Henüz çocuk yaşta eli kana bulaşan Petri, Galata’da insanların korkulu rüyası hâline gelmişti. Üstelik tüm cinayetleri elindeki bıçakla yapıyordu.
13 yaşında işlediği ilk cinayet, Petri’nin son cinayeti de olmayacaktı. Osmanlı döneminde de günümüzü aratmayan korkutucu hikâyeler duymaya hazır olun!
Osmanlı tarihinde karanlık bir figür olan Bıçakçı Petri'nin hikâyesi tüyler ürpertiyor.
19. yüzyıla damgasını vuran cinayetlerin başrolü olan Petri'nin hayatı, Ayamavra Adası'nda başladı. Çocukluğuyla ilgili herhangi bir hikâyesini bize tam olarak veren kaynaklar yok, o yüzden hakkında kısıtlı bilgiye sahibiz.
Anne ve babasını çocukken kaybeden Petri, hayatını idame ettirebilmek için bir balıkçı meyhanesinde çalışmaya başlamıştı. Burada ise daha 13 yaşında ilk cinayetini işleyecekti. Sarhoş bir adamın kendisine yaptığı sarkıntılıktan dolayı onu öldürmesi, herkesin işlediği suça “nefsi müdafaa” olarak bakmasını sağlamıştı, ancak olay bununla sınırlı kalmayacaktı.
Galata Canavarı olmasını sağlayan şey de bu adadan kaçmasıyla olmuştu.
1874’te Galata’ya ayak basan Petri, tehlikelere kucak açmıştı. Galata o dönemler, en ünlü katillerin, kabadayıların olduğu bir mekândı. İkinci cinayetini de buraya ayak bastıktan kısa bir süre sonra işlemişti. Üstelik kan donduran kısım ise öldürdüğü kişinin adadan birlikte kaçtığı Kaptan Lefteri olmasıydı!
Galata’da yaşamak onu, bir kabadayı gibi hissettirmeye başladı. Burada kaldığı süre içerisinde çeşitli kavgalara da karışmıştı. Üçüncü cinayeti de tam bu sebeple olacaktı: Bir meyhanede tartıştığı adamı öldürerek.
Kaçışlar, kovalamalar, kanlı çatışmalar... Petri'nin hayatı, sürekli bir kaosun içindeydi.
[VIAIMAGE][IMAGE:/images/editor/default/0004/39/b4c444e97f964ae3bf8f02df72227836e2868d49.jpeg][/IMAGE][VIA:Galata, 1880'ler.][/VIA][/VIAIMAGE]
Bu kez İstanbul’da aranmaya başlayan Petri, geldiği topraklara geri döndü. Ayamavra Adası’nda onu hiç tahmin etmediği sürprizler de bekliyordu, öldürdüğü Lefteri’nin akrabaları.
Buradan da kaçmaya yeltenen Petri’nin hayatı artık yakalanma korkusuyla geçecekti. Sicilya’ya, oradan Beyrut’a… 1876’da kendisini öldürmek için Beyrut’a gelen Lefteri’nin akrabasını da tam kalbinden bıçaklayarak öldürdü ve kaçmaya devam etti.
Kaçacak bir delik bulamayınca kürkçü dükkânı İstanbul’a geri döndü.
Öldürdüğü kaptanın yakınları her yerde Petri’yi aradığı için bulunması da kaçınılmazdı. Fakat bulunduğu andan itibaren karşısında beliren insanları gözünü kırpmadan öldürüyordu, bir cinayetini daha böyle işlemişti.
Onu arayanlar gittikçe çoğaldı, hasımları, sevgilileri, eski sevgililerinin akrabaları ve hatta polisler. Tüm düşmanlarını ise kalbinin tam ortasından bıçakladığı için adı Bıçakçı Petri’ye çıkmıştı.
Kedi fare oyunu uzun zaman sonra nihayet son buldu.
Petri’nin sonunu Galata’da tanıştığı Magdelena adında bir kadın getirmişti. Geceyi birlikte geçirdiği bu hoş kadın, öldürdüğü Kaptan Lefteri’nin kızı Kiryakiça’dan başkası değildi. Henüz 20’lerin başında olan Petri, o sabah Lefteri’nin kardeşi tarafından bir anda, hiç beklemediği zamanda öldürüldü.
Adı ise seneler boyunca İstanbul sokaklarında korku dolu bir şekilde yankılanmaya devam etti.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: