TED Ankara Kolejinde 12. sınıf öğrencisi olan 17 yaşındaki Simay Yüksel, çok büyük bir başarıya imza atarak, yaptığı "Epigenetik Tabanlı Bir Yapay Zekâ Modeli" çalışmasının patentini almayı başardı ve Türkiye’de 18 yaş altında bir patent numarası almaya hak kazanan az sayıdaki öğrenciden biri oldu.
Bu alanda araştırmalar yapılıyor olsa da nörodejeneratif hastalıkların teşhisi ve tedavisi konusunda yetersiz kalındığını belirten Yüksel, bu soruna bir çözüm bulmak amacıyla büyük bir başarıya imza atarak "Epigenetik Tabanlı Bir Yapay Zekâ Modeli" isimli çalışmayı gerçekleştirdi. Yüksel’in nörodejeneratif hastalıkların erken teşhisinde kullanılması amacıyla geliştirdiği bu model, yapay zekâ sistemiyle kesin tedavisi bulunmayan, frontotemporal demans Alzheimer, Parkinson, ALS, Huntington gibi hastalıkların erken teşhisinde kullanılacak.
Bu başarısıyla ülkemizi gururlandıran Simay Yüksel’e Webtekno ekibi olarak ulaştık ve kendisine sorularımızı ilettik.
Öncelikle yapmış olduğunuz çalışmadan biraz bahsedebilir misiniz?
Proje fikri ilkbahar aylarında ortaya çıktı ve iki arkadaşımla birlikte yazın modelimizi geliştirmeye başladık. Projemizi hazırladık ve öncelikle Türk Patent ve Marka Kurumuna başvurduk. Başvurunun prosedürlerine uygun olarak diyagram ve şemalarla projemizi açıklayan dokümanı kuruma gönderdik ve 2023 yılının Kasım ayı sonunda da uluslararası geçerliliği olan patent numarasını elde ettik.
Bu proje fikri, yapay zekânın ilerleyişinden hareketle, “nörodejeneratif hastalıkların erken teşhisinde yapay zekadan yararlanabilir miyiz?” sorusunu sormakla başladı. Bu sorunun cevabını merak eden gençler olarak, ben ve iki arkadaşım birlikte bir takım olarak, epigenetik tabanlı bir yapay zekâ modeli geliştirdik.
Bu yapay zekâ modeliyle, frontotemporal demans, Alzheimer, Parkinson, ALS, Huntington hastalıkları olmak üzere beş nörodejeneratif hastalığın epigenetik tabanlarını modelimize yükleyerek o epigenetik verilere göre de “Hastanın bu hastalıklara ne kadar yatkınlığı var?” ya da “Risk olasılığı ne kadar?” gibi sorulara cevap verecek verileri elde etmeyi planlıyoruz.
Bu sayede erken teşhisin konmasını ve erken bir noktada gerekli süreçlerin başlatılmasının sağlanmasını hedefliyoruz.
Çocukluğunuzdan beri bilim insanı olmak istediğinizi belirtmişsiniz. Bilime olan tutkunuz ilk ne zaman ve nasıl başladı? Bir hikâyesi var mı?
Küçüklüğümden beri, etrafımda ne olduğunu merak eden ve bunları keşfetmeye çalışan biri olmuşumdur. Bilime olan ilgimse, bilimin cevap aradığım soruların cevabını bulabileceğim yolun ismi olduğunu öğrenmemle başladı.
Bunu öğrenmem itibariyle, küçükken “Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun?” sorusuna “Bilim insanı olmak istiyorum!” şeklinde cevap verdim. O zamanlar bana gülerlerdi ama buna aldırış etmedim. Özellikle evimizdeki popüler bilim dergileri ve televizyon programlarındaki şaşırtıcı gerçekler beni büyüleyerek bilime olan ilgimin gittikçe büyümesine sebep oldu.
Evde kendi çapımda deneyler yapmak, sürekli “neden” sorusunu sormak ve bu sorunun cevabını bulmaya çalışmak, bilime olan tutkumu daha da pekiştirdi. Şimdiyse bu tutkuyu kullanarak bilimde yeni keşifler yapmak ve topluma katkıda bulunmak amacıyla azimle çalışıyorum.
Nörodejeneratif hastalıklara ilgi duyduğunuzu ve kendinizi bu yönde geliştirmek adına çalışmalar yaptığınızı söylüyorsunuz. Özellikle nörodejeneratif hastalıklara ilgi duymanızın sebebi nedir?
Hem nörobiyoloji hem de moleküler biyoloji alanlarına ortaokuldan beri ilgim vardı aslında. Küçüklüğümden beri insan psikolojisini anlamaya çalışan ve merak eden biri olmuşumdur. Son dönemlerde ise nörodejeneratif hastalıklar konusu odak noktam oldu.
Odak noktamın nörodejeneratif hastalıklar olmasının temel sebebiyse, bu hastalıkların küresel açıdan önemli bir tıbbi sorun olması. Bu hastalıklar sadece yaşlıları etkiliyor gibi görünse de aslında yediden yetmişe birçok insan dünya çapında bu tür hastalıklardan etkileniyor. Sadece Alzheimer’a yakalanan insanların sayısı 40 milyonun üzerinde.
Tıp ve teknoloji alanlarındaki gelişmelere rağmen özellikle bu nörodejeneratif hastalıkların görülmesindeki artışın devam ettiğini gördükten sonra “Bu sorunu nasıl çözebilirim?” diye düşünerek konuyu daha detaylı araştırmaya başladım.
Araştırmalarım sonucu gördüm ki; her ne kadar bu alanda yapılan araştırmalar artmış olsa da hastalıkların anlaşılmasında hâlâ yetersiz kalmakta ve günümüzde bu hastalıkların herhangi bir kesin tedavi yöntemi bulunmuyor. Semptomların baştaki süreçlerde belirgin gözlemlenmemesi de bu hastalıkların erken teşhisini zorlaştırıyor.
Nörodejeneratif hastalıkların erken teşhisi için sürekli gelişmekte olan yapay zekâyı kullanmanız oldukça vizyoner bir yaklaşım. "Epigenetik Tabanlı Bir Yapay Zekâ Modeli" isimli çalışmanızı geliştirirken en zorlandığınız an neydi? Ve modelinizi gelecekte nasıl geliştirmeyi planlıyorsunuz?
Açıkçası bu süreçte en zorlandığımız şey modeli geliştirmekten çok karşılaştığımız ön yargılar ve küçümsemelerdi. Biz bu projeyi birbiriyle yaşıt üç kız olarak geliştirdik ve hem takımda erkek olmaması, hem de yaşlarımızın henüz çok genç olmasından dolayı birçok ön yargıyla karşılaştık.
“Kimler kimler patent numarası alamıyor, siz mi alacaksınız? Hem de bu yaşta!” ve “Bu işler bu kadar kolay mı sanıyorsunuz?” tarzı aşağılayıcı yorumla çok yüzleştik süreç boyunca.
Neyse ki bu durum, model üzerine sonuna kadar çalışmamıza ve en sonunda resmi patent numarasını almamıza engel olmadı. Bu noktada, bu başarının toplumdaki alışılagelmiş kalıpları kırmak bakımından da önemli olduğunu düşünüyorum.
Modeli bizimle aynı amacı taşıyan yetkili kurumlarla ve şirketlerle iş birliği yaparak büyütmeyi planlıyoruz. Tarafımıza gelen herhangi bir teklifi ekip olarak değerlendirmeye açığız.
Bu sene üniversite sınavına gireceksiniz. Hangi alanda uzmanlaşmayı düşünüyorsunuz?
Moleküler biyoloji alanında uzmanlaşmayı düşünüyorum. Üniversite olarak yurt dışını hedefliyorum. YKS sınavına da gireceğim ancak öncelikli olarak yurtdışına hazırlanıyorum. ABD’deki üniversitelere başvuru sürecim devam ediyor.
Gelecekte kendi alanımda daha çok araştırma ağırlıklı ilerlemeyi hedefliyorum. Hem laboratuvar çalışmaları hem de girişimcilik anlamında ar-ge yapmaya ve proje geliştirmeye odaklanmak istiyorum. Asıl amacım, bilime ve insanlığa katkı sağlamak. Bunu da günümüz sorunlarına bilimin ışığında inovatif çözümler bularak ve geleceği daha sürdürülebilir bir hale getirerek gerçekleştirmeyi hedefliyorum.
18 yaş altında patent numarası almaya hak kazanan az sayıdaki öğrenciden biri oldunuz. Sizi örnek alarak sizin gibi başarılar elde etmek isteyen kişilere ne önerirsiniz?
Her insanın hayatında gerçekleştirmek istediği bir hayali vardır. Bu hayalleri gerçekleştirmenin tek yolu ise bu harekete geçmek, çabalamak, zorluklara rağmen yılmamak.
Kulağa klasik bir söz gibi gelebilir. Ben de eskiden öyle düşünüyordum ve ülkede gördüğüm hayal kırıklıkları karşısında hayallerimi gerçekleştirmek için harekete geçmenin etkili olacağı konusundaki inancımı yitirmiştim. Ancak sonrasında şunu fark ettim ki bulunduğumuz konumu belirleyen yine biziz ve değişim, bireylerin değişime içtenlikle inanmasıyla başlar. Bunu, bu zamana kadar gerek yaş, gerek cinsiyetten ötürü büyük önyargılarla karşılaşan ve önüne birçok kez engel konulmaya çalışılmış biri olarak söylüyorum.
O kadar parlak, potansiyelleri o kadar büyük Türk gençleri var ki onları tek durdurabilecek olan şey umutlarının kırılmasına izin vermeleri olur. Tek bir tavsiye verme imkânım olsa vereceğim bu tavsiye her zaman büyük hayal kurun ve bundan korkmayın olurdu. İçinizdeki potansiyele inanın ve hayallerinizi gerçekleştirmek için adım atmaktan, başarısız olmaktan çekinmeyin.
Yaptığı çalışmayla bizi gururlandıran Simay Yüksel’in gelecekte de yapacağı çalışmalarla da bizi gururlandıracağından şüphemiz yok.
Sevgili Simay Yüksel’e bizimle görüşmeyi kabul ettiği için çok teşekkür ederek bu içeriğimizi de burada noktalayalım. Umarız gelecekte daha nice başarılarına tanıklık ederiz Simay!