Orta Çağ el yazmalarında her türlü canava ve yarı insan yarı hayvan varlıklara rastlamak mümkündür. Fakat tavşanlar, bu noktada biraz daha farklılaşır.
Gelin resmedilen tavşanların neden katil damgası yediğine bakalım.
Johannes Gutenberg, henüz yayınevini icat etmeden önce kitaplar elle koplanırdı.
Orta Çağ’da bu zorlu kopyalama işini ise manastırlarda yaşayan keşişler yapardı. Bu kitaplardan bazıları renkliydi. Yani bazı ek illüstrasyonlar veya çizimler de bulunurdu.
Ayrıca o dönem bu kitapların bazılarında oldukça yaygın olan ve marjinalia şeklinde ifade edilen; hayvan, canavar ve insanlara ait işaretler bulunurdu. Yine bu işaretler genellikle sayfaların kenar boşluklarında kendine yer bulurdu.
Orta Çağ’da tavşanlar, çaresizliğin ve saflığın sembolü olarak kabul edilirdi.
Ayrıca çizimlerde bu hayvanlar; zalim, sadist ve vahşi olarak gösterilirdi. Tabiri caizse bu katil tavşanlar, insanları ve diğer hayvanları öldürmekte ustaydı. Hatta bazı tasvirlerde tıpkı gerçek bir ordu gibi cephaneleri vardı.
Öte yandan 1929’da Rus bir filozof olan Mikhail Bakhtin, karnavalesk isimli bir edebi terimi ortaya attı. Bahktin’e göre karnaval hem kolektif hem de bireysel düzeyde insan ruhunun derinliklerine işlemişti.
İşte kitapların kenar boşluklarında yer alan kötü görünümlü tavşanlar da bu gibi kültürel yıkımın en iyi örneklerinden biriydi.
Özetle katil görünümlü tavşanlar, Orta Çağ kültürünün bir aynasıydı. Hatta bu dönemin ileri gelenleri bu hayvanlardan, gülünç canavarlar olarak da bahsederdi.
Orta Çağ ile ilgili ilginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: