca yutulabilir. Ağızda eriyip gidiyor desek yanılmış olmayız.

Yani yapraklar, yemek için güvenli olmaları için saflaştırılıyor. Altın yapraklar, genellikle 22 veya 24 ayardan yapılır, yani %91.6 veya %99.9 oranında saf altındır.

Gümüş yapraklar ise genellikle %99.9 oranında saf gümüştür. Bu yöntemle, vücuda zararlı olabilecek diğer metallerden arındırılmış olur.

Bu metaller, vücuda girdikten sonra herhangi bir kimyasal reaksiyona girmez veya emilmez.

Altın ve gümüş yemek için kullanıldığında, vücuda girdikten sonra herhangi bir kimyasal reaksiyona girmez veya emilmez çünkü vücut sıvılarıyla veya mide asidiyle tepkimeye girmeyen, yani inert olan elementlerdir. Bu nedenle, vücutta birikmez veya toksik etki yaratmaz.

Bu metaller vücuda girdikten sonra, sindirim sistemi boyunca hareket eder ve dışkı yoluyla atılır. Bu süreç, genellikle 24 saat içinde tamamlanır ve vücutta kalıcı bir etki yaratmaz, sadece dışkınızı biraz süsleme görevi görür.

Yemek için kullanıldığında, sağlığa faydalı veya zararlı bir etkisinin olmadığı görülmüş.

Bu metaller, vücutta herhangi bir kimyasal reaksiyona girmediği ve emilmediği için sağlığı iyileştiren veya bozan bir rol oynamaz. Yani anlayacağınız, tek amaçları yiyecek veya içeceğe estetik bir görünüm kazandırmaktır.

Ancak bazı insanların altın veya gümüşe alerjisi olabilir. Genelde kendini ciltte kızarıklık, kaşıntı veya döküntüyle gösteren alerji, bazı insanlar için hayati önem taşıyabilir. O yüzden bu tarz metal tozlarını yemeden önce alerjinizin olup olmadığını öğrenmeniz kritik bir önem taşıyor.

Daha önce de zenginlerin birbirinden ilginç zevklerini konu aldığımız bir içerik yapmıştık:

Evet değerli okuyucularımız, sizi bilemem ama bendeniz editörünüz olarak özellikle sabahları Türk kahvemde altın tozu olmadan ayılamam (lütfen soruşturma açmayın).

Kaynaklar: ScienceABC, Barnabas Blattgold, Food & Wine

İlgili diğer içeriklerimize aşağıdan göz atabilirsiniz: