Şaşırtıcı bir şekilde, balina ve fil gibi cüsseli hayvanlar diğer hayvanlara göre kansere çok daha az yakalanıyor ve dolayısıyla da ölümle burun buruna gelme ihtimalleri azalıyor.
Peki büyük hayvanlar, kanserle savaşmanın yolunu nasıl biliyor?
Genellikle büyük cüsseli hayvanların kanser riski, farelere veya insanlara göre çok daha düşüktür.
Oysa büyük gövdeli ve uzun ömürlü canlıların daha fazla vücut hücresine sahip olması ve bu hücrelerin daha fazla bölünmesi sebebiyle, kısa ömürlü ve küçük canlılara göre kansere yakalanma riskinin daha fazla olması beklenir.
Fakat yaşam süreleri ortalama 80 yıl olan filler ve balinalar, bu bakış açısının doğru olmadığını gösterir. Ayrıca bu durum, peto paradoksuyla da ilişkilidir.
Richard Peto, ortaya attığı paradoksa bir çözüm olarak fillerin, balinaların ve diğer kansere dirençli hayvanların daha büyük, daha uzun ömürlü vücutlara sahip olmaları için belirli kanser baskılayıcı mekanizmalar edinmiş olmaları gerektiğini öne sürer.
Peto’ya göre eğer onlar bu mekanizmalara sahip olmasaydı, bu büyük ve uzun ömürlü hayvanlar hızlı bir şekilde kanserden yaşamını yitirirdi.
Bu sebeple de büyük hayvanların, belli bir tür adaptasyon geliştirdiği konusunda ısrarcıydı. Ayrıca 2015’te bir ekip, Peto’nun teorisini destekleyen çeşitli kanıtlar buldu.
Bu araştırmacılar Asya ve Afrika fillerinin genomunu inceledi ve bu fillerin, TP53 ismi verilen tümör baskılayıcı genin 20 kopyasına sahip olduğunu keşfetti.
Başka bir araştırmada da fillerin, Lösemi İnhibitör Faktörü isimli genin 11 ekstra kopyasına daha sahip olduğu anlaşıldı. Bu genin görevi, DNA hasarına yanıt olarak hücre ölümünü teşvik etmekti.
Bununla ilgili yapılan farklı araştırmalar da bir filin, kansere yakalansa bile nadiren bu sebepten öldüğünü ortaya koydu. Özetle cüsseli canlıların vücutları, kanserle savaşmak için farklı savunma mekanizmaları geliştirmekte.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: