Avrupa'nın Kalbi Olarak Bilinen İsviçre, Merkezi Bir Konumda Olmasına Rağmen Nasıl II. Dünya Savaşı'na Dahil Olmadı?

1939’da başlayan ve 1945’e kadar süren, tüm dünyayı etkisi altına alan II. Dünya Savaşı’na neredeyse çoğu Avrupa ülkesi katılırken, Avrupa’nın ortasında yer alan İsviçre, nasıl oldu da savaştan kendini soyutladı?

Aslında bu durum, İsviçre’nin politikasıyla ilgiliydi.

Ancak düşününce, tüm ülkeler birbirine saldırırken Avrupa’nın ortasındaki İsviçre, nasıl böyle bağımsız kalmayı başarabildi?

İsviçre, "tarafsızlık" politikasıyla biliniyor.

Uzun süren bu tarafsızlığı, modern anlamda 1815’te gerçekleşen Viyana Kongresi ile başladı. Napolyon Savaşları'nın ardından Avrupa devletleri, İsviçre'nin tarafsız bir ülke olmasına karar verdiler. Çünkü İsviçre'nin tarafsız kalması, Avrupa'daki büyük güçler arasında bir tampon bölge oluşturuyordu. Yani İsviçre, savaşan ülkeler arasında güvenli bir araziydi.

Bu da Avrupa devletleri yararına bir durumdu. İsviçre'ye saldırmak, kimseye ciddi bir avantaj sağlamayacaktı. Bu tarafsızlık politikası, İsviçre’nin âdeta bir kimliği olmuştu.

İsviçre’nin coğrafi konumunu ele alalım.

Sınırları Almanya, Fransa, İtalya ve Avusturya gibi büyük güçlerle çevrili İsviçre’nin en büyük avantajlarından biri Alpler gibi dağlık bir coğrafyaya sahip olması. Bu dağlık arazi, askeri harekatları son derece zorlaştırıyor. Yani İsviçre'ye saldırmak isteyen bir ordu, bu dağları aşmak zorundaydı.

Aynı zamanda İsviçre, geçit ve yolları da kontrol altında tutuyordu. Eğer işgal edilecek olursa, bu altyapıyı imha edeceğini önceden duyurmuştu. Bu durum da saldıran ülke için İsviçre'yi ele geçirmeyi anlamsız hâle getiriyordu.

İsviçre, tarafsız olsa da bu, pasit bir politika değildi.

İsviçre, kendini olası bir saldırıya karşı koruyabilmek için çok güçlü bir savunma stratejisi geliştirmişti. Özellikle 20. yüzyılın başında herkesin askerlik yapması zorunluydu. Bu da İsviçre'nin, barış zamanında bile büyük bir milis gücüne sahip olduğu anlamına geliyordu.

Savunma stratejilerinin önemli bir parçası "Ulusal Redoubt" (Ulusal Sığınak) planıydı. Bu plana göre İsviçre'nin savunması, dağlık alanlardaydı. Eğer düşman İsviçre'yi işgal etmeye kalkarsa, İsviçre ordusu Alpler'e çekilecek ve burada uzun süre direnmeye çalışacaktı. İşgalci güçlerin bu bölgelere saldırması da büyük zorluklar doğuracaktı.

İsviçre’yi işgal etmek, savaşın seyrini değiştirecek kadar önemli görülmüyordu.

Coğrafyası bir yana İsviçre, her iki tarafla da ticari ilişkilerini sürdürmeye devam etmişti. Tarafsızlığı sayesinde güvenli liman işlevini hiçbir zaman yitirmedi. Bunun yanında hem mihver devletler hem de müttefiklerle ticaret yaparak bir denge sağlayabilmişti.

Coğrafi şartların yanında politik duruşuyla da İsviçre, savaşın ortasında arabulucu görevini üstlendiği için II. Dünya Savaşı’nda barış içinde kalmayı başarabildi.

Kaynaklar: Santa Clara Üniversitesi, Babel, switzerland

İlginizi çekebilir: