Diesel yüzlerce yıl öncesinden dikkatleri üzerine çekecek bir keşif yapmayı başarmıştı ancak onun hakkında dikkati çeken tek şey, buluşu değildi. Ölümü de uzun yıllar konuşulmaya devam etti.
Gelin, Rudolf Diesel’in dizel motor keşfine ve ölümüne dair ayrıntılara yakından bakalım.
1872 yılında Amerika’nın çeşitli eyaletlerinde görülen bir hastalık, atları oldukça olumsuz etkilenmişti ve bununla birlikte ulaşım sekteye uğramıştı.
Çünkü o dönemlerde taşımacılık atlar ile yapılıyordu ve atın yerini alacak farklı bir alternatif henüz yoktu. Ancak kısa bir süre içinde buhar motoru, buna bir aday olacaktı. Buhar motoru sistemine sahip arabalar, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyordu.
Bir diğer aday ise ilk versiyonlarında gaz, benzin ve hatta patlayıcıların kullanıldığı içten yanmalı motordu. Fakat bu tip motorlar verimsizdi. Isının yalnızca %10’unu mekanik enerjiye dönüştürebiliyordu.
Parisli Rudolf Diesel ise Münih Politeknik Okulu’nda eğitim gördü.
Diesel katıldığı bir konferansta, tüm ısıyı kontrol altına alacak içten yanmalı bir motor yapmanın teorik olarak mümkün olduğunu duydu ve bunu yapmayı kafaya koydu. Diesel’in ilk motorunun verimliliği, sadece %25’ti. Ancak bu yine de önceki motorlardan iki katı daha iyiydi.
Öte yandan dizel motorların daha verimli olmasının nedeni, kıvılcım gerektirmemesidir. Benzinli olanlar, hava ve yakıt karışımını sıkıştırır ve devamında ateşleme aracılığı ile çalışırlar.
Fakat dizel motorlar farklıdır. Bu motorda hava o kadar sıkıştırılır ki yakıt, temas sayesinde tutulur. Bu sebeple daha az yakıt tüketir.
Ayrıca dizel motorlar, benzinden daha ağır yakıtlarla çalışır.
Bu yakıtların rafine edilmesi, benzine göre daha ucuzdur. Yine daha az gaz açığa çıkarırlar ve bu sebeple patlamaya neden olma olasılıkları daha azdır. Bu da onu, askeri taşımacılık açısından çekici hâle getirir.
Rudolf Diesel ise 1892’de motoru için bir patent başvurusunda bulundu. Birkaç yıl içinde küçük ama verimli bir motor geliştirmeyi başarmıştı. 1912 yılında, yani ölümünden bir yıl öncesinde de bitkisel yağların, petrol ürünleri kadar önemli bir yakıt kaynağı hâline geleceğini öngörmüştü.
1904’te Fransız denizaltıları, dizel motorlarla çalışmaya başladı. 19. yüzyılın sonuna geldiğinde de elektrik santrallerinden arabalara kadar her şey dizel motorlarla çalışıyordu.
Ancak Diesel, böylesine başarılı bir mucitken bir anda gizemli bir şekilde ortadan kayboldu.
30 Eylül 1913’te Belçika’dan bir iş toplantısına gittiği sırada İngiliz Kanalı’ndan geçerken kayıplara karışmıştı. Diesel’in birçok patenti sayesinde son derece zengin olduğu düşünülüyordu fakat kaybolmasının ardından gün yüzüne çıkan ayrıntılar, aslında kötü yatırımlara giriştiğini ve bu sebeple yüklü borç içinde olduğunu gösterdi.
Ölümü kayıtlara intihar olarak geçse de etrafındaki gizemli koşullar, Diesel’i yıllarca haberlerde tutmayı başardı. Bazı komplo teorisyenleri ise Diesel motorunun erken dönem denizaltı tasarımlarındaki önemi sebebiyle Alman casuslar tarafından öldürüldüğünü iddia etti.
Kimilerine göre de ölümü, rakiplerinin onu ortadan kaldırmak istemesinden ileri geliyordu. Sonuç olarak Rudolf Diesel, bu bilinmezlikler içinde vefat etti ve ardında birçok soru işareti bıraktı.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: