Baktığımızda iki konunun ortak noktası “İnsan savunma mekanizması yapay zekâ ile devre dışı kalacak mı ve biz bu güven duygusunu oluşturacak mıyız?
Çok da “Hayır, güvenmem.” diyemiyoruz çünkü her an kendini geliştiren ve gün geçtikçe hayatımızda daha da var olmaya başlayan bir teknoloji ile karşı karşıyayız. Bakalım okuyunca sizin düşünceleriniz ne olacak?
Yapay zekâ ile uçan bir uçağa biner misiniz?
Düşünsenize, pilot koltuğunda kimse yok; sadece akıllı bir sistem var ve bu sistem uçuşun her anını kontrol ediyor. Bu fikir bakınca hem heyecan verici hem de biraz ürkütücü gözüküyor olabilir.
Ancak şunu başta söyleyelim, yapay zekâ destekli uçaklar aslında günümüzde zaten var. Otomatik pilot sistemleri, hava trafiği kontrolü, acil durum müdahaleleri gibi alanlarda yapay zekâdan yararlanılıyor.
Boeing ve Airbus gibi büyük uçak üreticileri, yapay zekânın uçakların güvenliğini artırmak ve insan hatalarını minimuma indirmek için büyük bir potansiyel taşıdığını savunuyor.
Mesela, yapay zekâ, uçuş sırasında aniden oluşabilecek tehlikeli hava koşullarını anında tespit edip gerekli önlemleri alabilir. İnsan pilotların tecrübesi ve refleksleri sınırlıyken, yapay zekâ anında binlerce farklı senaryoyu değerlendirebilir ve en güvenli kararı verebilir.
Burada esas soru şu: İnsanlar olarak, bu tür bir güveni yapay zekâya duyabilir miyiz?
Psikolojik olarak, bir insanın verdiği kararlara güvenirken hissettiğimiz rahatlık, bir makinenin kararlarına güven duymakta zor olabilir.
Haklı da olabiliriz çünkü yapay zekâ; duygulara, sezgilere veya içgüdülere sahip değil. Oysa insanlar olarak, bu özelliklerimiz bizi güvende hissettirir. Peki, bu güvensizliği nasıl aşar mıyız?
Güven kazanmanın yolu, zaman içinde başarılar ve deneyimlerle inşa edilir. Yapay zekâ destekli uçaklar, sayısız başarılı uçuş gerçekleştirdikçe, bu teknolojiye olan güvenimiz de bizce artacaktır.
Ancak bu sürecin, insanlar arasında hâlâ bir çekince oluşturması da muhtemel. Özellikle, ilk büyük çaplı bir kaza veya hata durumunda bu güven kesin yerle bir olur. Yani özellikle uçak ve bilinmezlikler olunca yapay zekâya biraz daha zamanımız var gibi.
Bir diğer soru: Yapay zekâ doktorlarına kendinizi teslim eder misiniz?
Sağlık alanında da yapay zekâ hızla yaygınlaşıyor, bunu kabul edelim. Teşhis koyma, tedavi planlama ve hastaların izlenmesi gibi birçok tıbbi süreç artık günümüzde uygulanıyor.
Buna da örnek verelim. Mesela IBM’in Watson adlı yapay zekâ sistemi, kanser tedavisinde kullanılan en son araştırmaları sürekli olarak inceleyerek doktorlara tedavi önerilerinde bulunuyor.
Bu alandaki gelişmelerin faydaları bakınca çok büyük. Yapay zekâ, doktorların üzerindeki iş yükünü azaltabilir, hastalıkların erken teşhis edilmesini sağlayabilir ve kişiselleştirilmiş tedavi seçeneklerini sunabilir.
Ancak insanların kendilerini tamamen bir yapay zekâ doktoruna teslim etme fikrine nasıl yaklaştıkları da önemli bir diğer soru.
Birçok insan için doktorla yüz yüze görüşme, güven ve empatiyi içeriyor.
Doktora gittiğimizde ne bekliyoruz? İyileşmenin yanı sıra duygusal destek ve anlayış da değil mi?
Yapay zekâ dediğimiz gibi teknik olarak doğru teşhis ve tedavi önerilerinde bulunabilir ancak bir insanın empatisini ve duygusal anlayışını nasıl sunacak?
Bu durum da özellikle kronik hastalıklar veya ölümcül hastalıklarla mücadele eden hastalar için büyük bir psikolojik boşluk demek.
Bir de şu var: Yapay zekâ sistemlerinin etik kararlar verme yetenekleri sınırlı. Örneğin, bir yapay zekâ, hayat kurtarma olasılığı düşük olan bir tedavi önerisi yerine daha standart bir yaklaşımı seçebilir. Bu tür durumlar da doğal olarak insanların güvenini sarsabilir.
Özetle, yapay zekâ doktorlarına güven duymak, daha çok başarı öyküleri ve insanlar arasındaki bu tür sistemlerin faydalarına dair farkındalık arttıkça mümkün olacak gibi görünüyor.
Siz neler düşünüyorsunuz? Kendinizi bir yapay zekâ pilotuna veya doktoruna gönül rahatlığıyla bırakır mısınız?
Yapay zekâyla ilgili diğer içeriklerimiz: